03 Temmuz 2019

Türkiye’nin En Büyük Projesi Çocuklarını Gençlerini ve Aile Kurumunu Korumaktır

Toplumlarda ölür, tıpkı insanlar misali. Bir toplumun yaşaması ve ölmesi ise iki türlü olur. Biyolojik olarak ölen toplumlar vardır ki, bunlarda ölüm oranları doğum oranlarından daha yüksektir ve nüfusu hızla azalır. Misal olarak batı toplumlarına, özellikle de Avrupa milletlerine bakılabilir.

Toplumların diğer bir ölüm şekli ise manevi açıdan olur. Bu da toplumda maddenin ve hazzın yüceltilmesi ve bireyselliğin yaygınlaşması ile olur. Misal olarak yine batılı toplumlara ve bilhassa Avrupa kıtasına bakılabilir.

Bu yok oluştan kurtulmak için çabalayan batı milletleri son derece şeytani bir yol buldular. Kendileri haz odaklı yaşadıkları ve aile kurumunu yok ettikleri için çocuk yapmıyorlar artık ve biyolojik olarak çoğalmıyorlar fakat özellikle Müslümanların çocuklarını zihnen ve kalben çalarak kendi saflarına katıyorlar.

Bu süreçte kullandıkları en etkili silah ise hiç kuşkusuz sosyal medya ve internet. Zira bugün milyarlarca insanın etkileşim halinde olduğu bir yer olan sosyal medya, her türlü zehirli düşüncenin ve propagandanın en hızlı yayıldığı yer.  

Bugün batının kültürel ve teknolojik aletleriyle çepeçevre kuşatılmış olan toplumlar, adeta bir var olma mücadelesi vermektedir. Bunu anlamak için herhangi bir şehrin sokaklarında, toplu taşıma araçlarında veya bir sosyal medya platformunda yapacağınız kısa süreli bir gözlem yeterli olur. Özellikle çocukların ve gençlerin beslenme alışkanlıklarından, oyun tercihlerinden, kıyafet seçimlerinden, birbiriyle ve diğer insanlarla olan iletişimlerinden ve kullandıkları üsluptan rahatlıkla anlayabilirsiniz. Hayretler içerisinde izlediğimiz ve anlamakta zorlandığımız bu değişim, tüm kalelerimizi birer birer ele geçiriyor.

Sadece akademik başarı, iyi bir üniversite okuma ve yüksek maaşlı bir işte çalışma idealiyle büyüttüğümüz çocuklarımız iç alemlerindeki derin boşluk nedeniyle farklı arayışlara yönelerek inanç, kültür ve yaşam biçimleriyle bizden hızla uzaklaşıyorlar. Müzik, spor ve gençlik festivalleri sayesinde alkolle tanışan, sosyal medya ortamlarında sanal ve güvensiz ilişkiler kuran, dijital oyunlarda katliamlar yapan, televizyon dizileri ve sinema filmleriyle kanunsuzluğa, lükse, aşırılığa özendirilen çocukların ruhu acımasızca istila ediliyor. Bu öylesine bir istila ediş ki çocukluğa dair güzel olan her ne varsa talan ediliyor.

Daha lüks ve konforlu yaşamak için daha fazla çalışması fikrine inandırılan modern insanın, bu hedeflerine ulaşması için evlenmemesi ve çocuk sahibi olmaması gerekirdi. Tamamlayıcı bir slogan olarak da “kendin için yaşa” dendi genç anne ve baba adaylarına. Evlenme yaşı yükseldi ve evlenme oranları düştü.

Bir sonraki ve belki de en ölümcül darbe ise aile kurumunu yıkmaktı. Zira milletleri yıkmak için önce aile kurumunu yıkmanız gerekir. Türkiye İstatistik Kurumuna göre 2018 yılında 142.448 çift boşandı. Ülkemizdeki çocukların yüzde 8,5'i tek ebeveynle büyüyor. Sevgi evleri anne ve babası tarafından terk edilmiş çocuklarla dolu.

Bugün en önemli meselemiz çocuklarımızı, gençlerimizi ve aile kurumunu bu istiladan korumaktır. Bunu başaramazsak şüheda kanıyla yurt tuttuğumuz bu aziz vatan ve uğrunda can verdiğimiz kutsallarımız elimizden kayıp gidecek. Üstelik bunu milletin kendi öz evlaları eliyle yapacaklar.

Peki bu istilaya nasıl karşı koyacağız? Evvela çocuklarımıza erken yaşlardan itibaren milli ve manevi değerlerimizi öğreteceğiz. Sadece kariyerin değil ahlaklı, imanlı ve şuurlu insan olmanın erdemini kazandıracağız. Bunun için de önce anne babaların, öğretmenlerin ve bir bütün olarak milletin bu değerleri kuşanması lazım. Çocuklarımız zaten ardımızdan gelecekler ve bize benzeyecekler. Yarın çok geç olabilir ve savunmak zorunda olacağımız bir şeyimiz kalmayabilir. Lütfen artık kendimize gelelim…

Vesselam…