04 Ağustos 2017

Uçan beton balonlar ve betona gömülen devlet

Hakikatli bir devlet milletinin her derdini mesele, her meselesini dert edinip onu muhtaç olduğu dermana kavuşturur. İnsanlarını örgütlü egoizmin, yoksullaştırıcı, mazlumlaştırıcı, öğütücü iştihası karşısında yapayalnız yani devletsiz bırakmaz. Hele milletin aleyhine servet yığdıkça ahaliyi daha da güçsüzleştiren ihtiras düzeneğinin kefili, hâmisi ve hademesi kesinlikle olamaz. Ama Türkiye'de rejim millet aleyhine kurulu bu düzeneğin hem kefili, hem hâmisi, hem de hademesidir!

Hafızam beni yanıltmıyorsa sene 2008'di. Rusya, Türkiye'den ithal edilen sebzeler üzerinde zirai ilaç kalıntısı tespit edildiği gerekçesiyle domates yüklü konteynerleri ya da tırları geri çevirmişti. Tesadüfen rastladığım bir haber bülteninde sebze üretici ve ithalatçılarını temsil eden bir örgüt başkanı buna şiddetle karşı çıkmış ve hâlâ kulağımda yankılanan şu sözleri söylemişti; “Hayır bunda başka bir iş var. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Rusya'nın hassasiyetini önceden bildiğimiz için, bütün ölçümleri büyük bir özen ve dikkatle yaptık. Üzerinde ilaç kalıntısı olan ürünlerin tamamını iç piyasaya sürdük. Birileri Rusya ile ticari ilişkilerimizi bozmak istiyor!” O gün anladım ki Rus'un bir devleti var, ama bizim yok!

Bu yüzden genetiği değiştirilmiş ürünlerle aslında pek çoğu öldürücü birer zehir olan koruyucu katkı maddeleri ve satışa sunulan ürünün raf ömrünü uzatırken onu yiyen insanın ömrünü kısaltan kimyasallara ilişkin kullanım izinleri ve yasal düzenlemeler ardı ardına bakanlık komisyonlarından ve meclis oylamalarından geçer... Teknokratlar, bürokratlar, politikanın eyyamcı lobicileri ve onların arsız nesepleri, kaynağı belirsiz bir zenginlikle semizleşip, şiştikçe şişinirler. Sömürmek ve semirmek arasındaki bağın kaynağı ses benzerliği değildir.

Türk Milleti'nin fertleri bütün bir ömrünü ve gayretlerini en ilkel temel ihtiyaçlarını karşılayabilme hedefine hasrediyor ve koskoca hayat o merhalede heder ediliyor. Sıradan bir Türk'ün şahsı ve ailesi için kurduğu en büyük hayâlin, kendisine ait bir barınak, bir ev olması Türk'ün devletine zillet olarak yeter. Öyle bir zillet ki ar eden için başı bir daha yerden kaldırtmaz! Koskoca bir hayatı birincil temel gereksinimlerden olan barınma ihtiyacını karşılayabilme hülyasıyla geçiren ve bu serâbın gerçek olması ümidiyle yaşamını, varlığını ipotek altına aldırarak ensesine takılan bir boyundurukla müteahhit ve bankaların kâr tarlasını sürmeye dehlenen bedbaht bir halkın vatanıdır Türkiye! Ederi en fazla yetmiş/seksen bin lira olan beton çekmeceleri gözü dönmüş müteahhit ve bankaların karadul ağına düşürülüp beş hatta on katı fiyatlarla borçlandırılarak bir ömür ödemeye mahkum edileceksin, ama devletim var diyeceksin.

Bir devlet memurunun ortalama üç bin lira maaş aldığı bir memlekette en sıradan üç oda bir salon evlerin kiraları bile bin beş yüz liraya çıkarılmış olacak ve bunu sadece izlemekle yetinen yapıya devlet diyeceksin. Ev sahipleri aileleriyle beraber başlarını sokacakları bir çatı arayan insanlara birer asalak kene gibi yapışmış, onların kazançlarının ve hayatlarının yarısına göz ve el koyuyor ama bu sadece seyrediliyor.

TOKİ'cik taşeron şirketlere verdiği ihaleler üzerinden müteahhit ve bankaların yamyam kazanına  kurban taşıyor. Müteahhit ve bankalarla birlikte aynı genel evin penceresinden kıkırdayan fahişelere benziyorlar. Sattıkları evler için istedikleri peşinatları değil bir asgari ücretli, iki/üç katı kazancı olan bir çalışan bile ancak yirmi yıllık maaşından tek kuruş harcamamak kaydıyla biriktirebilir.  Bunu bilmiyorlar mı?

Gerçek ederinin çok üstüne satılan gayri menkullerin üzerinden dönen ekonomik sisteme Güney Amerika'da beton balon ekonomisi diyorlardı. Bu tür sanal değerli gayri menkul odaklı tüm iktisadi hareketler bir noktada mutlaka çöktü. Türkiye ‘de de şişirilen beton balonlar kesinlikle patlayacak ve mülk sahipleri evleri bakımsızlıktan çürümesin diye içlerinde bilâbedel oturtmaya adam arayacaklar. Yazın bunu kenara!

Bu arada dükkan kiraları da aynı tamahkar şehvetle kirletildiğinden insanlarımızın ticari girişim ve teşebbüste bulunma imkan ve ihtimalleri süratle yok ediliyor. Mütevazı bir sermaye ile ticari hayata atılma ve geçinme yolu kapatıldı. Risk alıp ticari faaliyet yapmak isteyen müteşebbisin karşısına, yattığı yerden ve hiç risk almadan onun yatırımının ve emeğinin üstüne karabasan gibi çökmek isteyen boş dükkan sahipleri dikiliyor hayâsızca.

1630'lu yıllarda Hollanda'da lale soğanlarına, binlerce florine alınıp satılan bir yatırım aracı olarak bakılmaya başlanmıştı. Ama bir gün bunun aslında bir soğan olduğu fark edildi ve iktisadi kıyamet koptu. Bizim memlekette de ömürlük kazançlarımızın yetmeyeceği borçlarla köleleştirilmemize sebep olan daire denilen metanın, aslında beş on bin liralık dökme betonlar olduğu anlaşılacak.

Dünya ve ahiretimize dair ne varsa içine doldurduğumuz bu beton balonlar patlayacak ve mahşerde buluşacağız. Bütün bir ömrünü fasit bir daire için döne döne geçirmiş bedbaht bakaralar olarak, faillerimizle göz göze...