VF kat sol
VF kat sağ

06 Ocak 2022

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Müslüman aynı mânaya gelen Türk milleti dînini muhafaza ettiği gibi, türkü söyleyen dilini de muhafaza etmiş. Çünkü arı duru en temiz Türkçemiz türkülerdedir. Türkülerimizin dili saftır, ifade gücü zengindir. Sunîlik yoktur. Telmihleriyle, mecazlarıyla, deyimleri zengin bir ifade gücüne sahiptir. Bu dil Anadolu insanının gönlünden sâdır olan irfanî bir inşirahtır.

Bu nasıl bir derttir dermanı yoktur / Bedenimde değil ruhumda sızı / Görünmez bir yara acısı çoktur / Bedenimde değil ruhumda sızı oy oy…”
Gönlümüzü bir ânda bir iksir gibi sarıveren ve anlamanın hazzını yaşatan Türkçemizin en temiz söylenişini mi özlüyoruz? Şu türkünün sözleri lezzetini asırlardır kaybetmedi ve kaybetmeyecek:

“Tutam yâr elinden tutam / Çıkam dağlara daşlara / Vay ağam ey şahım ey eyvah eyvah ey / Olam bir yârelı bülbül / inem bağlara bağlara / Vay ağam ey şahım ey eyvah eyvah ey…”

TÜRKÜLER ‘MİLLÎ MUTABAKATIMIZIN’ DİLİDİR

Türkülerdeki dil Anadolu’da inşa edilen medeniyet dilinin alt yapısıdır. “Millî mutabakatımızın” dilidir. Binlerce yıllık zamanda âşıkların, dervişlerin, ozanların, çobanların, sevdalıların, evlat hasreti çeken anaların, babaların, şairlerin yanık gönlünden damıtılmış duyguları “ete kemiğe bürünmüş” şekilde anlatan bir dildir. Türkülerimiz vatan coğrafyamızın sınırlarını da belirtir. Türkülerimizin söylendiği her yer Türkçe konuşulan vatandır.

Muhabbet bağında bir gül açıldı / Bir derdim var bin dermana değişmem / Yüküm lal’ı gevher mercan saçarım / Bir derdim var bin dermana değişmem…”
Dilimizin en temiz membaı olan türkülerimizin yaşatıcılarından Mehmet Özbek ustanın “Türkülerin Dili” kitabında söylediklerini Türk Dili ve Edebiyatı derslerinde okutmak gerek:
Türkülerimiz, hakikati olduğu gibi görüp söylemekten çekinmeyen ermişlerin ve cesur kimselerin söylemleridir. Türk insanının düşünen, soran; seven, küsen; gülen, ağlayan kalbinin içi görülür türkülerde. Onlar bizim hayat hikâyelerimizdir, bizi anlatır asırlardır. Türkülerimizdeki sırları çözebilmek, o sıcak anlatımların tadına varabilmek Türk dilinin anlatım gücündeki kudret ve zenginlikle ezginin oluşturdu ahengi birlikte hissetmek, türkülerimizi derinlemesine anlamak ve kavramak için şarttır.”

ANA SÜTÜ GİBİ HELÂLDİR TÜRKÜLERİMİZ

Ana sütü gibi helâl Türkçemiz türkülerde yaşar. Bundandır ki, ana sütü gibi helâldir türkülerimiz. Türkülerimiz aşka ve hüzne, hayata ve ahrete, kaza ve kadere, yaşamaya ve ölüme inanır, milletin her bir derdini ana sütü gibi helâl bir dille anlatır. Boşluğa, yâni sanatçı sanat fantezisi gibi teorik ve kurgulanmış aşkın değerlere dayanmaz. Kökü mâzide olan şiirimiz gibi, asırların oluşturduğu gönül dilini türkülerden başka hiçbir kaynaktan öğrenemeyiz. Türkülerimiz yüreğimize, sevda dilimize açılan bir kapıdır...

Fikirlerim uyuşmasa da, türkülerimizi gönlümüzün yüce değerleri arasından sayıp hürmet etmesinden dolayı Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Türküler dolusu” adlı şiirini türkülerin şifasına ihtiyaç duyduğumda türkülerden hemen önce okurum ve rûhen güçlenirim: “Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım / Şiirimin gerçeğini köy türkülerinde bulmuşum / Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim / Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm / Bana bir ‘bardak su’ dercesine / Bir türkü söylemeden gidersem yanarım / Ah bu türküler / Türkülerimiz ana sütü gibi candan / Ana sütü gibi temiz.”

‘AH BU TÜRKÜLER / ANA SÜTÜ GİBİ CANDAN’

Bin yıllık irfan damarlarımıza yürüyen, dilimizin en hâlis sesini taşıyan türkülerimizi en içten duygularla manzumlaştıran Eyüpoğlu’nun “Türküler dolusu” şiirinin diğer sözlerini sesimin en yüksek perdesinden yüreğim alevlenircesine bir türkü havasıyla okumaya devam ederim: “Ah bu türküler / Türkülerimiz /Ana sütü gibi candan / Ana sütü gibi temiz / Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla / Köyümüz, köylümüz,  memleketimiz / Ah bu türküler / Köy türküleri / Dilimizin tuzu biberi / Memleket ahvalini onlardan sor / Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’'i / Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni / Ben türkülerden aldım haberi / Ah bu türküler, köy türküleri / Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak / Hilesiz hurdasız, çırılçıplak / Dişisi dişi, erkeği erkek / Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara / Bıçağı bıçak /Ah bu türküler, köy türküleri / Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi / Kiminin reyhasından geçilmez / Kimi zehir, kimi zemberek gibi…”

“Bayramlarda düğünlerde / Toplantıda yığınlarda / Sıkılınca dar günlerde / Türk’üz türkü söyleriz” diyor Âşık Veysel. Garbın hiçbir ilmî ve edebî tefekküründe bulamadığımız bir inanç sadeliği içinde dünya hayatının mânasını hiçbir söz oyunu olmadan kendiliğinden bir icaz sanatıyla anlatan tasavvuf kokulu “Uzun ince bir yoldayım” türküsüyle gönlümüz ihya eden büyük türküdârımız Âşık Veysel’in ruhu şâd olsun. Onun türküsünü kalp kulağımızla dinleyelim:

“Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldeyim / Gidiyorum gündüz gece / Dünyaya geldiğim anda / Yürüdüm aynı zamanda / İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece...” 

ASIRLARDIR DİLİMİZ TÜRKÜLERDE YAŞAR

Türkülerimizin mânasına ermeden Anadolu insanının ruh ve gönül dilini anlamak mümkün değildir. Anadolu insanının gönlüne neler düşer, gönlünde neler olur?  Modern psikoloji ve taklit kültür bunu bir cümleyle târif edebilir mi? “Gönül Dağı” türkümüz gönlümüzün derinliklerini, gönlümüzde olup biteni, hançeremize uygun olmayan anlaşılmaz ve mûsikisiz Ataç’ın uydurma Türkçesiyle de değil, iki dörtlükle, icazlı ifadelerle, aşk ve tabiat unsurlarına dair terkiplerin en sade tecridiyle nağmelendirir:

“Gönül dağı yağmur boran olunca / akar can özümden sel gizli gizli / Bir tenhada can cananı bulunca / Sinemi yaralar yar oy yar oy yar oy / Dil gizli gizli, dil gizli gizli /Dost elinden gel olmazsa varılmaz / Rızasız bahçenin gölü derilmez / Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez/ Gönülden gönüle gider yar oy yar oy yar oy.”

‘TÜRKÜLERİMİZ İLÂHÎ DİLİN KUL DİLİNE TERCÜMESİDİR’

Türkülere gönül veren yazar Şerif Aydemir, e. dergi “Bizim Semaver”in 23 Ocak 2015 tarihli sayısında, gönül ayarı bozulmamış Anadolu insanının karakterini Harput yöresine ait “Türkü bilen kötülük bilmez” atasözüyle anlatıyor ve “Bizim türkülerimiz ilâhî dilin kul diline tercümesidir. Bu sebeple bazı türküleri kemal-i edeple dinlememiz gerektiğini büyüklerimizden öğrendik” diyor.

Türk edebiyatı üstüne ilim yaptıran fakültelerimizden türkülerimizin dilimize, Türkçemize ve millî kültürümüze kattığı değerler hakkında çalışmalar yapıldığını duymak istiyor gönlümüz. Türküler, milletimizin ortak duygularını terennüm ettiği içindir ki, yüreği bu ülke ve millet için atan aydından bürokrata, siyasetçiden ticaret erbabına, köylüden şehirlisine herkes “gönül işi mübarek türküler” dinlemelidir. Türkülerin gücüne inanmalıdır bu ülkenin insanları. Böylece mensubiyet şuuru daha da pekişecektir. Maazallah, hiçbir ortak millî değerimiz kalmamış olsa, farzımuhal sadece türkülerimiz kalmış olsa, Türk milleti türküleriyle yeniden dilini, kimliğini bulur ve kurtulur.   

TÜRKÜ BİLMEYEN VE DİNLEMEYEN NESLE ÂŞİNA DEĞİLİZ

Modern kültürün ifsad ettiği yeni nesil türkü dinlemiyor. Bu sebeptendir ki türkü bilmeyen ve dinlemeyen nesle âşina değiliz. Türkülerin dili gönül alıcıdır, dirilticidir. Diline türkü değmeyen nesil ne bilir türkünün irfanî lezzetini. Hâfızasını kaybeden ve dilini unutanlar türkülerimizi çokça dinlemelidirler. Türküler derdi artırırmış. Ne gam! Varsın artırsın. Derdimizin dermanını yine türkülerde bulacağız. Veyl, türkü bilmeyenlere!

AÇIKLAMA

“Biz Türkülerin Milletiyiz” başlıklı yazımıza, Ahmet Turan Alkan’ın türkülerimize dair cümlelerini sehven koyduğumu anladım ve adı geçen yazımızdan cümlelerini çıkardım. Aziz okuyucularımıza duyururum.

YİTİKSÖZ

Genel Yayın Müdürlüğünü yazar Duran Boz’un yaptığı ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin yayınladığı, yayın kurulunda Prof. Dr. Mehmet Narlı, Doç. Dr. Selim Somuncu gibi edebiyat hocalarının yer aldığı “Yitiksöz-sanat, edebiyat ve düşünce dergisi”nin Aralık-Ocak 2021-2022 / 8. sayısı deneme ve inceleme yazıları ağırlıklı. Bu sayıda şiir az. Bu sayıda yer alan bâzı yazar ve şairler: Mustafa Köneçoğlu / Seyreyle bir âlemin bu âlemden vedanı, Arif Ay / kor ve kar, İrfan Çevik / Huy, Mustafa Ruhi Şirin / Küçük bulut,  Nurettin Durman / Orta yoldan yürüsem,  Mehmet Aycı / Gökyüzü kadar kırmızı, Adem Turan / Hâfız’ın seyir günlüğü-6, İbrahim Gökburun / İletişim bilgileri olmayan adam, Metin Kaplan / Islık, Yasin Mortaş / Gün lekesi,  Necip Evlice / Temmuz düşleri, Hayrettin Orhanoğlu / Kar yağmuru devam ediyor, Al Ulvi Temel / Mehmet Âkif İnan’ın medeniyet anlayışı, İbrahim Demirci / Âkif İnan’ın medeniyet algısı, Ramazan Avcı / Ben ve öteki veya Ötegeçe’ye Memedali’nin gözüyle bakmak, Ali Göçer / Son söz dağındır, Konuşan: Sıddık Yurtsever: Yûnus Develi öyküsü ve öykünün toplumsal rolü, Hasan Keklikçi / Ahmet, Mustafa Ökkeş Evren / Kıs(s)a öyküler, Ayşegül Özdoğan / Gerçek ve dokunaklı bir hikâye,  Mehmet Akif Şahin / Sen anlat, Hayrettin Kaplan / Dünya Ağrısı, Hüseyin Burak Us / Karşıya geçemeyenler.

* * * * *

EVVELÂHİR

Editörlüğünü yazar ve şair Ömer Yalçınova’nın, Yazı İşleri Müdürlüğünü Duran Doğan’ın yaptığı, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin “iki aylık kültür-sanat ve şehir dergisiEvvelâhir’in Kasım-Aralık 2021/ 7. Sayısı “Dulkadiroğlulları Câmileri” ve “Anadolu’nun uçbeyi: Engizek Dağları” kapak başlığıyla okuyucu huzuruna çıktı. Önceki sayılar gibi şehrin kimliğini tanıtmaya devam ediyor. Mündericatı şöyle: Selçuk Küpçük / Alâedddin Özdenören’in bana yazdığı mektuplar, Tekin Şener / Şehirlerin insanlara yaptıkları, Celil Çınkır / Azgıt kalesi, Sezai Karakoç / Yağmur duası, Bilge Doğan / Derdimend Dede Türbesi’nde Huzura Yolculuk, İbrahim Kanadırık / Dulkadirli Câmileri, Mehmet Işık / Bilinmeyen Dulkadiroğlu, Fatih Emre Asya / Helikopter Adası (Maraş’ta bir ân, Arif Bilgin : Seydaahmet, Türkiye’nin önde gelen şairlerindendir / Söyleşi: Ömer Yalçınova, Aykut Nasip Kelebek / Anadolu ve Maraş, Zehra Karadaş / Dünya edebiyatının şehri yedi rüzgârın efendisi: Ulyanovsk, İbrahim Gökburun / Anadolu’nun uçbeyi: Engizek Dağları, İknur Avcı / Lezzetin mekânı Maraş ekşili çorba, Hacı Mustafa Öz: Maraş’ta kuyumculuk/ altın şehir / Geçmişten aldığımız emaneti geleceğe taşıyoruz / söyleşi: Ömer Yalçınova, Dr. Cavit Polat / Eski Maraş’tan günümüze Kuyumculuk, Hüseyin Yorulmaz / Mustafa Aydoğan / Pulsuz Mektuplar-7, Dr. Yasin Kozak / Maraş’ta bir devr-i âlem/ Pınarbaşı ve bitişik nizam evler, Osman Aydoğan: Maraş’ta herkes şair / Söyleşi: Sinem Bozhöyük, Sibel Kök / Zeytin Ağaçları ve Çocukluğum, Âkif Taş / Bir gelenek: Karakucak güreşleri, Fatih Demirdöğen / Maraş’ta bir köşe: Pınarbaşı, yaşayan hâtıra, Gülizar Güneş /8  Başlıkta Çağlayancerit.

(ilbeyali@hotmail.com)