Ufuk çizgisinin ötesi ve var olan sorunlarla medeniyet ekseninde yüzleşmek
Tarih günümüz itibarıyla önemli bir dönüm noktasına gelmiş durumda. Bilim ve sanat ta gelişim süreci, küresel dengeler, uluslararası ilişkiler, haklar, özgürlükler, adalet, eşitlik, enerji, ticaret, çevre, tarım, insanlığın geleceği gibi tüm insanları ilgilendiren hususlarda dünyadaki mevcut yapılanmanın ciddi sorunları var. Yeni dengeler, yeni siyaset biçimleri, yeni değerler, yeniden yapılanma arayışları söz konusu.
Dünyanın yeniden şekillenmeye
başladığı bir zaman diliminde ülkemiz açısından da çok önemli değişim ve karar
süreçleriyle yüz yüzeyiz.
Türkiye tarihinden ve coğrafyasından
kaynaklanan sorunlarıyla yüzleşiyor, kabuğunu kırmaya çalışıyor.
Türkiye’nin arzulanan seviyeye
yükselebilmesi, küresel bir aktör olabilmesi ve güç dengelerini kendi lehine
çevirebilmesi için ufuk çizgisinin öte tarafını görebilmesi gerekiyor. Bir
sıçrama noktasının eşiğinde durduğumuzu ve bu süreçte atılacak doğru adımların
Türkiye’yi taşıyacağı ufukları mutlaka hesaba katmalıyız.
Türkiye artık büyük düşünmek,
sınırları zorlamak, yeni stratejiler geliştirerek hem bölgede hem de tüm
dünyada önemli adımlar atma sürecine girmiştir. Vizyonumuzu da bu perspektiften
yeniden belirlemek durumundayız. Bu durum doğal olarak güçlü ve zayıf yönleri,
sorunları ve var olan imkânları yeniden değerlendirerek bir stratejik
planlamanın yapılmasını gerekli kılmaktadır.
Ufuk çizgisinin ötesini görüp
okuyabilmek bölge ve dünya siyasetinde bizi daha avantajlı bir aktör konumuna
getirecektir.
Bu bakış açısı bizim kadar Orta doğunun,
İslam coğrafyalarının ve en önemlisi İslam medeniyetinin yeniden dirilişi
olacaktır.
Nereye gidiyoruz, bir taraftan
tarihimizden ve coğrafyamızdan kaynaklanan sorunlar diğer taraftan muamma bir
küresel kültür ve başıboş bir neslin yetiştirilmek istenmesi.
Her şeyden önce Biz hakikat
medeniyetinin varisleriyiz. Bu hakikat İslam medeniyetidir. Zamanla Medeniyetimizin
bütün dinamiklerini terk ettik. Tüm dinamiklerimizi feda ettik. Sonuçta gelinen
nokta iç açıcı olmadı
İslam medeniyetinden habersiz bir iman
dır bizi bu içinden çıkılmaz hale getiren. Medeniyet olmadan İmanın eksik ve zayıf kalacağını düşünmedik.
Zira; İslam sadece bir inanç değildir.
Sadece inanca bağlı, bir takım itikatlara bağlı bir takım fiillerden ibaret
değildir. Sadece Ahlak da değildir.
İslam bir medeniyettir. Hatta tüm
medeniyetlerin anası bir medeniyettir. Medeniyetler medeniyetidir İslam.
Bir yandan Çin, Hindistan ve uzak
doğuyu içine alan doğu medeniyeti.
Diğer yanda, Grek ve sonrasında Roma
medeniyetine dönüşen Batı medeniyeti
Asl olan, Doğu ve Batı’nın tam
ortasında. Kaynağı Ortadoğu, Dicle Fırat
arası, Bereketli hilal denilen ve insanlığın doğuş yeri olarak kabul edilen
Medeniyetlerki, bunun temeli Uluhiyet ve Rububiyete dayalı İslam medeniyetidir.
Peygamber Medineye gider gitmez,
Medine’nin eski ismi olan Yesrib’i değiştirdi. Medine yaptı. Medeniyetle bir
bağı olsun diye. Bedirdeki Kureyş esirlerini Medineli çocuklara yazı öğretmek
şartıyla serbest bıraktı. Neden? Çünkü yazı medeniyetin temelidir.
Tanzimat ile birlikte bizi önce
yazıdan sonra medeniyetimizden kopardılar, çöküşün startı verilmişti. O günden
itibaren ufuk çizgisini kaybettik. Medeniyetimizden taviz verdikçe daha bir
çöktük, çöktükçe de daha çok taviz vermeye başladık. Zamanla kahire düştü, Şam,
Bağdat düştü medeniyetin kalelerini tek tek düşürdüler, İstanbul’u da düşürmek
istiyorlar ki finali görebilsinler.
İstanbul çökerse Medeniyet çöker,
Medine çöker, yazı çöker, tarihin ve geleceğin ufuk çizgisi flulaşır.
İslam medeniyetinin sesi olacak bir
yaklaşımla her alanda olduğu gibi daha güçlü olabilmek adına Eğitim, demokrasi
ve hukuk ekseninde de bir yeniden yapılanma süreci yaşamamız gerekiyor.
Sahip olduğumuz bu aziz Medeniyeti
yıkmaya çalışanların elinde kalan son silahlardır, Eğitim, demokrasi ve hukuk
kavramları.
Vesselam.