​Üstad

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

Hayırla yâd edilenlerden olmak kıymetli bir iştir.

İştir, dedik. Zira kişi hayra gayret etmedikçe, hayra talip olmadıkça öyle anılmak zordur.

Aslında bu, nefesimizin bir diyeti gibidir. Şahsımıza Allah’ın tahsis etmiş olduğu nimetlerin kıymetini bildiğimizi, şükredebildiğimizi hayra gayret ederek gösterebiliriz.

Bir mertebedir hayırla yâd edilmek. Hem insanlıkla bağımızı diri tutan hem de manevi olarak bizi kuşatan, başıboşluktan alıkoyan bir disiplindir. İhtiyacımızdır.

Hayır gayretinin ardını dolduran, bir veya birkaç mesele üzerine eğilmiş, ömür vermiş, dirsek çürütmüş, faydayı emekle sürekli hâle getirmiş olmaktır. İnsanlığa faydalı olmak, faydalı insan yetiştirmek, Hakk’tan ve hakikatten haber vermektir.

İşte böyle biriydi Sezai Karakoç.

Üstaddı. İdrakini insanlığa sunmuştu. Yaşarken kendi devrine imzasını atmıştı

Böyle olduğu için Hakk’a yürüdüğü haberi yayıldıktan itibaren, üstadı hayırla yâd eden cümleler kuruldu.

İtibarsızlaştırmak için hamlede bulunan birkaç çatlak ses, hayırlı seslerin yanında etkisizleşiverdi bu yüzden. Hayırlı olanı yâd eden hayırlı sesler, diğerlerini bastırdı. Yitimin tesellisi de buydu bir bakıma.

Bugün devasa bir tarih serencamının önünde, tecrübe edilmemiş bir muhteviyatı, tanımlanamaz bir devri soluyoruz.

Bütün birikimler ve tecrübeler dağlar gibi önümüze yığıldığı hâlde, yeni keşfedilen kör noktaları nasıl yorumlayacağımız ve aydınlatacağımızı bilemediğimiz oluyor. Görünen olduğu gibi değil ya da olan göründüğü gibi değil. Karışmış kocaman bir çileyi andırıyor dünya. Mesuliyet kabul edenlerle etmeyenler aynı rafta sıralı.

Ve üstadlar bir bir çekiliyor aramızdan. Bir sorsak ne derdi, diye aklımıza gelenlerden yaşayanlar az.

Karakoç da böyle kuşatıcı, akil bir dimağ idi. Kıymeti bilindi, anlaşıldı diye bir teselli bıraktı ardından. Ama yeterince danıştık mı; orası meçhul. . İllaki söyleyecek bir şeyleri kalmış olmalıydı. Duymak ihtiyacı içinde olduğumuz… Askıdaki sorularımızın bir kısmını, onun gidişiyle ceplerimize geri topladık.

Karakoç Külliyatı, kıymetli bir miras. Hayatımızın çıkmaza giren birçok meselesini, birden çok zaviyeden ele almış bir medeniyet rehberi. Bugün icra makamında olan herkese bir katkı sunuyor. Hem fikrî hem de tecrübî manada yol gösterici. Hakk’ı, hakikati tercih edenlere, zamanını iyi tanımış, kavramış, sorgulamış, çözüm yolları aramış ve bulmuş bir üstaddan kalma eşsiz bir hazine.

Yükünü fark etmiş, benimsemiş, onunla geçimli bir çile yolcusuydu Sezai Karakoç. Yitimlerden örülü yolun sonundaki aydınlığı gördü.

Bu dünyadan giderken biz yanımızda ne götüreceğiz?

Cevabı net. Hayırlarımızı.

Sezai Karakoç’un gidişinde işte böyle bir hâl vardı. Ardında kalanları mutmain eyleyen hayırla donanmış metanet… Gidişi güzel gidişlerden bir gidiş oldu.

Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun.

***

Künye: Üstat; herhangi bir ilimde veya sanat alanında bilgi ve söz sâhibi olan, üstün bir yeri, tam vukūfu bulunan kimse, hoca, öğretmen anlamına gelir (Kubbealtı Lugatı).