Uluslararası güçlerin yeni aparat ülkesi Yunanistan ve bölgesel sorunlara etkisi
Yunanistan geçtiğimiz yirmi yılı büyük ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklarla geçirmiş bir ülkedir. Bu istikrarsızlık ve ekonomik kriz Yunanistan’ın ve Yunanistan gibi ekonomik sorunları olan ülkelerle Avrupa Birliği arasında güven sorununa sebep oldu. Aynı yıllarda Avrupa’da yaşanan ekonomik darlıklar birçok ülkenin AB üyeliğini tartışmaya açarken diğer taraftan her ekonomik ve siyasi sarsılma doğrudan Avrupa Birliğini her yönüyle tartışmaya açmaktadır. Avrupa Birliği bu sorunları tartışırken İngiltere bu sürecin dışına çıkarak bu ağırlaşan sorunlara kafa yormadan siyasi kabiliyet alanını rahatlatırken, aynı zamanda Tramp Yönetimindeki ABD hem AB’ye karşı siyasi bir pozisyon belirlemişti.
AB üyelik
aşamalarını takip eden Türkiye bu yılları AB ülkelerine göre hem ekonomik hem
siyasi olarak daha istikrarlı bir şekilde sürdürmeyi başarmıştır. Türkiye AB
hedeflerinden daha uzak kendi siyasi hedeflerine daha fazla yoğunlaşmış,
bölgesel meselelerde daha etkin bir ülke olmayı bu yıllarda artırarak
sürdürmüştür.
ABD – Yunanistan İlişkileri
Türkiye’nin
Doğu Akdeniz faaliyetleriyle birlikte ABD ve İngiltere, Doğu Akdeniz
çalışmalarının dışında kalmamak adına Yunanistan’a her yönüyle destekleyerek
siyasi yatırım yaptılar. Yunanistan ve Mısır anlaşması, Fransa Yunanistan
yakınlaşması, Yunanistan- İsrail yakınlaşması hep bu yatırımın ürünü olarak
ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarına karşı Özellikle
Türkiye-Libya Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmalarına karşı, ABD ve
İngiltere’nin, Yunanistan’ı harekete geçirmesi Türkiye-Yunanistan ilişkilerini
de olumsuz etkilemiştir. Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının imkanı hemen
her ülkenin ilgisini çekmektedir. ABD, İngiltere ve Fransa Özellikle GKRY ve
Yunanistan üzerinden bölgede bir taraf olmaya çalışmaktadırlar.
Son yirmi
yılı ekonomik ve siyasi krizlerle geçen Yunanistan son iki yıldır ABD
tarafından askeri, teknoloji ve ekonomik olarak desteklenmekte yine AB ülkeleri
ve İngiltere uzun bir aradan sonra Yunanistan’a ekonomik desteklerini
artırmaktadırlar. Özellikle Askeri olarak Yunanistan’ın kapasitesi çok hızlı
bir şekilde artırılmakta, adaların silahlandırılması konusunda
cesaretlendirilmekte ve özellikle Türkiye karşıtı bir faaliyet olarak Batı
Trakya Türklerine uygulanan kötü ve hukuksuz muamele artırılmaktadır.
Yunanistan Batı Trakya Türklerinin haklarını hiçe saymaktadır. Batı
Trakya Türklerine ve seçilmiş temsilcilerine hukuk dışı muameleler yapan
Yunanistan Türkiye’nin Batı Trakya hassasiyetine rağmen bunları yapmaktadır.
Yunanistan Topraklarını ABD üslerine açmış, adalarını Türkiye’ye karşı
kullanmaya başlamıştır. Mısır’la beraber Doğu Akdeniz’de yapmaya çalıştığı
anlaşmayla tam anlamıyla sadırgan bir tutum benimsemiştir. Bütün bunlar
gösteriyor ki birtakım küresel güçler, Yunanistan’ı bölgede anlaşmalara
engel olmak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Projesini engellemek, Batı Trakya ve
Balkanlarda bölgesel sorunların aparatı olarak dizayn etmektedir.
Yunanistan ve Doğu Akdeniz
İlişkileri
Denize
kıyısı olan bir devlete, doğal kaynakları üzerinde münhasır yetkiler veren kıta
sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (MEB) alanları, devletin tam egemen olduğu
içsular ve karasularına nispeten oldukça geniş deniz alanlarıdır. Kıta sahanlığı,
kıyıdan itibaren bazı durumlarda 350 deniz miline kadar uzanabilirken MEB, 200
deniz mili mesafeye kadar uzanabilmektedir. Bu nedenledir ki, özellikle
nispeten dar deniz alanlarına kıyısı bulunan ülkeler arasında, kıyıdaş
ülkelerin kıta sahanlıklarını ve MEB alanlarını birbirlerinden ayıracak
uluslararası sınırların oluşturulması gerekmektedir. Bütün dünyada, coğrafi ve
siyasi nitelikleri birbirlerinden olukça farklı deniz alanları mevutken,
devletler bütün bu deniz alanlarda hukuktan beklenen hakkaniyeti sağlayacak
sınır oluşturmaya dair somut kural ya da kurallar üzerinde uzlaşamamışlardı.
Hem 1958 Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin hem de 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin
hazırlık çalışmaları esnasında gerçekleştirilen derin müzakerelere rağmen devletler,
somut bir kural ya da kurallar üzerinde bir uzlaşmaya varamadılar. Açık, sarih
ve somut nitelikte bir kural yerine hem devletlerarası uygulamada hem de 1982
Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri olan 74 ve 83. maddelerinde çok
daha genel bir kural üzerinde ancak uzlaşılabildi. Söz konusu hükme göre, kıta
sahanlığı ve MEB sınırlandırması, “hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak
amacıyla”, “uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile” yapılacaktır. Her
kıyıdaş devlete, yukarıda belirtilen maksimum genişlikte kıta sahanlığı ve MEB
alanları verebilecek kadar geniş olmayan Doğu Akdeniz’de de kıyıdaş devletler,
söz konusu deniz alanlarını kendi aralarında sınırlandırmaya dair, bir kısmı
hala çözülememiş derin görüş ayrılıkları yaşamaktadırlar. Doğu Akdeniz’e kıyısı
olan ve dolayısı ile sınırlandırma sorunlarının tarafı olan önemli sayıda taraf
bulunmaktadır. Bunlar, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır,
İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Libya, Yunanistan (bazı adaları nedeni ile)
ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) dir.
Doğu
Akdeniz’de, deniz alanlarının sınırlandırılmasına dair bu güne kadar bazı ikili
antlaşmalar gerçekleştirilmiştir. İkili antlaşmalar sürecinin ilk adımını, 17
Şubat 2003 tarihinde yaptıkları MEB sınırlandırma antlaşması ile Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi (GKRY) ve Mısır atmışlardır. Bu antlaşmayı sırasıyla, 17 Ocak 2007
Lübnan-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşması,3 17 Aralık 2010 İsrail-GKRY MEB
Sınırlandırma Antlaşması, 21 Eylül 2011 Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı
Sınırlandırma Antlaşması ve 27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ve Libya
Sınırlandırma Antlaşması izlemiştir. Bunlara en son eklenen ve incelememizin
konusunu oluşturan antlaşma, 6 Ağustos 2020 tarihinde Yunanistan-Mısır arasında
imzalanan sınırlandırma antlaşması olmuştur. Mısır ve Yunanistan, 6 Ağustos
2020 tarihinde, iki ülke arasında Doğu Akdeniz’de MEB sınırlandırma antlaşması
imzaladıklarını bir basın toplantısı ile duyurdular. Antlaşmanın imzalandığının
ilanı, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ve Yunan mevkidaşı Nikos Dendias’ın
Kahire’de düzenledikleri ortak basın toplantısında yapıldı. Söz konusu
Antlaşma, 27.08.2020 tarihinde Yunanistan Parlamentosunca ve 18.08.2020
tarihinde de Mısır Parlamentosunca onaylandı ve bu ülkeler açısından yürürlüğe
girmiş oldu. Yunanistan ve Mısır, bir sınırlandırma antlaşmasına yönelik
müzakerelere 2005 yılında başladılar. Ancak, sınırlandırma alanında Türkiye
gibi üçüncü devletlerin muhtemel haklarının varlığının yarattığı hukuki ve
siyasi zorluklalar, iki ülkenin kısa sürede bir antlaşma yapabilmelerine imkan
vermemiş gözükmekte. Hatta Yunanistan ve Mısır, sırasıyla 16 Ocak 2015 ve 16
Şubat 2017 tarihlerinde, BMDHS’nin 298 maddesi uyarınca, deniz sınırı
anlaşmazlıkları ile ilgili olarak, Bölüm XV, Kısım 2’deki (bağlayıcı kararları
gerektiren zorunlu prosedürler) prosedürleri kabul etmediklerini beyan ederek,
aralarındaki sınırlandırma meselesini uluslararası yargıya götürmeyi de uygun
görmemişlerdir. Mısır’ın Yunan-Türk ihtilafına karışmamaya özen gösterdiği ve
bu nedenle de Yunanistan’a, öncelikle Türkiye ile bir sınırlandırma antlaşması
yapmayı telkin ettiği ifade edilmekte. Ancak, yakın zamanda Yunanistan ve
Mısır’ı sonunda bir sınırlandırama antlaşması yapmaya iten hususun, bazı yeni
hukuki ve siyasi gelişmeler olduğu belirtilebilir. Bu gelişmelerin başında,
Türkiye’nin 28 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Mutabakat hükümeti ile
imzaladığı sınırlandırma antlaşması gelirken, diğer gerekçenin, özellikle Mısır
açısından Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile olan yakın ilişkileri
hatta 28 Kasım 2020 tarihinde sınırlandırma mutabakatı ile birlikte bir savunma
ve işbirliği antlaşmasının da imzalamış olmasıdır denebilir. Türkiye-Libya
Sınırlandırma Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Yunanistan’ın Mısır ile bir
sınırlandırma antlaşmasının imzalanmasını sağlamak için yoğun bir çaba
içerisine girdiği görülmüştür. Yunanistan, Türkiye-Libya antlaşması ile sınır
çizilen yani paylaşılmış olan aynı alanda, bu antlaşmayı kendi açısından bir
nevi “etkisiz kılmak” ya da Türkiye’nin faaliyetlerini “bloke etmek” için Mısır
ile bir antlaşma yapma çabası içerisine girmiş gözükmekte. Nihayetinde, 1
Aralık 2019 gibi erken bir tarihte Yunanistan ve Mısır’ın bir sınırlandırma
antlaşması yapma sürecini hızlandıracaklarına dair anlaştıkları da ifade edilmiştir.
Mısır açısından bakıldığında, Türkiye’nin Libya’daki faaliyetlerinin ve
güvenlik ve savunma boyutunun bir antlaşmaya bağlanmasının önemli bir etken
olduğu görülmekte. BM’ye gönderdiği notada Mısır, sınırlandırma antlaşmasından
ziyade savunma işbirliği antlaşması üzerinde durarak, askeri işbirliği
konusundaki mutabakat muhtırasının, çeşitli askeri ve güvenlik işbirliği
biçimlerine ve mühimmat transferine izin verdiğini ve bu durumun “Güvenlik
Konseyi’nin Libya ile ilgili kararlarını ve özellikle Güvenlik Konseyi’nin 1970
(2011) kararının 9. paragrafını açıkça ihlal ettiğini” ifade etmiştir. Mısır
ayrıca, söz konusu antlaşmaların “Libya Siyasi Antlaşması” hükümleri bağlamında
“usulsüz yapıldığı” iddiasını da dile getirmiştir. Sonuç olarak, Yunanistan, Türkiye-Libya
sınırlandırma antlaşmasına “kendi adalarının kıta sahanlığı alanlarını ihlal
ettiği” temel gerekçesi ile itiraz ederken, Mısır ise Türkiye’nin Libya
Ulusal Mutabakat Hükümeti ile olan yakın ilişkisinden duyduğu rahatsızlık
temelinde bazı hukuki gerekçeler ileri sürerek itirazlarını dile getirmiştir.
Bütün bu gerekçelerin oluşturduğu ortamda, yıllardır Yunanistan’ın yapılması
için uğraştığı sınırlandırma antlaşmasının yapılması şartları oluşmuş
gözükmektedir.
Doğu Akdeniz konusunda rol biçilen ve bu bağlamda askeri, ekonomik ve siyasi olarak desteklenen Yunanistan, etrafında hukuksuz ve pervasız adımlar atmaktadır. Bu adımların başında Batı Trakya meselesi gelirken adımlarının hedefinde Türkiye yer almaktadır. Türkiye hızla hem batı Trakya’yı hem Balkanları kapsayan bir siyasi, ekonomik, güvenlik ve kültürel program ortaya koyarak yeni bir strateji belirlemelidir. Zira yakın gelecekte Yunanistan yanı başımızda, bölgesel sorunların merkezinde bir ülkeye dönüşmektedir.