Uydurma hastalıklar: Sissi sendromu

İlaç endüstrisinin daha fazla ilaç satmak için hastalık icat etmek, kendiliğinden geçecek tedavi edilmesi gerekmeyen, önemsiz şikâyetleri ciddi hastalık haline getirmek, hayatın âdet görme, hamilelik, yaşlanma, menopoz gibi tabiî dönemlerini ilaç kullanılması gereken hastalık dönemlerine dönüştürmek gibi türlü-çeşitli ‘numaraları' var.

Ruhsal ve nörolojik hastalıklar başta geliyor

İlaç firmalarının bu amaçlar için kullandıkları hastalıkların başında da ruhsal ve nörolojik olanlar geliyor. Özellikle de erkeklerde sertleşme problemleri, kadınlarda cinsel isteksizlikler gibi ‘seksüel fonksiyon bozuklukları' ilaç firmalarının gözdesi olan hastalıklar.

Her alanda olmayan hastalıklar yaratılarak, doktorlar ve toplum çeşitli reklâm ve kampanyalarla bunların çok yaygın olduğuna ve mutlaka tedavi edilmeleri gerektiğine inandırılmaya çalışılıyor.

Amaç, herkesin mutlaka şöyle veya böyle bir hastalığının olması ve bu hastalık için mutlaka ilaç kullanmasının sağlanması.

Sissi sendromu

İlk defa 1998 yılında bir ilaç firmasının tam sayfa reklâmıyla adı duyulan ‘Sissi Sendromu' bu uydurma hastalıklardan biri.

Depresyonun özel bir türü olduğu iddiasıyla gündeme getirilen bu yeni hastalığa, Sissi Sendromu ismi verilerek adeta bir ‘asalet' de katılmaya çalışılmış. Çünkü Sissi, Avusturya İmparatoriçesi Elizabet'in kısa ismi, yoksa bizim transseksüel Sisi'miz değil. İmparatoriçe Sissi, halk arasında çok sevilen, çok sayılan bir kişi.

Adı depresyon olan ‘sevimsiz' bir hastalık yerine, çok sevilen, soylu bir kraliçenin adını taşıyan hastalığına yakalanmayı kim istemez ki? Hatta, yazılanlar doğru ise, bu hastalığa önce Prenses Diana'nın ismi verilmek istenmiş, ama vazgeçmişler. Allah bizi korumuş, çünkü aksi takdirde bugün dünyada belki de birkaç yüz milyon insan Prenses Diana Sendromu'na tutulmuş olacaktı.

Birçok psikiyatr, böyle bir hastalığın varlığını kabul etmese de, hastalık özellikle Almanya'da o kadar çok tanınmış ve benimsenmiş ki, firmadan sebeplenen doktorlar bugün 3 milyon Alman'da Sissi Sendromu olduğunu ileri sürüyorlar.

Buna karşılık dünyanın Almanca konuşulmayan ülkelerinde ise sisi sendromu çok görülmüyor. Zaten, bir Alman soylusunun hastalığının diğer ırklarda görülmesini kimse de beklemiyor.

Sissi Sendromu için o reklâmı veren firmanın çıkardığı, uzun süre kullanılması gereken pahalı bir ilacın olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Saç dökülmesi hastalık mı?

Hayatın sıradan bir süreci olan erkeklerde saç dökülmesi de bir hastalık hâline dönüştürülmek isteniyor. Çünkü, saç dökülmesi tüm dünyada çok yaygın olarak rastlanan bir problem ve üstelik de ‘saçı olmayan, ama parası olan' milyonlarca insan var yeryüzünde.

Erkeklerin bugüne kadar önemsemediği, hatta ‘maden olan dağda ot bitmez' sözüyle iftihar bile ettiği kellik, ilaç şirketlerine göre erkeklerin üçte birinde panik ve duygusal bozukluklara yol açan, ruhsal dengeleri bozan ve hatta iş bulmalarını zorlaştıran çok ciddi bir hastalıkmış. Slogan da ‘Saçın mı dökülüyor, doktora koş'.

Bir başka firma ise Amerika'daki kadınların yüzde 43'ünde ‘seksüel disfonksiyon' yani cinsel fonksiyon bozukluğu olduğunu yaymaya çalışıyor. Çünkü, onun da bu amaçla kullanılan ‘müthiş' bir ilacı var.

Azıcık bağırsak gazının, şişkinliğin irritabl bağırsak sendromu adı ile çok ciddi bir hastalık haline dönüştürülmesinin de nedeni, bu hastalık için artık pahalı bir ilacın olması.

Osteoporoz gibi kemik kırıkları için ‘risk faktörü' yaratan durum da, mutlaka ilaçla tedavi edilmesi gereken anlı-şanlı bir hastalık haline geldi. Kemik kaybının yavaşlatılması, elbette kırık riskini azaltır, ancak sağlıklı insanların çoğunda kırık riski çok düşüktür ve uzun süreli ilaç tedavisi riskte sadece küçük bir azalma sağlayabilmektedir. Tedavinin ancak, küçük ve özel bir grupta yeri vardır.

İlaç sektöründe osteoporoz korkusunu her yana yaydılar ama osteoporozun tanımının, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği tanı kriterlerinin ve kemik dansitesi ile kırık riski arasındaki ilişkinin bile tartışmalı olduğunu belirtmekle yetinelim.