23 Ocak 2016

Ünlülere düşen görev

Haberciler için arazide olmak önemlidir. Sadece stüdyodan Türkiye'yi okumak, insanı yanlış yorum ve analizlere zorlayabilir. Onun içün konforlu stüdyo ortamından uzaklaşmak yanlış okumalardan insanı kurtaran bir formüldür.

Star TV Ana Haber Spikeri Nazlı Çelik de öyle yapmış. Hergün yaşadığı stüdyo konforundan feragat edip aslında üzerine vazife olmadığı halde kalkıp binlerce km uzaklıkta Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki Dağlıca sınır karakoluna gitmiş. Mehmetçikle karavanadan yemek yemiş ve onlarla Türk bayrağı önünde güzel de bir fotoğraf çektirerek sosyal medya hesabından paylaşmış.

Bir de ülkemizde haberciliğin dığında ülkenin kendine özgü koşulları ve bu koşulların oluşturduğu bir ihtiyaç var. Özellikle şu günlerde askerimize “yalnız değilsiniz” mesajı vermek giderek daha da önem kazandı.

Nazlı Çelik'in Mehmetçiğe moral olan bu hareketi kuşkusuz bugünlerde daha da bir anlam taşıyor. Öyle bir zamana geldik ki yıllardan beri canını bu millet için veren askerimize, güvenlik güçlerimize destek olamak için onların yanına gelen ünlü görmeye hasret kaldık. Bırakın askerin yanında ünlü görmeyi; devlete, askerimize yönelik “mesafeli” hatta “soğuk” olma hali bazı kesimler için değişmeyen bir “şablon duruş” noktasına geldi.

Hükümete karşı muhalif de olunabilir. Ama bu durum devletin yanında olmaya bir engel teşkil etmemeli. Sonuç itibarıyla Mehmetçiğin şahsında ordu, bu milletin her zaman gözbebeği oldu.

Mehmetçikle aynı karede olmak şüphesiz devletinin yanında olmak anlamına geliyor.

Ben, Nazlı Çelik'in bu empati kokan, anlamaya çalışan davranışını çok sevdim. Çünkü bu tavra hele hele şu günlerde millet olarak gerçekten de ihtiyacımız var.

Dilerim, Nazlı Çelik'in bu örnek davranışı spordan sanata kadar tüm ünlülerimize örnek olur.

GECENİN KRALİÇESİ AYNI TAS AYNI HAMAM!

Ünlü oyuncu Meryem Uzerli'nin başlangıçta yılan hikayesine dönen sonrasında büyük bir gürültü koparılarak başlayan dizisi yapımcıların hala çarpık ilişki konseptinden medet ummakta olduklarını gösterdi.

Ne yazık ki “topluma ters ilişkiler üzerine kurulu hikaye, reyting yapar” algısı varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Bu durum, özgün hikaye sıkıntısının tam da tavan yaptığının bir göstergesi aslında. Yapımcı ve senaristler yine işin kolayına kaçmış, geçmişte reyting anlamında başarılı olmuş olan konsepti farklı yan hikayeler ve oyuncularla allayıp pullayıp bize yutturmaya çalışıyorlar. Onlara göre ortada denenmiş ve sonuç alınmış bir örnekler manzumesi varken özgün hikaye arayışlarına girmenin ne lüzumu var!

Efendim, çiçeği burnunda dizimizin kısaca hikayesi şöyle: Karadenizli varlıklı bir adamın (Uğur Polat) yanında bir evlatlığı (Murat Yıldırım)var. Bu evlatlığı aynı zamanda kızıyla evli. Ama evli çift mutlu değil. İşadamımız bir kadını(Meryem Uzerli) sever. Kaderin cilvesine bakın ki bu kadınla işadamının evlatlığı arasında bir ilişki var. Yani bir adam, oğlu gibi gördüğü genç adamla aynı kadına aşıktır. 

Süper hikaye!

Bir de bu süper hikayeye Fransa esintileri katıldı mı tadından yenmez diye düşünmüş olmalı yapım şirketi. Senaryodaki gelecek eleştirileri azaltmaya dönük yapılan ince ayarı hemen farketmişsinizdir. Aynı kızı seven iki adam baba-oğul değil. Adam ve evlatlığı...Bu nüansla durum kurtarılmak istenmiş.

Sonuçta, karşımıza belgesellerle desteklenen bolca reklamı  yapılarak gelen dizi projesi farklı, kendine özgü unsurlar içermiyor. İzleyicinin “Meryem Uzerli hasretine” tav olacağı düşünülürken, “Meryem Uzerli kozu reyting için yeter de artar” kolaycılığı yanılgıya neden olmuş.

Başarılı bir oyuncu olduğunu düşündüğüm Murat Yıldırım keşke başka bir proje bulsaydı kendine diye düşünmeden edemedim.