20 Aralık 2020

Üç kitap

Zülfü Livaneli’yi hangi titri ile tanırsınız? Vikipedi’de Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen olarak geçiyor. Müziğine aşinayım ancak yazarlık dışında diğerleri hakkında bir bilgim yok. Kimilerine göre liberalleşmiş bir solcu. Kimileri onu Leylim Ley ile tanıyor. Benim içinse geç fark edilmiş bir yazar.

Evet, Zülfü Livaneli kitaplarıyla geç tanışanlardanım. Popüler kültür etkisinden arındırılmış hayat akımına kapıldığım zamanlar Serenad çok satanlar listesinden inmiyordu. Haliyle yan gözle bakıyordum.  Serbest stile geçmemle beraber Seranad’ı okumaya başladım, Kardeşimin Hikayesi ve Huzur kitaplarıyla devam ettim. Hem hiç bitmesin hem de hemen bitsin istediğiniz kitaplar olur ya, hah işte bu kitaplar tam da o kitaplardan. Gelin bu üç şaheserle tanışın.

Serenad (2011)

Serenad, İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünde görevli 36 yaşındaki Maya Duran ile üniversitenin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen 87 yaşındaki Alman asıllı Amerikalı Profesör Maximillian Wagner arasında geçen olayları anlatıyor.

Kitap Maya Duran’ın bakış açısıyla anlatılıyor. Benim için Seranad’ın en can alıcı noktası bu anlatıcı seçimi oldu. Erkek bir yazarın kadın bakış açısı anlatımında nasıl bu kadar başarılı olabilir?  Serenad’ın diğer bir önemli noktası tarihe ışık tutması. Serenad II. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımı, Ermeni ve Kürt sorununun yanı sıra Struma ve Mavi Alay facialarında hayatını kaybedenlerin hikayelerini de anlatıyor. Her biri kendi içinde apayrı hikayeler olmasına karşın hepsinin ortak noktası zulüm. İnsanlık tarihi kanla, nefretle, zulümle dolu. Zaman değişiyor, kişiler değişiyor yaşananlar hep aynı. Afganistan, Arakan, Çeçenistan, Doğu Türkistan, Filistin, Irak, Keşmir, Kırım, Mısır, Moro, Orta Afrika Cumhuriyeti, Özbekistan, Suriye... Buralarda ve daha bilmediğimiz nice yerlerde İktidar zulmüne devam ediyor. Bugün yaşanan zulümler de zaman sonra başka kitaplara, filmlere konu olacaktır.

Kardeşimin Hikayesi (2013)

Kardeşimin Hikayesi emekli olduktan sonra bir sahil kasabasına taşınan Ahmet Arslan’ın hayatına odaklanıyor. Kitap kasabanın zenginlerinden Arzu’nun cinayeti ile başlıyor. Sakin ve sessiz bir hayat süren Ahmet Arzu’yu son gören kişi olarak şüpheleri üzerine çeker. Meraklı, güzel ve genç bir gazeteci kız, cinayeti çözmeye kararlıdır. Zor da olsa Ahmet ile iletişim kurmayı başaran genç kız, tüm olup bitenleri öğrenmeye çalışır. Fakat bu esnada Ahmet’in geçmişine dair anılar ortaya dökülüverir. Burada hem Arzu’nun cinayeti hem de Ahmet’in hikayesi harmanlanmış olarak karşımıza çıkıyor. Kardeşimin Hikayesi sürükleyici ilginç ve kendini okutan kitaplardan.

Huzursuzluk (2017)

Huzursuzluk bizleri Güneydoğuya götürüyor. Her şey İstanbul’da yaşan İbrahim’in, çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölüm haberi üzerine memleketi Mardin'e geri dönmesiyle başlar. İbrahim, Hüseyin'in ölümünü araştırmaya koyulur. Sevdadan gelen bu ölüm gizemi İbrahim’i girdap gibi içine çeker. 

Huzursuzluk Ezidilerin ve Ezidi kadınların yaşadığı IŞID zulmünü gözler önüne seriyor.  Ortadoğu'nun içler acısı durumu kitapta şu sözlerle anlatılıyor;

Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.