26 Ekim 2021

​Uluslararası güçlerin yeni aparat ülkesi Yunanistan ve bölgesel sorunlara etkisi

Yunanistan geçtiğimiz yirmi yılı büyük ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklarla geçirmiş bir ülkedir. Bu istikrarsızlık ve ekonomik kriz Yunanistan’ın ve Yunanistan gibi ekonomik sorunları olan ülkelerle Avrupa Birliği arasında güven sorununa sebep oldu. Aynı yıllarda Avrupa’da yaşanan ekonomik darlıklar birçok ülkenin AB üyeliğini tartışmaya açarken diğer taraftan her ekonomik ve siyasi sarsılma doğrudan Avrupa Birliğini her yönüyle tartışmaya açmaktadır. Avrupa Birliği bu sorunları tartışırken İngiltere bu sürecin dışına çıkarak bu ağırlaşan sorunlara kafa yormadan siyasi kabiliyet alanını rahatlatırken, aynı zamanda Tramp Yönetimindeki ABD hem AB’ye karşı siyasi bir pozisyon belirlemişti.

AB üyelik aşamalarını takip eden Türkiye bu yılları AB ülkelerine göre hem ekonomik hem siyasi olarak daha istikrarlı bir şekilde sürdürmeyi başarmıştır. Türkiye AB hedeflerinden daha uzak kendi siyasi hedeflerine daha fazla yoğunlaşmış, bölgesel meselelerde daha etkin bir ülke olmayı bu yıllarda artırarak sürdürmüştür.

 

ABD – Yunanistan İlişkileri

Türkiye’nin Doğu Akdeniz faaliyetleriyle birlikte ABD ve İngiltere, Doğu Akdeniz çalışmalarının dışında kalmamak adına Yunanistan’a her yönüyle destekleyerek siyasi yatırım yaptılar. Yunanistan ve Mısır anlaşması, Fransa Yunanistan yakınlaşması, Yunanistan- İsrail yakınlaşması hep bu yatırımın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarına karşı Özellikle Türkiye-Libya Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmalarına karşı, ABD ve İngiltere’nin, Yunanistan’ı harekete geçirmesi Türkiye-Yunanistan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir.  Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının imkanı hemen her ülkenin ilgisini çekmektedir. ABD, İngiltere ve Fransa Özellikle GKRY ve Yunanistan üzerinden bölgede bir taraf olmaya çalışmaktadırlar.

Son yirmi yılı ekonomik ve siyasi krizlerle geçen Yunanistan son iki yıldır ABD tarafından askeri, teknoloji ve ekonomik olarak desteklenmekte yine AB ülkeleri ve İngiltere uzun bir aradan sonra Yunanistan’a ekonomik desteklerini artırmaktadırlar. Özellikle Askeri olarak Yunanistan’ın kapasitesi çok hızlı bir şekilde artırılmakta, adaların silahlandırılması konusunda cesaretlendirilmekte ve özellikle Türkiye karşıtı bir faaliyet olarak Batı Trakya Türklerine uygulanan kötü ve hukuksuz muamele artırılmaktadır.  Yunanistan Batı Trakya Türklerinin haklarını hiçe saymaktadır. Batı Trakya Türklerine ve seçilmiş temsilcilerine hukuk dışı muameleler yapan Yunanistan Türkiye’nin Batı Trakya hassasiyetine rağmen bunları yapmaktadır. Yunanistan Topraklarını ABD üslerine açmış, adalarını Türkiye’ye karşı kullanmaya başlamıştır. Mısır’la beraber Doğu Akdeniz’de yapmaya çalıştığı anlaşmayla tam anlamıyla sadırgan bir tutum benimsemiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki birtakım küresel güçler,  Yunanistan’ı bölgede anlaşmalara engel olmak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Projesini engellemek, Batı Trakya ve Balkanlarda bölgesel sorunların aparatı olarak dizayn etmektedir.

 

Yunanistan ve Doğu Akdeniz İlişkileri

Denize kıyısı olan bir devlete, doğal kaynakları üzerinde münhasır yetkiler veren kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (MEB) alanları, devletin tam egemen olduğu içsular ve karasularına nispeten oldukça geniş deniz alanlarıdır. Kıta sahanlığı, kıyıdan itibaren bazı durumlarda 350 deniz miline kadar uzanabilirken MEB, 200 deniz mili mesafeye kadar uzanabilmektedir. Bu nedenledir ki, özellikle nispeten dar deniz alanlarına kıyısı bulunan ülkeler arasında, kıyıdaş ülkelerin kıta sahanlıklarını ve MEB alanlarını birbirlerinden ayıracak uluslararası sınırların oluşturulması gerekmektedir. Bütün dünyada, coğrafi ve siyasi nitelikleri birbirlerinden olukça farklı deniz alanları mevutken, devletler bütün bu deniz alanlarda hukuktan beklenen hakkaniyeti sağlayacak sınır oluşturmaya dair somut kural ya da kurallar üzerinde uzlaşamamışlardı. Hem 1958 Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin hem de 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin hazırlık çalışmaları esnasında gerçekleştirilen derin müzakerelere rağmen devletler, somut bir kural ya da kurallar üzerinde bir uzlaşmaya varamadılar. Açık, sarih ve somut nitelikte bir kural yerine hem devletlerarası uygulamada hem de 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri olan 74 ve 83. maddelerinde çok daha genel bir kural üzerinde ancak uzlaşılabildi. Söz konusu hükme göre, kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırması, “hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak amacıyla”, “uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile” yapılacaktır. Her kıyıdaş devlete, yukarıda belirtilen maksimum genişlikte kıta sahanlığı ve MEB alanları verebilecek kadar geniş olmayan Doğu Akdeniz’de de kıyıdaş devletler, söz konusu deniz alanlarını kendi aralarında sınırlandırmaya dair, bir kısmı hala çözülememiş derin görüş ayrılıkları yaşamaktadırlar. Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ve dolayısı ile sınırlandırma sorunlarının tarafı olan önemli sayıda taraf bulunmaktadır. Bunlar, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Libya, Yunanistan (bazı adaları nedeni ile) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) dir.

Doğu Akdeniz’de, deniz alanlarının sınırlandırılmasına dair bu güne kadar bazı ikili antlaşmalar gerçekleştirilmiştir. İkili antlaşmalar sürecinin ilk adımını, 17 Şubat 2003 tarihinde yaptıkları MEB sınırlandırma antlaşması ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Mısır atmışlardır. Bu antlaşmayı sırasıyla, 17 Ocak 2007 Lübnan-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşması,3 17 Aralık 2010 İsrail-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşması, 21 Eylül 2011 Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması ve 27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ve Libya Sınırlandırma Antlaşması izlemiştir. Bunlara en son eklenen ve incelememizin konusunu oluşturan antlaşma, 6 Ağustos 2020 tarihinde Yunanistan-Mısır arasında imzalanan sınırlandırma antlaşması olmuştur. Mısır ve Yunanistan, 6 Ağustos 2020 tarihinde, iki ülke arasında Doğu Akdeniz’de MEB sınırlandırma antlaşması imzaladıklarını bir basın toplantısı ile duyurdular. Antlaşmanın imzalandığının ilanı, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ve Yunan mevkidaşı Nikos Dendias’ın Kahire’de düzenledikleri ortak basın toplantısında yapıldı. Söz konusu Antlaşma, 27.08.2020 tarihinde Yunanistan Parlamentosunca ve 18.08.2020 tarihinde de Mısır Parlamentosunca onaylandı ve bu ülkeler açısından yürürlüğe girmiş oldu. Yunanistan ve Mısır, bir sınırlandırma antlaşmasına yönelik müzakerelere 2005 yılında başladılar. Ancak, sınırlandırma alanında Türkiye gibi üçüncü devletlerin muhtemel haklarının varlığının yarattığı hukuki ve siyasi zorluklalar, iki ülkenin kısa sürede bir antlaşma yapabilmelerine imkan vermemiş gözükmekte. Hatta Yunanistan ve Mısır, sırasıyla 16 Ocak 2015 ve 16 Şubat 2017 tarihlerinde, BMDHS’nin 298 maddesi uyarınca, deniz sınırı anlaşmazlıkları ile ilgili olarak, Bölüm XV, Kısım 2’deki (bağlayıcı kararları gerektiren zorunlu prosedürler) prosedürleri kabul etmediklerini beyan ederek, aralarındaki sınırlandırma meselesini uluslararası yargıya götürmeyi de uygun görmemişlerdir. Mısır’ın Yunan-Türk ihtilafına karışmamaya özen gösterdiği ve bu nedenle de Yunanistan’a, öncelikle Türkiye ile bir sınırlandırma antlaşması yapmayı telkin ettiği ifade edilmekte. Ancak, yakın zamanda Yunanistan ve Mısır’ı sonunda bir sınırlandırama antlaşması yapmaya iten hususun, bazı yeni hukuki ve siyasi gelişmeler olduğu belirtilebilir. Bu gelişmelerin başında, Türkiye’nin 28 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Mutabakat hükümeti ile imzaladığı sınırlandırma antlaşması gelirken, diğer gerekçenin, özellikle Mısır açısından Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile olan yakın ilişkileri hatta 28 Kasım 2020 tarihinde sınırlandırma mutabakatı ile birlikte bir savunma ve işbirliği antlaşmasının da imzalamış olmasıdır denebilir. Türkiye-Libya Sınırlandırma Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Yunanistan’ın Mısır ile bir sınırlandırma antlaşmasının imzalanmasını sağlamak için yoğun bir çaba içerisine girdiği görülmüştür. Yunanistan, Türkiye-Libya antlaşması ile sınır çizilen yani paylaşılmış olan aynı alanda, bu antlaşmayı kendi açısından bir nevi “etkisiz kılmak” ya da Türkiye’nin faaliyetlerini “bloke etmek” için Mısır ile bir antlaşma yapma çabası içerisine girmiş gözükmekte. Nihayetinde, 1 Aralık 2019 gibi erken bir tarihte Yunanistan ve Mısır’ın bir sınırlandırma antlaşması yapma sürecini hızlandıracaklarına dair anlaştıkları da ifade edilmiştir. Mısır açısından bakıldığında, Türkiye’nin Libya’daki faaliyetlerinin ve güvenlik ve savunma boyutunun bir antlaşmaya bağlanmasının önemli bir etken olduğu görülmekte. BM’ye gönderdiği notada Mısır, sınırlandırma antlaşmasından ziyade savunma işbirliği antlaşması üzerinde durarak, askeri işbirliği konusundaki mutabakat muhtırasının, çeşitli askeri ve güvenlik işbirliği biçimlerine ve mühimmat transferine izin verdiğini ve bu durumun “Güvenlik Konseyi’nin Libya ile ilgili kararlarını ve özellikle Güvenlik Konseyi’nin 1970 (2011) kararının 9. paragrafını açıkça ihlal ettiğini” ifade etmiştir. Mısır ayrıca, söz konusu antlaşmaların “Libya Siyasi Antlaşması” hükümleri bağlamında “usulsüz yapıldığı” iddiasını da dile getirmiştir. Sonuç olarak, Yunanistan, Türkiye-Libya sınırlandırma antlaşmasına “kendi adalarının kıta sahanlığı alanlarını ihlal ettiği” temel gerekçesi ile itiraz ederken,  Mısır ise Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile olan yakın ilişkisinden duyduğu rahatsızlık temelinde bazı hukuki gerekçeler ileri sürerek itirazlarını dile getirmiştir. Bütün bu gerekçelerin oluşturduğu ortamda, yıllardır Yunanistan’ın yapılması için uğraştığı sınırlandırma antlaşmasının yapılması şartları oluşmuş gözükmektedir.

Doğu Akdeniz konusunda rol biçilen ve bu bağlamda askeri, ekonomik ve siyasi olarak desteklenen Yunanistan, etrafında hukuksuz ve pervasız adımlar atmaktadır. Bu adımların başında Batı Trakya meselesi gelirken adımlarının hedefinde Türkiye yer almaktadır. Türkiye hızla hem batı Trakya’yı hem Balkanları kapsayan bir siyasi, ekonomik, güvenlik ve kültürel program ortaya koyarak yeni bir strateji belirlemelidir. Zira yakın gelecekte Yunanistan yanı başımızda, bölgesel sorunların merkezinde bir ülkeye dönüşmektedir.