16 Şubat 2016

Üniversiteyi düşünmek 2

Nurettin Topçu “Bin yıllık tarihi olan büyük milletimiz, kendi varlığının ifadesi olacak üniversiteyi yeniden kurabilecektir. Bunu hazırlayacak üniversiteleri açacağız. Kendi kabuğuna çekilmiş, tahsisat paylaşmakla meşgul, saray cüsseli üniversiteler değil, hukuk doktrini, dünya görüşü, millet anlayışı, sanat sistemi ortaya koyan, bir kelime ile milletimizin kültürünü yoğuran üniversiteler… Bir sürünün olmasa bile bir milletin mutlaka beyne ihtiyacı vardır. Kendimizi, yine kendimizde aradığımız şu anda ruh dünyamızda bir rönesans yapmak, devletimizin Anadolu'da kurulduğu günden bu yana kazanılmış en büyük zaferi olacaktır.” sözleriyle hayal ettiği üniversiteyi anlatır. Dileriz bir gün onun adıyla kurulacak bir üniversitede bu hayal tamamıyla gerçeğe kavuşup, hayata akseder.

Öncelikle, üniversiteyi düşünürken ifadesi ile anlaşılması gereken en önemli husus o üniversitenin tüm fakülte ve bölümlerinde okutulan umumi derslere dairdir. Ve dahi burada okutulan servis dersleri yanında özel/özenli hazırlanmış kitaplar marifetiyle Umumi Medeniyet Tarihi ve Bilim Felsefesi dersleri okutulması hususudur. Üniversitede ihtisaslaşan tüm bireylerin yaşadıkları küredeki medeniyet süreçlerini ve bu bağlamda gelişen düşünce dinamiklerini bilmesinin elzemliği düşünüldüğünde bunun önemi daha açık anlaşılabilir. Bütüncül kavrayışa sahip ve bu yollu düşünce kültürüne haiz olmayan bireylerden yerel ve küre düzeyinde bir şahsiyet ortaya çıkmasını beklemek hayalcilik olacaktır. Üniversite bu bakımdan, bir yandan ihtisas kazandırırken, diğer yandan bu çerçevede bir medeniyet ve felsefe perspektifi ile zihni bütünleşmiş, hayatı okuyabilen ve anlamlandırabilen bireyler yetiştirmelidir. Bilinen tarihte Sümerlerden başlayıp günümüze kadar gelen süreçte derin akan medeniyet ırmağı perspektifine sahip, bunların içerdiği fikri müktesebata aşina, bu yolla kavram ve ilke bazında anlama yeteneği olan bireylerin varlık, evren ve insana dair daha bütüncül bir bakışa sahip olacakları izahtan varestedir. Bizim kadim milli eğitimimizde de, bugün kürede cari eğitim anlayışında da bu bütüncül kazanımlardan özneli okuma yeteneğine haiz zihinler yetiştirme alışkanlığı hep vardır. Alet ilmi olmadan yani kem-alât ile kemâlât olmayacaktır.

Saniyen, ifadeye başladığımız üniversitenin sahip olması gereken ilkeler cümlesinden 3F olarak tahdit ettiğimiz bakış açısı, insanî, akademik ve ahlaki vasıflar taşıyan üç ilke ve bunlara dair üç eylem alanını kapsar. Kadim kültürümüz ilim ve amel birlikteliği son derece önemlidir. Bu bakımdan her ilke bir erdeme veya eyleme karşılık gelmelidir. İnsana dair her süreç insani bir kavramla başlamalı, sonra işin cinsine göre örneğin üniversitede akademik bir kavramla daire çizilmeye devam edilmeli nihayet ahlaki bir kavramla ilke tamamlanarak sınır belirlenmelidir. Zira insani olana ihtisas içeriği verilmediğin başıboş kalacağı gibi ahlaki bir esas ile biçimlenmeyen insani ve sosyal içerik yarım bina gibi olacaktır.

Bu bakımdan, 3F ilkelerinin insanî olan ilkesi fırsatlar noktasında yapının ön açıcı, vizyon belirleyici bir misyon içinde olması hususudur. İnsanlar dünyayı eşit gelir; emekleri ile kazandıkları noktasında değer kazanırlar. Bu noktada fırsat eşitliği ve buna bağlı olarak herkesi aynı zaviyeden eşit başlatmak, lakin emeği kadar eşdeğer tutmak esası insani çerçevede üniversitenin esas rükünlerinden olmalıdır. İnsanın yaratıcı doğası fırsatlar ve onlara verdikleri tepkiler ile ortaya çıkar ve gelişir. Akademisyenliğin başından sonuna kadar bu manada bir süreç işler durur. Üniversite bunu kurumsal aklıyla doğru yönetir ve yönlendirebilirse fayda hâsıl olacaktır.   

Bu manada akademik yaklaşımda fırsatlar ortamında akademik farkındalık ve farklılık ortaya çıkarıcı bir muhteva taşımalıdır. Üniversite teşkilatlanmasında emek odağında fırsatların şans bulduğu bir zeminde farkındalık ve farklılık oluşması sağlanmalıdır. Farkındalığın parametresi veya eylemsel hali otantik çalışmalar üretimi iken farklılık parametresi bilimsel orijinalite ile ortaya çıkar. Farkındalık oluşturmak yenilik ve gelişme manasını taşır. Farklılık ise kendini özgülük manasını içerir. Buradaki tüm ilkeler bir eylem ile realize olamadığı sürece ütopik kalacağından bu tatbiki yön son derece önemsenmelidir. Bu yolla akademik emek farkındalık oluşturacak yeni yöntem ve üretimler ile farklılık gösteren üniversitelerin doğmasını sağlayabilir. Yoksa taklit ve iktibas kokan akademik dosyaların ülke, bölge ve küre bazında kişisel akademik kariyer sağlamak ötesinde bir faydası olmayacaktır. Fırsatlar bilimin bize sunduğu düşünce açılımları olmakla başlayan süreçte kurumsal desteğe varan bir içerikte gelişir. Bunları doğru kullanan akademik çevre şüphesiz farkındalık ve farklılığı emek ile ortaya koyar. Ülkemizde biraz çizginin üzerine çıkabilmiş örneklere bakıldığında bu hemen görülecektir. Bu elbette bir zihniyet meselesidir. Denizde ağlarını atmış balık bekleyen avcılar gibi akademisyen bilim okyanusuna attığı düşünce ağları ile fırsatları yakalamaya çalışır. Bunu yapabilmek ise bir kültür ve ortam işidir. Ne yazık ki ülkemiz ortamında bu durum kişisel fedakârlık, feragat ve adanmışlık ile olabilmekte kurumsal bir akıl ve adalet bu konuda işletilememektedir. Bu bakımdan 3K; kanun, kurum ve kalite beklentisi boşa çıkmakta, kurumu ile iletişimi kopuk çilekeş bir manzara ortada durmaktadır. Tabi bu durum çalışmaya niyetli akademi için geçerlidir, yüksek öğretmenler için ise fırsat uygun bir Rektör zemini bulup işleri yürütmek şeklinde tezahür etmektedir.

Bu insani ve akademik ilkelerin elbette ki ahlaki açıdan bir fayda odağında gelişmesi bu noktadaki daireyi tamamlar.  Zira ahlaki bir ilkeye bağlanmayan tüm ilkeler insanî olanı mecrasından çıkaracaktır. Bu bakımdan fayda prensibi hem bizatihi kendisi iyi hem de sonuçları bakımında iyi olmak açısından felsefi açıdan üniversitenin varoluş halini pozitife çevirecek bir ilkedir. Sosyolojik açıdan ise faydalı olmak endişesi diğer tüm gereksinimleri modernitenin ve sair negatifleştirici etkilerin yıpratıcı etkilerinden koruyacaktır. Kendi içinden diğerine fayda adına fırsatları kollayan, bunlarla bir farkındalık ve farklılık oluşturan bir yapı o toplumun erdemli bir kurumu haline gelebilecektir. Fayda, pragmatizmle karıştırılmaması gereken evrensel esası olan ve kadim kültürümüzle de bağlantılı bir kavram olarak düşünülmelidir.

Bu 3F ilkesi çerçevesindeki anlayış daha önce ifade edilen 3E ile birlikte insani, akademik ve ahlaki düzeyde üniversitenin özüne dair ilkeler olarak kurumun maksadına dair bir verim sağlaması adına önemlidir. Zamanın getirdiği fırsatları farkındalık ve farklılık adına kullanmayı bir fayda çerçevesine oturtana bakış şüphesiz kurumsal özü güçlendirecektir. Bu esasların kurumsal seviyede bir yapı ile temsil edileceği akademik kurumlar geleceğe dair umut verecektir. 3Ö ve 3T ilkeleri bunları destekleyen kavram daireleri olarak gelecek yazılarda ortaya konmaya çalışılacaktır. Üniversitelerimizi düşünmek kendimizi ve geleceği düşünmektedir vesselam…