Türkistanlılığın değer zemini yahut Yusuf Hac Hacip, Mehmet Akif ve Nurettin Topçu'da diğergam şahsiyet sürekliliği
Milletler tarihlerindeki değerleri farklı zamanlarda tezahürü üzerinden bir aidiyet şuuru ve amel birliği içerisinde kendilerini düşünürler. Ben kavramı ve biz yapısı da bu bütünlük içerisinde teşekkül eder. Modern zamanlarda artık naif bir saflık olarak görülen diğergam, özgeci anlayış tarihi derinliği içerisinden akan bir verimli ırmak olarak millet hayatını beslemeye ve yeşertmeye devam ediyor gibidir. Bunu da elbette yazılı kaynaklar ve hayat hikayelerindeki fiili tezahürlerden tespit mümkündür.
Bu kısa yazıda Kutadgu Bilig merkezinde
11. asırda ortaya konulan bir değer anlayışının 20. asırdaki tezahürleri
üzerinden Türkistanlılığın bütüncül zeminine bakarken Mehmet Akif Ersoy’u da
bilvesile anmak istiyoruz. Kutadgu Bilig’de öze dair ortaya konulan, varlığın
manasına anlam katan, akla yol gösteren sabite şu şekildedir: Hayatı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir,
Doğruluk bir sermayedir ve bütün iyilikler bu sermayenin kârıdır; bu kâr ile
insan ebedi tadı bulmuştur.(Yusuf
Has Hacib, Kutadgu Bilig, s. 28). İnsana hayat felsefesi verecek, modern
anlamda hayat koçluğu yapacak bu yaklaşım, değerlidir. Hayat sermayesinin
faizini iyilik gören bir medeniyet; kendi tolum-devlet-şehir yapılanmasında bu
merkezde kurumlaşacaktır. İnsan şahsiyeti de bu meyanda oluşacaktır. İşte tam
burada insana ve insanlığa kültür, din ve anlayış farkı olmadan zamanlar üstü
bir tavsiye gelir. İyi nedir? Onun vasfı ne olursa insani manada bir esas
ortaya çıkar. Cevabı şudur: İyinin vasfı
faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. O bütün halka hep iyilik
eder, fakat yaptığını insanın başına kakmaz. Kendi istifadesini düşünmez,
başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. Başkasının
zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi hava ve hevesine
hakim ol (Yusuf
Has Hacib, Kutadgu Bilig, s.72, 104.). Tarihimiz olduğunu, bir tarihe ait
olduğumuzu, bir tarihe dair değerlerle Türk olduğumuzu ileri sürüyorsak bu
anlayışın neresinde yer alıyoruz? Bunun bugün takipçileri olmuş mudur?
Nurettin
Topçu’nun millet mistiği dediği şahsiyet tam burada akla geliyor. Zira iyiliği
bu mefhumda fayda ile birlikte düşünen adamlara bugün evliya gözüyle bakılıyor.
Millî şahsiyetin diğergamlığa dair bu merkezdeki anlayışı ne yazık ki hali
hazırda medeniyetimizde uzaklardaki sevilen ama asla olunamayan bir mit
boyutundadır. 21. asır Türklere gülecekse bu değerlerin hayata dönüşü
kaçınılmaz bir katiyette elzemdir. Bu meyanda Nurettin Topçu: Millet mistiği nasıl insandır? Onlar millet realitesinden hizmetlerine
karşılık nimet istemez ve alkış dinlemezler.
Namlarına heykel diktirmezler. Onlardan bize kalan hatıra ruhlarımızda
ölmeyecek ayetleridir. Kalabalığın içinde münzevi yaşar gibidir. Halk onları
bulursa ne ala! Onlar kendilerini halka
takdim edecek şekilde küçülmezler ve hepsi öldükten sonra hakkıyla anlaşılırlar,
tespitleriyle bu şahsiyeti ortaya koyar. Bir anda Yusuf Has Hacib Nurettin
Topçu donunda aleme geri dönmüş ve Topçu Kendi
istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık
beklemez sözlerini
bir başka hal ile söylenmiş gibi değil midir?
İşte tam burada Mehmet Akif, Topçu’nun
da şahsiyet merkezi olan o mazlum münzevi şiiriyle bu manaya dokunurken
kendimizi tarihin hangi yerindeyiz diye düşünmeye başlarız: Oğlanın hâlini evvelce mi açsam lâkin Komşunun derdi
dururken bunu açmak çirkin. Hanümanlar çöküyor, zelzele yalnız bana mı? Ortalık
can çekişirken açamam ben yaramı. İşte Yusuf atam şimdi de Akif sadasıyla
bizimle tevafuk odur ki depremli şiiri bu yazıya denk geldi. Akif bir adım daha
ileri yürür: Kanayan bir yara gördüm mü
yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim mısralarıyla
diğergam şahsiyeti yeniden hayata çağırır. Akif bunları sadece yazıp konuşmamış
Topçu’da da olduğu üzere hayatıyla bedelini ödeye ödeye yaşamıştır.
Bu anlayış Nurettin Topçu’da nihai olarak
şöyle ortaya konulur: Bu ruh amelesinin ilk
ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri
hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet
ettikleri insanlardan beklemeyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin
akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir... Bu sözlerin sahibi kimdir? Yusuf Has Hacib
mi, Akif mi, Topçu mu yok bütün bir millet ruhu mu? Tarihiyle yaşamak/birleşmek
denen şey tam da bu olsa gerek. İyinin vasfı faydalı olmak derken Yusuf atam
Topçu bey merhum Namuslu adam, bir ağaç gibi
kendi yaşayarak meyvasını başkalarına bırakmaktan hoşlanır, diyerek
Türkistanlılara ve insanlığa ne olduklarını anlatır.
Hayat gayemizin ne olduğunu,
toplum-devlet-şehir bağlamında medeniyet duvarlarını neden ördüğümüzü ve bunun
içinde nasıl yaşayacağımızı müşterek bir idrakle düşünemiyorsak orada bir
zorlama, dayatma, şuursuz bir intisap ve kendinden habersizlik söz konusu
olabilir: Topçu bu konuda “Ahlâklı adam
ne kadar fedakâr nefisli, ne kadar
kendinden geçmiş engin ruhlu olursa olsun, her şeyden önce hareketlerinin hangi
gaye için ve kim için olduğunu bilen insandır. Biz ne için ve kim için çalıştığını
bilen insan istiyoruz. Gözlerini kapayıp vazifesini yapan cemiyet gönüllüsü,
köle ahlâkı yaşatan bu namuslu adam, bizim için hem bir şuursuz, hem de
tehlikeli bir oyuncu, bir zorba ya esir ve esire zorba olabilir.”,
tespitleriyle ciddi bir ikazda da bulanabilir. Türkistanlılık, diğergamlık,
medeniyet vs lafızları bunların hepsi insanın ve hayatın iyiliği ve faydası
içindir. Yoksa insanlara kutsallar vaz’ edip, bunlar adına zorbalık, dayatmalar,
zincirler ve kahırlar yüklemek için değildir. Nizam bunun için kurulur, düzen
buna dairdir. Niyetimiz, değerimiz ve amelimiz bir olsun canlar. Sermayenin
faizi ahir ömürde ne olacak bir durup düşünmek zamanıdır.
Allah bu millete bir daha
İstiklal marşı yazdırmasın diyen Mehmet Akif’i İstiklal Marşımızın yazılış
dene-i devriyesinde minnet ve rahmetle anıyorum.
Vesselam