26 Ekim 2022

Umursamamak

”İmam ne derse desin, cemaat bildiğini okur!” sözünde, “İmam” camide namaz kıldıran değil; “cemaat” de camide ibadet yapanlar anlamında değildir. Bu iki kelime mecaz anlamındadır. Bildiğiniz gibi bazen kelimeleri kendi öz anlamlarının dışında kullanıyoruz. Bir örnek: Birine, “Sobayı yak!” dediğimizde, yakılan soba değil; içindeki odundur. Burada soba öz anlamının dışında bir anlamda kullanılmıştır.

Bu sözde geçen “imam” devlettir. “cemaat” ise ticaret yapanlar anlamındadır. Devlet hangi önlemi alırsa alsın, açıkgöz ticaretçi ne edip edip bir yolunu buluyor; işin içinden çıkmasını beceriyor ve kaşığı kendi tarafına yönlendirebiliyor. Sonunda işten karlı çıkan yine o açıkgöz ticaretçi oluyor. Burada sözüm, dürüst ticaret yapıp merhametli, vicdanlı, sorumluluğunu bilen ticaret yapanlara değildir.

 

Devlet, “KDV’yi %1’e indirdim.” diyor; ticaretçilere de: ”Siz de buna göre fiyatları düşürün!” diyor; ancak açıkgöz ticaretçi bırakın denileni yapmayı, tam tersine fiyatı daha da artırıyor. 

Ticaretçilerden biri, bir hafta önce bir gıda maddesinin faturasında  KDV’yi %8; ödenmesi gereken toplam ücreti, 18.50 TL. olarak gösteriyor. Bir hafta sonra aynı gıda maddesinin faturasında; KDV’yi %1, ödenmesi gereken toplam ücreti ise yine 18.50 TL. olarak gösteriyor. Burada olan devletin %7’sine oluyor!

Satıcıların yaptığı başka bir oyun daha: “Önce yükselt; sonra indir yöntemi!” Adam eşyanın fiyatını indireceği zaman; önce normal fiyatını yükseltiyor; sonra indirim yaptım diyerek fiyatı önceki fiyatına geri getiriyor. Buna indirim diyor! Eğer gerçekten mal oluş fiyatı/girdisi yüksekse ticaretçinin bunu kanıtlaması gerekir. Bu da ürünün ilk çıktığı yer tarafından faturası gerçek ve şeffaf düzenlenirse sonraki aşamalarda da aynı titizlik ve şeffaflıkla denetime açık bir biçimde devam eder. Bütün bunları vicdanı kararmamış, fıtratı bozulmamış ve Allah korkusu ve ahiret inancı olan insanlar için konuşuyoruz. Üstat M.Akif Ersoy’un mısralara döktüğü gibi:

 

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın...

Ne irfânın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdânın.”

 

İster ticaretçi/satıcı, ister imalatçı, nakliyeci veya onarımcı olalım; hangi kademede olursak olalım, sorumluluğumuz altındaki işimizi düzgünce yapabilmemiz için önce Allah’tan korkmalıyız! Vicdanın yol göstericisi Allah korkusudur. Allah korkusu yoksa vicdan da tek başına yön bulamaz. Üstat Said-i Nursi: ”Vicdanın ziyası ulum-i diniyyedir.” der. Yani vicdanın doğru bir karar vermesi için kişinin dinini bilip Allah’tan korkması gerekir. Diyelim ki adam Allah’tan korkmuyor -korksaydı bu suçları işlemezdi- o zaman yapılacak şey açık ve nettir. Bu kişiye yasa uygulayıcılarının göz açtırmaması gerekir ki toplumsal huzur ve güvenimiz yerinde olsun... Devletlerin, dolayısıyla hükumetlerin ayakta durup varlıklarına devam edebilmeleri,  adaletin yanında vatandaşların huzur ve güveninin olması ve ekonomik durumunun da gereken standartlara uygun olmasıyla mümkündür. İnsanın temel ihtiyaçları karşılanmadığı zaman insan mutlu olamıyor. “Olmazsa olmazlar!” dediğimiz ve yeme içme, giyinme, aile kurma, barınma, okuma, seyahat etme biçiminde sıralayabileceklerimiz insanın temel ihtiyaçlarıdır. İnsanı mutlu etmenin yolu temel ihtiyaçlarını karşılamaktır. 

Ey tacirler,  bu halkın gücü size yetmiyor diye siz de: ”Vurun abalıya!” mı diyeceksiniz. Haşa “Allah’ın sopası yoktur!” ama günü geldiğinde yaptığınızın cezası burnunuzdan gelecektir. Ahirette olacağından zaten şüphe yok, kastettiğimiz dünyada da burnunuzdan gelecektir. O zaman, “Aman sen de...!” “Git işine!” diyemeyeceksiniz, çünkü günü gelecek, er geç  “Kaşıkla topladığınız, kepçeyle elinizden gidecek!” ve siz oturup dizlerinizi döveceksiniz; ancak iş işten geçmiş olacak ve yalvarsanız da yakarsanız da size söylenecek söz şu olacaktır: ”Geçti Bor’un pazarı; sür eşeğini Niğde’ye...”

Hiç kimse; ”Yaptığının yanına kar kalacağını düşünmesin!” Kendi kendini kandırmış olur.  Yanınıza kaldığını sandığınız suçlarınız, gelecekte yanınızı çürütecek ve siz bir şekilde suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Adamın evi soyuluyor; “Herhalde kapıyı iyi kilitlemediğimden böyle oldu!” deyip bunun, suçunun dünyadaki bir cezası olduğu aklına gelmiyor. Oysa; ”Haydan gelip huya gitmiştir!” o yanına kar kalır diye aşırdıkları... Dünyada karşılaştığımız kazandıklarımızın elimizden bir çırpıda gitmesine neden olan olaylar sıradanmış gibi geliyor bize! Oysa bu olayların da bir suçumuza karşılık bir ceza olabileceğini düşünmemiz gerekir.

Ey çıkarcılar! Allah’tan korkmaz ve kuldan utanmaz fahiş fiyatçı tacirler! Kimsesizlerin kimsesi Allah’tır. Bunu unutmayın!