03 Ağustos 2015

Türkiye yeni ise Özdil gibilere bu fırsatı niye veriyorsunuz...

Yılmaz Özdil'i sevmem. Körlemesine adanmış bir zekanın ürünlerini, vıcık vıcık hamaset kokan bir dilin sosuna bocalayıp ortalığa fikir diye savurmasını hiç hazzetmem. Tedavülden kalkmış bir dünyanın düşünce kırıntılarını bugünün dünyasında satmak istemesindeki inatçılığı itici gelir bana. Bir nebze de olsa bedeninde 'alçak gönüllülük' olmadığını düşündüğüm bu kişinin küstah tarzını insana uzak bulurum. Ağır ağdalı popülizm ile harmanlanmış, insan zekasıyla dalga geçen yazılarını okuyanlara cidden üzülürüm.

Özdil, bilinen iflah olmaz alaycı tarzıyla Pazar günü 'Başbakan'a açık mektup' başlıklı bir yazı yazdı Sözcü'de. Davutoğlu'nun TOBB Genel Merkezinde gerçekleştirilen "Teröre Karşı Sivil İnisiyatif" programındaki konuşmasında söylediği 'Sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan için, bu vatanın birliği için, bu milletin huzuru için gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için, evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız. Bu fedakarlığı da dünya alem bilmeli' sözlerine takılıyor Özdil.

Yazısını 'çarpıcı' bulduğu bu cümle üzerinde şekillendirirken, kendi provokatif üslubunca Başbakan'ın sözlerindeki samimiyeti sorguluyor.  Zamanı geldiğinde o çarpıcı lafların gereğinin yapılıp yapılmayacağını, yaşanan pratiklerinden örneklerle açıklamaya çalışıyor.

Mesela 'Başkomutan' diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın büyük oğlunun ve 11. Cumhurbaşkanı Gül'ün 32 yaşındaki oğlunun askerlik bile yapmadığı bir durumda  "Evlatlarımızı feda etmeye hazırız" derken, kimin evlatlarından bahsediyorsunuz?' diye soruyor Davutoğlu'na.

'Oğlu terör bölgesinde askerlik yapmış AKP milletvekili var mı?' diye de ekliyor. 'Hadi terör bölgesini de boş verdik. Bedelli çıktıktan sonra, oğlu askere giden AKP milletvekili var mı? Bakanlarınızın çocukları vatani görevlerini yaptı mı? Yoksa tezkere olarak banka dekontu mu aldılar?' diyerek Davutoğlu'nun sözlerindeki inandırıcılığı okuyucularının dikkatine taşıyor.

Askerlik görevini ifa etmek açısından yaşanan bir 'adaletsizlik' ile ilgili olarak sorularını epey farklı kesime yönlendirmeye devam ediyor Özdil yazısında. Geçtiğimiz günlerde 'Kandil'i yıkacağız, şahadet şerbetini içmeye hazırız' diyen Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun oğlunun bedelli askerlik için para ödedikten sonra askerlik şubesine bile gitmediğini ima ediyor mesela. Sonra Bülent Arınç'ın, generallerin, hatta hükümetten ihale alan müteahhitlerin oğullarının da askerlik yapıp yapmadığını soruyor.

'Kimin evlatlarını koruyorsun? Kimin evlatlarını feda ediyorsun?' diyor Davutoğlu'na.

Öncelikle belirtilmeli ki yazısını gerçekten var olan bir 'haksızlık' üzerine kurgulamış olsa da, üslubunu belirleyen tek ölçünün  'Erdoğan ve AK Parti nefreti' olması, benim gözümde onu bir kez daha değersiz kıldı. Keşke haklı sorularına muhatap olarak sadece AK Partilileri ve onlarla ilişkilendirdiklerini seçmeseymiş. Çünkü bu, önemli bir sorunu dile getirirken bile onun maksatlı ve gözünden döktüklerinin de 'timsah gözyaşları' olduğu gerçeğini saklayamıyor. Her zaman yaptığı gibi çok önemli bir sorunda bile çifte standartçı davranıp, adaletsizliği adaletsizlikle eleştirerek gündeme getirmeye çalışıyor Özdil.

Oysa değindiği sorun gerçekten önemli bir meselesi bu toplumun. Herkes biliyor ki 'askerlik' de bir çok şeyde olduğu gibi bu ülkede her zaman parası, torpili, siyasi gücü olmayanların asli görevi sayıldı, sayılıyor. Hem de değişmesinden umut kesilmiş bir 'kader' algısı düzeyinde. Öyle ya parası ve gücü olan hiç kimseye bu ülkede şehitlik mertebesine ulaşmanın nasip olmaması başka nasıl açıklanabilir? Aylarca askerlik yapanların da vatan savunması uğruna ölenlerin de sosyal statülerine bakıldığında değişmez şekilde hep yoksul, işsiz, emekli, memur, işçi, köylü çocuklarının olduğunu bilmeyen var mı?

Bu yönüyle değerlendirildiğinde Özdil'in sorularına muhatap olan her siyasetçinin, sivil-asker bürokratın, devletten ihale alanın, iş dünyası üyelerinin tek tek bu soruların cevabını ateşin düştüğü kesimlere açıklaması gerekiyor. Tabii ki sorulara muhatap olan AK Partili'lerin dışındaki bütün vekillerin, onların sahip oldukları belediyelerin ve iş yaptıkları müteahhitlerin, onlara yakın olan bürokrat ve iş dünyasının temsilcilerinin de.  Art niyetli de olsa sonuçta Özdil'in yazısı toplum adına kanayan bir vicdan sorununa işaret ediyor çünkü.

Her gün şehit haberlerinin yeniden gelmeye başladığı bu kanlı günlerde 'askerlik' konusunda yapılan açıklamalarda kastedilenlerin 'Eski Türkiye'nin boş hamasetleri mi yoksa 'Yeni Türkiye'nin eşitlikçi bakışları mı olduğu net olarak gösterilmeli artık, bu toplum bekliyor bunu.

Süregelen bir adaletsizliğin vicdanları rahatsız etmesine engel olacak adımı atması gerekenler de doğal olarak bu ülkede hamasetlere ve ezberlere karşı durabilmiş insanlar olmalı herkesten önce.  Bu yüzden bu iş de yöneticileri, hükümetleri altında çalışan bürokratları, projelerini üstlenmiş müteahhitleri adına 'Yeni Türkiye' ülküsünün savunucusu olmuş bir partinin seçilmişlerine düşüyor. Ya profesyonel bir ordu ya da hiçbir suçlamaya muhatap olmayacak düzeyde onların çocuklarının da askerliği bir 'vatandaşlık görevi' addedip, herkes gibi hakkıyla yapması için bir şeyler yapmaları gayri şart. Tıpkı Osmanlı şehzadelerinin savaşlara en önde katılmaları misali, bugüne kadar evlatlarını askerlikten kaçıran herkese örnek olacak ahlaki, adaletli ve eşitlikçi bir geleneği 'Yeni Türkiye'nin kurucuları bu konuda da başlatmalılar artık.

Aksi halde, askerlik gibi 'Eski Türkiye'nin her sorunu Özdil gibi maksatlı kalemlerin serzenişlerine meze olmaktan kurtulamayacak ve 'Yeni Türkiye'de de olsak vicdanları yaralamaya devam etmeye devam edecektir.