19 Temmuz 2022

Türklerin Müslüman Oluşunun Hülasası: Satuk Buğra ve Ebû Nasr Samanî

Türklerin İslam dinini kabulleri tarihinde dikkat çeken iki isim Satuk Buğra ve Ebû Nasr Samanîdir. Bunların hikâyesi adeta Türklerin Müslüman oluşlarındaki dinamikleri ortaya koyan bir muhtevayı aktarması hasebiyle ayrı bir önem taşır. Uzun sayfalarda anlatılabilecek bir olgu dünyası sanki bu olayın içinde özleşerek toplanmış gibidir.

Şüphesiz Orta Çağlar din ve toprak gibi temel iki esasa dayalıdır. Medeniyet yani toplum-devlet-şehir hulasa insanın maddi ve manevi kültürünün teşekkül ortamı bu asırlarda kendisini bu iki temek dinamiğe yaslar. Medeniyet merkezli tarih okuması olarak kavramlaştırdığımız okuma şekli de bu unsurlara bakarak o çağın yahut incelenen herhangi bir çağın esasındaki yapıcı unsurları görmemizi sağlar. İşte bu sebeple Türklerin İslam’a girişleri ve yeni topraklar elde etme çabaları zaman ruhuyla örtüşür bir karakter gösterir. Yeni topraklarda yeni bir inanç kadim bir millete yeni asırların kapısını açacaktır.

Türkler Göktürk çağı sonrası Batı’ya doğru göçlerinde kuzey ve güney istikametinde iki yoldan giderler ki İlk Müslüman Türk devletlerinin bu çerçevede zuhuru tesadüfi değildir. Bu cümleden olarak Türk Hakanlığını (Karahanlılar) oluşturan kitleler de İslam ile komşu coğrafyalarda zuhur ettiler. İslam fetihlerinin bölgede oluşturduğu durum ve onların burada bu yapılarla karşılaması tarihin en büyük değişimlerinden birinin de kapısını aralayacaktır. Burada Abbasi devrine dair iki büyük siyasi oluşumu Samânîler ve Türk Hakanlığının varlığı bu teşekkül de kilit rol oynayacaktır.

Türk Hakanlığının kurulup siyasi ömrünü henüz İslam olmadan sürdürdüğü süreçte Samânîlerle ilişkileri bilinmektedir. İşte bu ilişkiler cümlesinden İslam ribatı ve Türk yurdu olan bu bölgedeki karşılaşmaların en dikkat çekicilerinden birisi bugün Çin’de Doğu Türkistan Özerk Uygur bölgesinde bulunan Artuç şehrinde gerçekleşecektir. Türk Hakanı Bazir Arslan Han’ın ölümü sonrasında karısı ve yedi yaşlarında olduğu ifade edilen oğlu Satuk Hakanlığın batısını yöneten amcası Oğulcak Kadır Han’a sığınırlar. Oğulcak, Satuk’u kendisine sığınan bir Samânî emiri olan Ebû Nasr Samânî’ye verdiği bölgeye tabi bir tegin olarak gönderir. İşte vergi tahsili için geldiği bu yerde Satuk Tegin, Ebû Nasr Sâmânî ile tanışır. İşte tam burada Ebû Nasr’ın bilinen özellikleri adeta Türklerin İslam oluşunda etkili olan dinamikleri gösterir bir mahiyeti kendinde toplar bir özellik gösterir. Öncelikle Ebû Nasr Sâmânî siyasi varlığının ve İslam’ın yayılmasında etkili bu yapının temsilcisi olarak siyasi özellikleri olan bir kişiliktir. Bu bakımdan Türklerin etraftaki Abbasiler merkezli Müslüman yapılarla olan ilişkilerinde yeni dini kabulleri açısından sembolik mana ifade eden durum Ebû Nasr’ın kimliğinde somutlaşır gibidir. Türklerin Abbasiler ve onların çevresi ile bu alakaları ilerleyen zamanda Bağdad merkezli olarak Türklerin İslam dünyasında zuhurunu Samerra devri denilen sürecin başlamasını, Tolunoğulları ve İhşidîler gibi Mısır’daki ilk İslamî devir Türk devletlerinin teşekkülünü mümkün kılacaktır. Aynı Satuk’un Müslüman olup Türk Hakanlığının İslam oluşunda da vakidir. Bunun yanında Türkler’in bu yeni dini kabulünde ülkelerine gelen tüccarların etkisi bilinmektedir. Bu tüccarlarla birlikte gelen din adamları yeni dini görüp tanımalarında etkili olmuştur.

Türk Hakanlığının İpek Yolu üzerinden yer alana hâkimiyet sahası tüccarların buraya ulaşması ve tabi olarak onlarla birlikte yeni inancın da Türklere ulaşmasını sağladığı bir ortamı var ediyordu. Bu durum karşılıklı ticari ilişkileri, müşterek bir hayatı ve etkilenmeleri de söz konusu kılıyordu. Ribatlar bu manada iletişim ve irtibatın önemli mekânları idiler. İşte Ebû Nasr diğer bir yönüyle tüccar özelliği gösteren de bir kişidir. Dolayısıyla siyasi ve ticari saiklerin Türklerin İslam’a girişlerindeki etkinliklerini göstermek bakımından önemli bir sembol şahsiyet durumundadır.

Muhakkak oluşan bu temas ortamının yanında fakihler ve mutasavvıflar Türklerin İslam oluşunda doğrudan etkilidirler. Hanefi ve Mâturîdi gelenek ile Melâmîlik ve Yeseviliğin oluşturduğu inanç ve coşku ortamının aşk ve sevgi odaklı etkisi Türklerin İslam oluşunda etkisi yine bu yeni dinini kabulü Saikleri arasındaki yeri artık tartışılmazdır. İşte Ebû Nasr kişiliği burada İslâmî ilimlerde derinliği olan bir fakih özelliği yanında kutb derecesinde olduğu söylenen bir mutasavvıf olması ile adeta resimdeki bütün unsurları kendinde toplar gibidir. (Bu konularda bkz. Ö. Soner Hunkan, X-XIII. Yüzyıllarda Orta Asya’da Türkler ve İslam (Nümizmatik Veriler ve İslam Kaynaklarına Göre))

 

Ebû Nasr Oğulcak ile ticari emtia gelirlerinden sağladığı imkânlar sonucu oluşan dostluğu ile bölgede bir cami inşa etme imtiyazı elde ederek yeni din için burayı bir merkez haline de getirmiştir. İşte bir Müslüman beldeye dönüşen aynı zamanda bir ticaret merkezi olan Artuç’a gelen Satuk Tegin burada bu küçük ticaret şehrinde Müslümanları görür ve Ebû Nasr ile tanışıp onun telkinleri ile yeni din hakkında bilgiler edinerek bir gece rüyasında kendisine Müslüman ol ki, dünyada ve ahirette esenlik bulasın denmesi üzerine rüyasında Müslüman olarak Abdulkerim adını aldığı görülmektedir. Onun vefatından sonra ise oğlu Baytaş Arslan Han Musa Satuk zamanında Ebu’l-Hasan Muhammed el-Kelematî Buhara’da çıkarak onun yanına gelmiş ve 955-961 yılları arasında İslam Türk Hakanlığının resmi dini haline gelmiştir. Satuk Buğra Han’ın menkıbevi hikâyesi onun adına düzenlenen menkıbevi metinde bugün hala okunmaktadır.

İslamiyet’in yayılmasında sembol bir isim olarak gördüğümüz Ebû Nasr, Manas destanında da farklı bir zaviyeden lakin yine dini bir mana içinde Aykoco adı ile dâhil olmuştur. Bu da bizim Türklerin Müslüman olması hadisesindeki unsurları kendinde toplayan bir şahsiyet olduğunu ifade ettiğimiz bu şahsın zaman içindeki etkisini görmek bakımından önemlidir: “Ebu Nasr bin Ahmed bu özellikleri nedeniyle Müslüman olan diğer halklarla birlikte, coğrafyada yaşamaya devam eden Türk boylarının kültürel belleklerinde önemli bir yer edinmiştir. Ayrıca Samânî hanedanının Türk soylu halklarla ilgisinin olabileceği düşüncesi de bu şahsiyetin Türk soylu halkların sözlü kültüründe yer almasında etkili olmuştur diye düşünülebilir, s.122. Tarihte yaşamış bir şahsiyet olan Ebu Nasır Samânî, Kırgız kültüründe yeni dinin, başka bir deyişle yeni bir kültürel belleğin öğreticisi olarak bütün Kırgızlara; Kırgızları yeniden özgürlüklerine ve topraklarına kavuşturan Manas Ata’yı peygamber zamanına bağlamak ve peygamber tarafından verilen kutsal emanetleri kendisine ulaştırmak yoluyla, Manas’a “kut” veren bir yardımcı, efsanevi kahraman tipine dönüşmüştür ve bu dönüşüm onun destanî adında yer alan “ay” ve “koca” söz bileşenleriyle ifade edilmiştir. Sözlü kültürde Ebu Nasır Samânî, gerçek kişiliğinin dışına taşınmıştır, s.131.” (Naciye Yıldız, “Manas Destanı’nda Dinî Şahsiyetin Efsanevi Şahsiyete Dönüşmesi: Ebu Nasır Samânî’den Aykoco’ya”, Millî Folklor, 2017, Yıl 29, Sayı 115”). Kırgız coğrafyası Türkistan’ın kalbgâhında Tanrı Dağlarının merkezinde yer alması hasebiyle ata vatanın önemli bir mekânı olması hasebiyle İslam’ın yayılmasındaki etkili unsurlar bakımından Ebû Nasr’ın gösterdiği nitelikler Manas Destan’ında Arslan Baba imgesi ile birleşen bir özellikle asr-ı saadet ile Türkistan arasında bağ kuran bir özellik kazanarak yerini almıştır.

Türklerin zorla ve baskıyla Müslüman olmadıkları aşikârdır. Bunun sebepleri ve süreci tarihi olarak kısa bir zamana ve anlatı olarak da hülasa bir yazıya sığmayacak kadar geniş ve çeşitlidir. Lakin burada işaret edilmeye çalışıldığı üzere Ebû Nasr karakteri ve Satuk Buğra Han buluşması adeta serencamın hülasası bir durumu göstermesi bakımından önemli görünüyor. Maksadımız meseleyi basite indirmek değil bütünü gösteren bu veciz örnekle akla ve fikre yol açmaktır. Türkistanlılık idraki bunu dünden yarına yaşamakta ve geleceğini de bu çerçevede düşünmektedir. Bize düşen ise yoldaki manaları okuyarak köklerden dallara kendiliğimizi müdrik kalmaktır.

Vesselam