14 Şubat 2022

Ukrayna, ABD ve Nato'nun yeni bir Küresel cephe açma girişimi

Ukrayna Krizini Soğuk savaş döneminden sonra Batı ve Doğu blokları arasında etkin bir mücadelenin yaşandığı bir alan olarak görmek gerekir. Bu krizin görünen ve görünmeyen önemli tarafları ABD, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Türkiye ve diğer Avrasya ve Arap ülkeleri olarak sıralanabilir.

 

Kriz, Sovyet-etki alanı aleyhine daralmanın en kritik noktasını ifade etmektedir. Bir devlette yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar o ülkenin iç sorunları olarak değerlendirilmesine rağmen bu durum söz konusu olan devleti bölgesel veya büyük güçlerin ulusal çıkarları doğrultusunda müdahaleye açık hale getirmektedir.

 

Bir tarafta İktidara gelmek isteyen ulusal güçlerin talepleri diğer tarafta kendi destekledikleri ulusal grubun iktidara gelip o devlet üzerinden etkinlik kazanmasını isteyen bölgesel veya büyük güçlerin sayısının artması, sorunun çözümünü daha zor hale getirmektedir.

 

Çözümlenemeyen sorunlar ise süreklilik kazanıp ulusal, bölgesel hatta uluslararası istikrarsızlığa sebep olabilmektedir.

 

Bunu fırsata çevirmek isteyen ABD her zaman yaptığı gibi durumdan vazife çıkararak 10 Kasım 2021 tarihinde Washington’da Ukrayna ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı

.

Bilindiği gibi, 2000’li yıllarda Rusya’yla ciddi enerji krizleri yaşayan Ukrayna’nın enerji güvenliği bakımından zafiyetleri söz konusudur. Rusya’yla yaşadığı bölgesel sorunlar nedeniyle Kiev’in bu endişeleri daha bir artınca, Bu bağlamda enerji güvenliği konusunda Washington yönetiminin desteğinin alınması, Kiev için büyük önem arz etti.

 

Ukrayna ve ABD Dışişleri Bakanları tarafından imzalanan Stratejik Ortaklık Belgesi’nde, ABD’nin Ukrayna’ya ekonomi, enerji güvenliği ve savunma gibi kilit alanlarda destek vermesi öngörüldü.

 

Bu anlaşma aslında Ortadoğu’da özellikle Suriye ve Kuzey Afrika’da etkinliğini kaybeden ABD nin bu bölgelerde Rusya’nın etkinliğinin artmasına karşılık Avrasya da küresel bir cephe açma girişimiydi.

 

Taraflar arasında imzalanan belgede, ABD’nin sözde; Ukrayna’nın enerji alanında bağımsız olmasına, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde, Avrupa enerji sistemine dâhil edilmesine, enerji sektörünün liberalleşmesine, sanayisinin hidrokarbondan arındırılmasına, nükleer enerji alanının modernizasyonuna ve kömür kullanımının azaltılmasına yardımcı olacağı v.s. belirtilsede asıl nokta bu anlaşmanın Ukrayna’yı NATO üyeliğine götürecek ilk adım olmasıdır.

 

Stratejik Ortaklık Belgesi’nde ABD, Ukrayna’nın sadece enerji güvenliği üstlenmekle yetinmeyeceğini, aynı zamanda Rusya’nın enerji kaynaklarını jeopolitik bir silah olarak kullanmasını önlemek ve Rus doğalgazının Ukrayna üzerinden aktarılmasını öngören anlaşmayı uzatmak içinde çalışacaktı.

 

Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğüne güçlü bir şekilde destek vermeye devam edeceğini teyit eden Washington yönetimi ortak askerî tatbikatların devam edeceğini de vurgulamış oluyordu.

 

Tabir yerindeyse bu anlaşma ile ABD, Rus mahallesine ciddi bir gecekondulaşmaya gitmiş oluyordu.

 

Ukrayna-ABD Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ilk adımlarından biri olması, Dahası Ukrayna’nın silahlandırılması ve NATO’yla bütünleştirilmesi Kremlin açısından kabul edilemez bir olaydır.

 

Olayın arka planında, ABD, NATO/AB ile Rusya arasında tarihten gelen bir gerginliğin yattığı genel kabul gören bir kanaattir.

 

Batı, Ukrayna’nın Rusya için oldukça önemli olduğunun farkında. Ukrayna’sız bir Rusya’nın bir Avrasya imparatorluğu olmaktan çıkacağı şeklindeki tespit bölgenin stratejik ve jeopolitik durumunu en iyi biçimde anlatmaktadır

.

Özellikle Sivastopol (Akyar) askerî üssü Rusya’nın Karadeniz’e açılan kapısı olup stratejik ve askerî açıdan hayatî önem taşımaktadır.

 

Ukrayna’nın AB’nin siyasî ve ekonomik alanına girmesi ile birlikte NATO üyesi olma durumunda  Rus askerî birimleri NATO üyesi olan bir Ukrayna’da bulunamayacak ve Rus askerî üssü Sivastopol’dan çıkarılacaktır.

 

Nasıl Akdeniz’deki Tartus Deniz Üssü Esad rejiminin güvenliğini sağlıyorsa, Karadeniz’deki Sivastopol Üssü de Gürcistan’a karşı Abhazya ve Güney Osetya’nın güvenliğini sağlama misyonuna sahiptir. Dolayısıyla, Rusya’nın Sivastopol Üssü’nü kaybetmeyi göze almasını beklemek saflık olacaktır.

 

Üssün ve buradaki Karadeniz filosunun önemini; Rusya’nın Ortadoğu politikası, Suriye’deki ve GKRY’deki üs ve limanlardan yararlanma yönündeki somut adımları ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Dahası, Rusya, sadece Karadeniz’de değil Akdeniz’de de Küresel bir ağırlık olarak var olmada ısrarlıdır.

 

Bölgede uluslararası boyutları olan bir çekişmenin olduğu açıktır. Ukrayna’da artan kargaşa ve çatışmalar ile birlikte, kültürel ve etnik temelde toplumsal kamplaşma da belirginleşmektedir.

 

Rusya, Krizin başlarında ABD ve Batının Suriye olayında gösterdiği tepkinin dışında bir tepki veremeyeceğinden emin hareket etmiş olsa da gelinen noktada bunun öyle olmayacağını anlamış gözüküyor.

 

ABD ve NATO, Ortadoğu da Rusya lehine gelişen siyasetin rövanşını Ukrayna da almak istiyor.

 

Ukrayna’daki kargaşanın her iki kutup arasındaki çekişme sonucunda giderek artması, bölgede yeni gelişmelere ve Türkiye, orta Asya ve tüm Dünyayı etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.

Vesselam

tarikziya21@gmail.com