23 May 2015

'ÜLKÜCÜLER' İÇİN MHP'DE SAYILI GÜNLER KALDI!

Türkiye'de muhafazakar seçmen için iki çatı var. Biri ve halen yoğunluk olarak altında birleşilen AK Parti bir diğeri de milliyetçi eğilimleriyle anılan lakin son dönem bunu da terk den MHP.

MHP, Devlet Bahçeli'nin Genel Başkanlığı'nda sistematik olarak milliyetçi çizgiden ulusalcılığa kaydı.

Merhum Alparslan Türkeş sonrasında, muhafazakar eğilimi ağır basan tabana inat, ulusalcılığa daha yatkın bir yönetim şekillendi MHP'de.

Örneğin, MHP ve CHP arasında tabansal anlamda oy geçişleri ve etkileşimi pek görünmese de tavan anlamında etkileşim dikkat çekiyor. 30 Mart seçimlerinde CHP'den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan Mansur Yavaş'ın MHP liderliğine adaylık hazırlığı yapacak kadar taban bulmuş bir isim olması bu etkileşimin zirvesiydi.

Türkiye'nin Başkanlık Sistemine doğru evrildiği bir süreçte, MHP'deki bu akıl bulanıklığı, gelecek açısından ciddi bir tehdit.

Uzun zamandır ifade ettiğim birşey var. Türkiye Başkanlık Sistemine evrilirken siyasi yelpaze de iki temel blok üzerine oturacak. Bu teorik olarak sistemin hayata geçmesini beklese de seçmen nezdinde fiili bir durum yaşanacak.

30 Mart 2014'deki Mahalli İdareler Genel Seçiminde bunun ön adımı atıldı. Bu nedenledir ki AK Parti yerel seçimlerde aldığı en yüksek oy oranına ulaştı. Hemen akabinde 10 Ağustos 2014'deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu bloklaşma % 52 oyla kendini biraz daha net hissettirdi.

MHP'nin CHP ile ortak aday çıkarması, bu partinin, fiili olarak hayata geçen bloklaşmada pozisyon almasını engelledi. Dahası MHP, CHP'nin blok çatısı olma sürecine hizmet etti.

Bunun tek başına bir siyasi hata olmadığını düşünüyorum.

2011'de, MHP Başkanlık divanını kasetlerle alaşağı eden irade, muhtemeldir ki yeni tesis edilen yönetime kendi mensuplarını da yerleştirdi.

Elbette bu mensubiyetten kastım o gelenekten gelme değil. İrdadeden kastettiğim Fetullahçı Örgüt'ün, mensuplarını sızdıramadığı yerlere, oradaki isimleri çeşitli zaaflarını kullanarak kontrol altına alma yoluyla sızdığı malum.

MHP'deki bu söylemlere de yansıyan politik değişimin temel gerekçesinin, Ergenekon operasyonları sürecinde başlayan yapıyı ele geçirme hamlesinde başarıya ulaşma olduğu kanaatindeyim.

Devlet Bahçeli'nin geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında, "her cemaatten birilerinin siyasi partilerde olabileceği, mühim olanın, bu gibi cemaat mensuplarının partilerin yönetiminde yer almaması" mealindeki açıklamaları, içerideki krizin de işareti.

Bahçeli, bir süre önce, Fetullahçıların kasetleme çalışmaları üzerine gündeme gelen Meral Akşner'in, Fetullahçı yapıyı koruma ve kollama rolünü üslenmesinin, "mağduriyetten lider çıkarma" stratejisinin bir ürünü olduğunu anlamış belli ki.

Ama çok geç kaldı Bahçeli. Fetullahçı Örgüt, sadece MHP yönetimine değil bir çok yerde Ülkü Ocakları'na da sızmayı başardı. Eski Ocak yöneticileriyle konuştuğumda bunu çok net anlatıyorlar.

Peki MHP milletvekillerine gerektiğinde hesap sorabilecek bir geleneğin sahibi olan Ülkü Ocakları'na sızan Fetullahçıların, bu yapıyı kendi emellerine kullanmak için düğmeye basması durumunda sayın Bahçeli o koltukta kaç gün oturabilir?

Ben söyleyim; en fazla birkaç saat...

AK Parti ve Erdoğan düşmanlığıyla aklı esarete düşen Bahçeli, partisinde dönen dümenleri de farkedemedi haliyle. Ve bugün onu kurtaracak olan tek irade de Fetullahnçılarla mücadelede kararlılık gösteren AK Parti ve Erdoğan. Çünkü Fetullahçıların kökü kazınmadığı sürece, MHP'yi CHP'ye eklemleme stratejisi de tıkır tıkır işleyecek. Ve muhtemeldir seçim sonrasında Meral Akşener'in başını çekeceği bir grup ile Ülkü Ocakları Fetullahçı yapının amaçları doğrultusunda MHP'de önemli bir kavganın da fitilini ateşleyecek.

MHP'de hala bir umut kalan gerçek Ülkücülerin de bu süreçte kopaması ve muhafazakar milliyetçi tabanın diğer ve güçlü alternatifi AK Parti'ye yönelmesi sürpriz olmayacak.

MHP'deki bu olası kavganın kazananının, 7 Haziran'da hüsrana uğrayacağına kesin gözüyle bakılan Bahçeli olmayacağı ise muhakkak.