Üzüntü ve Utanç

Hayatımızın gündemi Filistin; dolayısıyla kalemin gündemi de Filistin.

Ne yazık ki bu ilk değil; Filistin, defalarca hayatımızın en mühim gündemi oldu. Dolayısıyla kalemin de…

Gazze, sayısız vakitler sivil katliamının öznesi oldu. Ancak bu defa durum her zamankinden ağır.

Zira Filistin’de ölü ve yaralı rakamlar büyük, abluka büyük, yoksunluklar had safhada.

Parçalayıcı ölçüde keskin bu dönemecin ardından ne olacağını tahmin etmek güç. Filistin halkının varlık-yokluk savaşı bu. Çünkü soykırımla karşı karşıya.

Gazze’de İslam âleminin kutsallarını muhafaza etmek için yaşayan, şehadetten korkmayan, metanetini yitirmeyen, ferdî telaşlardan ve endişelerden uzak bir millet parçalanıyor, yok ediliyor.

Kalemin mahareti üzüntümüzü ifadeye yetmiyor.

Gazze’de hayata tutunmaya çabalayan nesillerin hatıralarını bile muhafaza etmekten aciziz. Onlar ise topyekûn kendini İslam’ın hatıralarına, kutsallarına adamış.

Kalemin mahareti utancımızı ifadeye yetmiyor.

Üzüntü ve utanç.

Şu anda Filistin gündemini her gün başka türlü deşip büyük cümlelerin peşine düşen, bunu yaparken sık sık tekrara düşen stratejistler, onları teatral maharetli oturum yöneticileriyle ağırlayan TV kanalları, sıradan bir siyasi krizi konuşur gibi durmasın diye sarf edilen gayret…

Bu sürece bir faydası var mı, diye düşünmeden edemiyor insan. Belli ki yok.

İsrail ürünlerini ya da İsrail’in işgalciliğini destekleyen ürünleri boykot meselesinin harareti yükseliyor, ama kim için?

Hâlen bu boykot konusunda dile getirilen tereddütler, yorucu pragmatist yaklaşımlar, kaderi ve kazayı görmezden gelen maneviyat yoksunu pozitivist, seküler, küreselci görüşler…

Yani daha fazla üzüntü; daha fazla utanç.

Bugünler de gelip geçecek nasılsa deyip, “mahalle baskısı”yla boykot ürünlerini tüketmeye çekinenler, ama önce kendimizi düşünelim, böyle bir dünyada üstelik kriz döneminde kendi gırtlağımıza basmayalım diyenler…

Dolayısıyla daha fazla üzüntü; daha fazla utanç.

Bu köşedeki geçmişi yokladık, boykota dair birkaç cümle etmişizdir diye…

18 Ağustos 2018 tarihli yazıda “Sonradan Öğrenilmiş Çaresizlikler Üzerine” kelam etmişiz ve boykota dair şunları söylemişiz:

Kriz dönemlerinde yapılan boykot çağrılarını önemsiyorum. Bu bizim bir tutumu, toplum olarak sahiplenmemizin en etkili yolu. Ancak bu boykot daha bilinçli ve sürekli olmadıkça kısa vadede yalnızca manevi tatmin olmaktan öteye gitmeyecektir.

En azından şahsi tercihlerde;

Çocuk ve ucuz işçi çalıştıran,

Siyonistlerin savaş ekonomisine direkt katkıda bulunan,

İnsan ve hayvan sağlığını tehlikeye atan,

Yerli üretim bile olsa millî ve manevi değerlerimizi kıran, ezen ve yok etmek isteyen,

Bütün üretici ve dağıtımcı firmaların ürünlerine yönelik uygulanacak daimi boykot anlamlı ve önemlidir.

Yani “daimi boykot”un önemine işaret etmişiz. Görüldüğü üzere 2018’den bu yana Filistin adına olumlu bir gelişme yok. O zaman bu süre zarfında rahata ermiş, boykottan arınmış bir zaman dilimi olmamalıydı. Ama oldu.

Bu ülkede boykotlar hiçbir zaman uzun soluklu olamadı. Kuyumuzu kazan, bizi birbirimize düşüren, duyarlılığımızı törpüleyen marka ve ürünleri hayatımızın bir türlü söküp atamadık. Maddi ve manevi hatıralarımıza sahip çıkanları böyle de olsa koruyamadık.

Elbette bu süre zarfı bir misal. Bu insanlık yarası on yıllardır kanıyor. Ferdî muhasebemizin boykot kanadını diri tutmazsak, toplumu ya da yönetimleri bu noktada yerme hakkına sahip olabilir miyiz?

Demem o ki; neden üzüleceğimiz ve neden utanç duyacağınız ferdî bir meseledir.

Ancak;

Filistin’de direnen mücahitlerin ibretlik imanları sayesinde teslimiyetleri daha da saflaşmasından, içecek temiz su bulmakta zorlandıkları bir ortamdayken bile müdafaayı sürdüren cesur Filistinliler sayesinde yalnızca direnişin asaletine değil, imanı muhafaza edenin vatan, vatanı müdafaa edenin iman olduğunun tezahürüne bir defa daha tanık olmaktan ibret almayacak mıyız?

Siyonistlerin hedefleri ne kadar aşağılıksa, Filistinlilerin saflaşan teslimiyetlerinin de o derece asil oluşundan kendi payımıza bir mânâ çıkarmayacak mıyız?

Maalesef; kalemin mahareti üzüntümüzü ve utancımızı ifadeye yetmiyor.