29 Haziran 2021

​Türkiye Türklüğü meselesine giriş

Başlangıçta klasik tarih anlatımlarından, -ki hikayeci- uzak durarak uzun soluklu bazı veriler paylaşma amacımızı burada ifade etmek yerinde olur. Meseleyi Büyük Hunlardan (M.Ö: 220, M.Ö:45) alıp Asya’ya, oradan Ortadoğu merkezli -anlatacağımız veya anlattığımız dönemde Ortadoğu kavramı var olacak mı?-  medeniyet anlatımlarına hareketli bir kronoloji getirmeyeceğiz.

Yapacağımız şudur: Medeniyetimiz, -varsa tabi… yok mu?- bizi nereden alır ve nereye götürür;(?) bunu derken belki de Yahudi tarih anlatımının başat kavramsalı olan tanrı bizi nerede nasıl tutar, -kavrar- sorusunun Türkî fonksiyonerliğini de sizinle -kendi içinde- izini sürmek isteriz. Spéculatif anlatıma tevessül etmeden, -nedir o spekülasyon? Mesela, Tanrı bizi başlangıçta tanımladı.-, modernite’nin onca anlam değiştirme teşebbüsüne karşı -ve antik anlatımları benimsemiş güncel akademik kabiliyetlerin dışında- bir tarih anlatımı bugün için (bizim için) zorunludur. Akademi, modernite’nin kendi çerçevesinde ince nüanslarla çizdiği -özel hegemonik yapısına- zemin hazırlayıcı tarih anlatımlarına cevap ver-e-memektedir.

Tarih yazımında akademinin bilimsel kalma ısrarı antik tarihin bütün anlatımlarını ‘acaba’ parantezine almaktadır. -Acaba akademi bunun için mi var demeden edemiyor insan, şu –belge- meselesi?- Şu anda karşılaştırmalı tarih veya ulusların psikolojisine dair siyasi arka plan anlatımlı ‘yazımlar,’ Türklüğe kendi anlamsalı içinde bütün tarih anlatımlarından öte bir mazî-hâl anlatımı hakkı tanımaktadır.

Antik Yunan’ın tarih anlatmadığı –olguculuğunun- içinden tarihin Aristo vezinleri üstünden anlatım felsefesinin olumlulaştırıldığı yaşadığımız tarih söylenceli döneme gelişte, Türk tarihi anlatımlı –hadiseler- kabiliyetine anlam vermeye yeltenmek önemlidir. Bununla birlikte biz dahi eleştirdiğimiz gündemin içinde kalır mıyız şuan kestiremiyorum? İddianın sahipleri üzerinden iddianın sahiplerini ayıplama teşebbüsü olabilir mi? Ne dersiniz? Çeviri ve Marksist spekülasyon; -toplumu milletleşmeme döneminin ertesinde yakalama çabası, ciddiye alınması gereken bir hamle değil mi?

Bu noktada şunu ifade etmek yerinde olur,  Türk kimliğine has bir tarih anlatımı seçimini ne akademi ne de bireysel çalışan tarih anlatıcıları uygulayamadı, -uygulayamazdı belki de,  çünkü Türkiye tarih anlatıcılığı bu –bir-noktayı hep gözden kaçırmıştır-. Nedir o nokta? Tarih anlatımını büyük tarih kurucusu olarak kabul edilen Roma türevciliği üzerinden okumak. -Var mı böyle bir şey?- Peki bu mümkün mü idi? Olayın arka perdesi de budur. Türkiye tarihi, Yahudi olgucu tarih anlatımı hatta Roma ve Çin kronolojisi olmadan okunabilir mi? Bu konuda bir teşebbüs olmuş mu? Hayır. Buna hayır deme vakti midir, hem de Büyük Türk Tarihi adına… Neye hayır diyeceğimizi anladınız mı? Hiçleşme. Bugünkü manada tarih anlatımı internetin kelime oyunu haline gelmiştir ve dahi -her minör kavim- komplikasyonu kendine ‘ulus’ demeyi-dedirtmeyi bir ayrıcalık olarak anlatmaya gayretlidir. Yeni kronoloji anlatımı internet anlatımları üzerinden yürümektedir. Emperyalist akıl bu noktada yol göstericidir.

Bizim anlamlandıracağımız ölçekte tarih, başlangıç ve bitiş tarihlemelerinin yazımı ile anlatılan şey değildir. -Milattan sonra, Milattan önce- Tarih anlatımı kesinlikle yaşanan dönemle bağlantılıdır, -bağlantılı olmak zorundadır.- Bizler tarihi anlatırken neden başka bir form konusunda ısrarlı olacağız. -Nedir o form;  Türk tarihinin gelişim ve değişim kimliğine göre bir form-. Çünkü öngörülen bütün tarih anlatımları (tarihselci/tasarımcı/betikçi veya toplumsalcı/öykücü/faydacı) tarihin akışını değiştiren kavimlerin gündemini gizleme anlayışı üzerine oturtulmuştur. Ağır bir iddia ama biz bu kanaatteyiz. Saçma mı? Bizi okuduktan sonra karar verin saçma mı değil mi kabulüne. Bunu yapanların temel amacı tarih yazıcılığımızı, -tarih yazıcı millet olma özelliğimizi-, gizleme hatta hiç hükmüne alma üzerine oturmaktadır. -Romalı kabiliyetin Osmanlı kimliğini anlatımı-. Marksistçi tarih anlatımları da içe bükmeli ve deformatiktir; sahibine özgülük barındırır.

* * * * *
Türklerin tarih yapıcısı kavim olarak karşılıklı saldırma hadisesine (antikitenin merkezilik öngörüsü) uyumuyla Çin ve Roma üzerinde hükümran olma etkenliği, uzun tarih zinciri içinde –karşılıklı- analiz edilecek bir mesele iken, 18.yy’dan önceki sürecin Türk boylarının haçlı kimliğine karşı koyma kapasitesi üzerinden anlaşılması gerektiğini ifade etmek de ayrı perspektif olarak yerinde olur. Tarih uydurmak veya tarihi darmadağın anlatmak güçlü bir eğilim olarak karşımızdadır. Bugünkü dünyanın şartlarını iyi analiz eden bazı tarih anlatımlarının zamanın ruhuna uygun olarak –Türk tarihi öykünmeli- başka millet kabiliyetlerinin tarihini kendi tarihleri gibi anlatma durumlarına kendilerini mecbur hissetmeleri gerçekten tarih anlatımcılığı açısından trajedidir. -Arap hanedanlıklar ve Farisi kabiliyet ne zaman tarihin başka bir ‘vesilesine’ başlangıç olması için biteviye kullanılır.- Şüphesiz tarih perspektifini tersyüz etme sistematiği egemen kimliğe kendi adına yaranma amaçlıdır; -bu yaranma hiçbir işe yaramamıştır- ve bu, -Roma’dan beri ciddi şekilde işletilir-; yaranma ideolojisi şuan itibarı ile startını Benjamin D’israil’in verdiği kavramdan alır, -ki bu kavram emperyalizm’dir.-

Türkiye kimliği, tarihin Batı adına anlatımı olarak beliren her türlü farklı anlamsalın bugünkü dünyada yeniden revaç bulur mahiyette ortaya çıkmasında zerre duhule sahip değildir; çünkü Türkler anakronik anlamsalın içine dahil edilerek Batı tarih formunda (Batı tarih formu nedir?) bir millet olmaya dün de itiraz ettiler bugün de itiraz etmeye azimliler; -anti parantez-, Doğu’da yaşadığı halde (Pers kökensellik ve türevleri) Batı tarih kimliğinin doğudaki temsilcisi ulus ve uluscuklar var mıdır? Evet, vardır, ekalliyet zincirinin tutamakları olarak ciddi -sorun olma- halleriyle gündemdeler mi? Evet. Ama bu durum bizlerin, yani -yeni tarih formu- tarih anlatıcılarının gerekirse tarihin en eski kaynakları olarak bilinen Kroniklerin yabancı dil kayıtlarına başvurarak konuları irdelemekten geri duracağı anlamına mı gelecek? Hayır gelmeyecek. Ve içimizde yaşayan batıcı tarih kimliklenmelerinin deşifrasyonu meselesine bu haliyle ışık tutacak-ğız-.

Türklük, siyasi anlatım-iddia anlamında Mekke (–vahiy-) çerçevesinde kendi anlamsalına yeniden kavuşacak. Doğu’da, Batı nizamnamesi çerçevesinde haneden tarihlerinden ve aile içi ilişkilerden -uluslaşma tarihi- anlatanlar hikâyeci tarihlerinde kalakalacak.

Lakin şunu anlatmakta fayda var: Türkler, Kronikler itibarı ile tarihin ilk yazılı kayıtlarına girmiş -millet- olarak Asyalı kimliklenmenin en kadim otoritesidir. Ve bu, tarih anlatımlarının yegâne gerçeğidir.