15 Mart 2023

Türkistanlılığın değer zemini yahut Yusuf Hac Hacip, Mehmet Akif ve Nurettin Topçu'da diğergam şahsiyet sürekliliği

Milletler tarihlerindeki değerleri farklı zamanlarda tezahürü üzerinden bir aidiyet şuuru ve amel birliği içerisinde kendilerini düşünürler. Ben kavramı ve biz yapısı da bu bütünlük içerisinde teşekkül eder. Modern zamanlarda artık naif bir saflık olarak görülen diğergam, özgeci anlayış tarihi derinliği içerisinden akan bir verimli ırmak olarak millet hayatını beslemeye ve yeşertmeye devam ediyor gibidir. Bunu da elbette yazılı kaynaklar ve hayat hikayelerindeki fiili tezahürlerden tespit mümkündür.

 

Bu kısa yazıda Kutadgu Bilig merkezinde 11. asırda ortaya konulan bir değer anlayışının 20. asırdaki tezahürleri üzerinden Türkistanlılığın bütüncül zeminine bakarken Mehmet Akif Ersoy’u da bilvesile anmak istiyoruz. Kutadgu Bilig’de öze dair ortaya konulan, varlığın manasına anlam katan, akla yol gösteren sabite şu şekildedir: Hayatı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir, Doğruluk bir sermayedir ve bütün iyilikler bu sermayenin kârıdır; bu kâr ile insan ebedi tadı bulmuştur.(Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, s. 28). İnsana hayat felsefesi verecek, modern anlamda hayat koçluğu yapacak bu yaklaşım, değerlidir. Hayat sermayesinin faizini iyilik gören bir medeniyet; kendi tolum-devlet-şehir yapılanmasında bu merkezde kurumlaşacaktır. İnsan şahsiyeti de bu meyanda oluşacaktır. İşte tam burada insana ve insanlığa kültür, din ve anlayış farkı olmadan zamanlar üstü bir tavsiye gelir. İyi nedir? Onun vasfı ne olursa insani manada bir esas ortaya çıkar. Cevabı şudur: İyinin vasfı faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. O bütün halka hep iyilik eder, fakat yaptığını insanın başına kakmaz. Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi hava ve hevesine hakim ol (Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, s.72, 104.). Tarihimiz olduğunu, bir tarihe ait olduğumuzu, bir tarihe dair değerlerle Türk olduğumuzu ileri sürüyorsak bu anlayışın neresinde yer alıyoruz? Bunun bugün takipçileri olmuş mudur?

 

            Nurettin Topçu’nun millet mistiği dediği şahsiyet tam burada akla geliyor. Zira iyiliği bu mefhumda fayda ile birlikte düşünen adamlara bugün evliya gözüyle bakılıyor. Millî şahsiyetin diğergamlığa dair bu merkezdeki anlayışı ne yazık ki hali hazırda medeniyetimizde uzaklardaki sevilen ama asla olunamayan bir mit boyutundadır. 21. asır Türklere gülecekse bu değerlerin hayata dönüşü kaçınılmaz bir katiyette elzemdir. Bu meyanda Nurettin Topçu: Millet mistiği nasıl insandır?  Onlar millet realitesinden hizmetlerine karşılık nimet istemez ve alkış dinlemezler.  Namlarına heykel diktirmezler. Onlardan bize kalan hatıra ruhlarımızda ölmeyecek ayetleridir. Kalabalığın içinde münzevi yaşar gibidir. Halk onları bulursa ne ala!  Onlar kendilerini halka takdim edecek şekilde küçülmezler ve hepsi öldükten sonra hakkıyla anlaşılırlar, tespitleriyle bu şahsiyeti ortaya koyar. Bir anda Yusuf Has Hacib Nurettin Topçu donunda aleme geri dönmüş ve Topçu Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez sözlerini bir başka hal ile söylenmiş gibi değil midir?

 

İşte tam burada Mehmet Akif, Topçu’nun da şahsiyet merkezi olan o mazlum münzevi şiiriyle bu manaya dokunurken kendimizi tarihin hangi yerindeyiz diye düşünmeye başlarız: Oğlanın hâlini evvelce mi açsam lâkin Komşunun derdi dururken bunu açmak çirkin.  Hanümanlar çöküyor, zelzele yalnız bana mı? Ortalık can çekişirken açamam ben yaramı. İşte Yusuf atam şimdi de Akif sadasıyla bizimle tevafuk odur ki depremli şiiri bu yazıya denk geldi. Akif bir adım daha ileri yürür: Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim mısralarıyla diğergam şahsiyeti yeniden hayata çağırır. Akif bunları sadece yazıp konuşmamış Topçu’da da olduğu üzere hayatıyla bedelini ödeye ödeye yaşamıştır.

Bu anlayış Nurettin Topçu’da nihai olarak şöyle ortaya konulur: Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir.  Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemeyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir...  Bu sözlerin sahibi kimdir? Yusuf Has Hacib mi, Akif mi, Topçu mu yok bütün bir millet ruhu mu? Tarihiyle yaşamak/birleşmek denen şey tam da bu olsa gerek. İyinin vasfı faydalı olmak derken Yusuf atam Topçu bey merhum Namuslu adam, bir ağaç gibi kendi yaşayarak meyvasını başkalarına bırakmaktan hoşlanır, diyerek Türkistanlılara ve insanlığa ne olduklarını anlatır.

 

Hayat gayemizin ne olduğunu, toplum-devlet-şehir bağlamında medeniyet duvarlarını neden ördüğümüzü ve bunun içinde nasıl yaşayacağımızı müşterek bir idrakle düşünemiyorsak orada bir zorlama, dayatma, şuursuz bir intisap ve kendinden habersizlik söz konusu olabilir: Topçu bu konuda “Ahlâklı adam ne kadar fedakâr nefisli, ne kadar kendinden geçmiş engin ruhlu olursa olsun, her şeyden önce hareketlerinin hangi gaye için ve kim için olduğunu bilen insandır. Biz ne için ve kim için çalıştığını bilen insan istiyoruz. Gözlerini kapayıp vazifesini yapan cemiyet gönüllüsü, köle ahlâkı yaşatan bu namuslu adam, bizim için hem bir şuursuz, hem de tehlikeli bir oyuncu, bir zorba ya esir ve esire zorba olabilir.”, tespitleriyle ciddi bir ikazda da bulanabilir. Türkistanlılık, diğergamlık, medeniyet vs lafızları bunların hepsi insanın ve hayatın iyiliği ve faydası içindir. Yoksa insanlara kutsallar vaz’ edip, bunlar adına zorbalık, dayatmalar, zincirler ve kahırlar yüklemek için değildir. Nizam bunun için kurulur, düzen buna dairdir. Niyetimiz, değerimiz ve amelimiz bir olsun canlar. Sermayenin faizi ahir ömürde ne olacak bir durup düşünmek zamanıdır.

 

            Allah bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın diyen Mehmet Akif’i İstiklal Marşımızın yazılış dene-i devriyesinde minnet ve rahmetle anıyorum.

 

Vesselam