Türkiye Türklüğü meselesine giriş
Başlangıçta klasik tarih anlatımlarından, -ki hikayeci- uzak durarak uzun soluklu bazı veriler paylaşma amacımızı burada ifade etmek yerinde olur. Meseleyi Büyük Hunlardan (M.Ö: 220, M.Ö:45) alıp Asya’ya, oradan Ortadoğu merkezli -anlatacağımız veya anlattığımız dönemde Ortadoğu kavramı var olacak mı?- medeniyet anlatımlarına hareketli bir kronoloji getirmeyeceğiz.
Yapacağımız şudur: Medeniyetimiz, -varsa tabi… yok mu?- bizi nereden
alır ve nereye götürür;(?) bunu derken belki de Yahudi tarih anlatımının başat
kavramsalı olan tanrı bizi nerede nasıl tutar, -kavrar- sorusunun Türkî
fonksiyonerliğini de sizinle -kendi içinde- izini sürmek isteriz. Spéculatif anlatıma tevessül etmeden, -nedir o spekülasyon? Mesela, Tanrı bizi
başlangıçta tanımladı.-, modernite’nin onca anlam değiştirme teşebbüsüne
karşı -ve antik anlatımları benimsemiş
güncel akademik kabiliyetlerin dışında- bir tarih anlatımı bugün için
(bizim için) zorunludur. Akademi, modernite’nin kendi çerçevesinde ince
nüanslarla çizdiği -özel hegemonik yapısına- zemin hazırlayıcı tarih
anlatımlarına cevap ver-e-memektedir.
Tarih yazımında akademinin bilimsel kalma ısrarı antik tarihin bütün
anlatımlarını ‘acaba’ parantezine almaktadır. -Acaba akademi bunun için mi var
demeden edemiyor insan, şu –belge- meselesi?- Şu anda karşılaştırmalı tarih
veya ulusların psikolojisine dair siyasi arka plan anlatımlı ‘yazımlar,’
Türklüğe kendi anlamsalı içinde bütün tarih anlatımlarından öte bir mazî-hâl
anlatımı hakkı tanımaktadır.
Antik Yunan’ın tarih anlatmadığı –olguculuğunun- içinden tarihin
Aristo vezinleri üstünden anlatım felsefesinin olumlulaştırıldığı yaşadığımız tarih söylenceli döneme gelişte,
Türk tarihi anlatımlı –hadiseler- kabiliyetine anlam vermeye yeltenmek önemlidir.
Bununla birlikte biz dahi eleştirdiğimiz gündemin içinde kalır mıyız şuan
kestiremiyorum? İddianın sahipleri üzerinden iddianın sahiplerini ayıplama
teşebbüsü olabilir mi? Ne dersiniz? Çeviri ve Marksist spekülasyon; -toplumu
milletleşmeme döneminin ertesinde yakalama çabası, ciddiye alınması gereken bir
hamle değil mi?
Bu noktada şunu ifade etmek yerinde olur, Türk kimliğine has bir tarih anlatımı
seçimini ne akademi ne de bireysel çalışan tarih anlatıcıları uygulayamadı, -uygulayamazdı belki de, çünkü Türkiye tarih anlatıcılığı bu
–bir-noktayı hep gözden kaçırmıştır-. Nedir o nokta? Tarih anlatımını büyük
tarih kurucusu olarak kabul edilen Roma türevciliği üzerinden okumak. -Var mı
böyle bir şey?- Peki bu mümkün mü idi? Olayın arka perdesi de budur. Türkiye
tarihi, Yahudi olgucu tarih anlatımı hatta Roma ve Çin kronolojisi olmadan
okunabilir mi? Bu konuda bir teşebbüs olmuş mu? Hayır. Buna hayır deme vakti
midir, hem de Büyük Türk Tarihi adına… Neye hayır diyeceğimizi anladınız mı?
Hiçleşme. Bugünkü manada tarih anlatımı internetin kelime oyunu haline
gelmiştir ve dahi -her minör kavim- komplikasyonu kendine ‘ulus’
demeyi-dedirtmeyi bir ayrıcalık olarak anlatmaya gayretlidir. Yeni kronoloji
anlatımı internet anlatımları üzerinden yürümektedir. Emperyalist akıl bu
noktada yol göstericidir.
Bizim anlamlandıracağımız ölçekte tarih, başlangıç ve bitiş
tarihlemelerinin yazımı ile anlatılan şey değildir. -Milattan sonra, Milattan
önce- Tarih anlatımı kesinlikle yaşanan dönemle bağlantılıdır, -bağlantılı
olmak zorundadır.- Bizler tarihi anlatırken neden başka bir form konusunda
ısrarlı olacağız. -Nedir o form; Türk
tarihinin gelişim ve değişim kimliğine göre bir form-. Çünkü öngörülen bütün
tarih anlatımları (tarihselci/tasarımcı/betikçi veya toplumsalcı/öykücü/faydacı)
tarihin akışını değiştiren kavimlerin gündemini gizleme anlayışı üzerine
oturtulmuştur. Ağır bir iddia ama biz bu kanaatteyiz. Saçma mı? Bizi okuduktan
sonra karar verin saçma mı değil mi kabulüne. Bunu yapanların temel amacı tarih
yazıcılığımızı, -tarih yazıcı millet olma özelliğimizi-, gizleme hatta hiç
hükmüne alma üzerine oturmaktadır. -Romalı kabiliyetin Osmanlı kimliğini
anlatımı-. Marksistçi tarih anlatımları da içe bükmeli ve deformatiktir; sahibine özgülük barındırır.
* * * * *
Türklerin tarih yapıcısı kavim olarak
karşılıklı saldırma hadisesine (antikitenin merkezilik öngörüsü) uyumuyla Çin
ve Roma üzerinde hükümran olma etkenliği, uzun tarih zinciri içinde
–karşılıklı- analiz edilecek bir mesele iken, 18.yy’dan önceki sürecin Türk
boylarının haçlı kimliğine karşı koyma kapasitesi üzerinden anlaşılması
gerektiğini ifade etmek de ayrı perspektif olarak yerinde olur. Tarih uydurmak
veya tarihi darmadağın anlatmak güçlü bir eğilim olarak karşımızdadır. Bugünkü
dünyanın şartlarını iyi analiz eden bazı tarih anlatımlarının zamanın ruhuna
uygun olarak –Türk tarihi öykünmeli- başka millet kabiliyetlerinin tarihini
kendi tarihleri gibi anlatma durumlarına kendilerini mecbur hissetmeleri
gerçekten tarih anlatımcılığı açısından trajedidir. -Arap hanedanlıklar ve Farisi kabiliyet ne zaman tarihin başka bir
‘vesilesine’ başlangıç olması için biteviye kullanılır.- Şüphesiz tarih
perspektifini tersyüz etme sistematiği egemen kimliğe kendi adına yaranma
amaçlıdır; -bu yaranma hiçbir işe yaramamıştır- ve bu, -Roma’dan beri ciddi şekilde işletilir-; yaranma ideolojisi şuan itibarı
ile startını Benjamin D’israil’in verdiği kavramdan alır, -ki bu kavram emperyalizm’dir.-
Türkiye kimliği, tarihin Batı adına anlatımı olarak beliren her türlü
farklı anlamsalın bugünkü dünyada yeniden revaç bulur mahiyette ortaya
çıkmasında zerre duhule sahip değildir; çünkü Türkler anakronik anlamsalın
içine dahil edilerek Batı tarih formunda (Batı tarih formu nedir?) bir millet
olmaya dün de itiraz ettiler bugün de itiraz etmeye azimliler; -anti parantez-, Doğu’da yaşadığı halde
(Pers kökensellik ve türevleri) Batı tarih kimliğinin doğudaki temsilcisi ulus
ve uluscuklar var mıdır? Evet,
vardır, ekalliyet zincirinin tutamakları olarak ciddi -sorun olma- halleriyle
gündemdeler mi? Evet. Ama bu durum bizlerin, yani -yeni tarih formu- tarih
anlatıcılarının gerekirse tarihin en eski kaynakları olarak bilinen Kroniklerin yabancı dil kayıtlarına
başvurarak konuları irdelemekten geri duracağı anlamına mı gelecek? Hayır
gelmeyecek. Ve içimizde yaşayan batıcı tarih kimliklenmelerinin deşifrasyonu meselesine bu haliyle ışık
tutacak-ğız-.
Türklük, siyasi anlatım-iddia anlamında Mekke (–vahiy-) çerçevesinde
kendi anlamsalına yeniden kavuşacak. Doğu’da, Batı nizamnamesi çerçevesinde
haneden tarihlerinden ve aile içi ilişkilerden -uluslaşma tarihi- anlatanlar
hikâyeci tarihlerinde kalakalacak.
Lakin şunu anlatmakta fayda var: Türkler, Kronikler itibarı ile tarihin ilk yazılı kayıtlarına girmiş
-millet- olarak Asyalı kimliklenmenin
en kadim otoritesidir. Ve bu, tarih anlatımlarının yegâne gerçeğidir.