Vakıf eserlerin restorasyonu ve ihyası
Vakıf: bir iyilik hizmetinin sürekli yapılabilmesi için bir mülk veya paranın o işe ayrılmasıdır.
Bir şeyi durdurmak manasına da gelir.
İnsanlığa hizmet etmek, iyilik yapmak, kötülüğü ve zararları bertaraf etmek, vicdani sorumluluğu yerine getirmek, yardımlaşmak, dayanışmak ve benzeri şeyler için gereğini yapmak gibi çok temel insani düsturlarla ortaya konulabilen bir davranıştır.
Bir mülkün Allah'a adanmasından dolayı temlik ve temellük edilmesi yani alınıp satılması ve sahiplenilmesi yasaklanmış bir iştir.
Yeryüzündeki ilk ev olan Kabe'nin Allah için adanmasıyla yeryüzündeki ilk vakıf kurulmuş oldu.
İbrahim AS, Cebrail AS ile aralarında geçen bir hadise sonrası Halil sıfatı gereği Allah'ın adını zikrettiği için bağışladığı koyunlarını geri almaması sonucunda sattığı koyunların parası ile aldığı arsayı insanların faydalanması için bağışlayıp vakfetti.
Dinimiz İslam ile özdeşleşen Vakıf geleneği Selçuklulardan sonra Osmanlı Devleti ile de zirve yaptı ve etki alanındaki tüm beldelere yayıldı.
Bunun sonucunda insanlığın ihtiyacı olan her konuda vakıflar kuruldu. Yetmedi devamında ise hayvanların ve doğanın yararına vakıflar kuruldu.
Osmanlı Devleti, Enderun'dan devlet adamı yaptığı ve emrine askerler ile harcaması için yüklü miktarlarda paralar verdiği şahısların görevleri bittiğinde o imkanları geri çekiyordu. Verilen imkanlar miras da bırakılamadığı için o paşalar da görevleri sırasındaki kendilerine verilen her türlü varlığı vakfederek hayır işliyorlardı.
Osmanlı beldelerinin kalkınması bu yolla gerçekleşmiş oluyordu.
Camiler, hanlar, hamamlar, medreseler, sıbyan mektepleri, imaretler, şifahaneler, kervansaraylar, aşhaneler, köprüler, yollar ve daha niceleri sultanlar, paşalar, devlet adamları ve zengin hayırseverler tarafından yaptırıldı ve vakfedildi.
Öyle ki yapılan eserlerin yaşaması ve hizmetini devam ettirebilmesi için de bir sürü akar gelir olsun diye vakfedildi.
Böylece topluma hizmet götürmek için devlet kasasından para harcanmamış oluyordu.
Yöneticiler ve zenginler üzerinde biriken enerji tekrar halka geri döndürülmüş oluyor, aradaki uçurum engellenerek toplumsal adalet korunmuş oluyordu.
Burada önemle üzerinde durulması gereken şey bir mülkün sahibi olan şahsın kendi rızasıyla onu vakfetmesidir. Vakfedilen mülk artık kıyamete kadar Allah CC için adanmıştır. Dolayısıyla Vakıf mülkleri yeryüzündeki zulüm işlenen, haksızlık yapılan, şeytani iş ve eylemlerin yapıldığı noktaların karşılığında adaletin, sevginin, iyiliğin ve merhametin olduğu dengeleme noktalarıdır.
Bir beldede ne kadar çok vakıf mülkü varsa o belde o kadar feyizli ve bereketli bir yerdir. Orada insanlar huzurlu ve aralarında adalet vardır.
O yüzden durmak manasına gelen vakıf sistemine dahil olan bir mülk hiçbir şekilde vakıf olmaktan çıkarılmamalıdır.
Ayrıca teknoloji, yaşam şekli, inşa sistemleri ve benzeri ne kadar şey değişirse değişsin, bir vakıf eseri mülk vakıf olmaktan çıkarılmamalı ve vakfedildiği şeklin dışına kesinlikle döndürülmemelidir.
Yani;
Vakıf eserlerin yaşaması için akar olarak bırakılan vakıflar kesinlikle o eserden ayrılmamalıdır.
Bedestenler lokanta yapılmamalıdır.
Medreseler eğitim faaliyeti dışında kullanılmamalıdır.
İşgal edilen vakıf arazileri tapulandırılıp satılmamalıdır.
Hamamlar hamam olarak kalmalı, market olmamalıdır.
Tarihi köprülerin üzerinden motorlu araç geçirilmemelidir.
Vakfetmek ilahi bir faaliyettir. Allah rızası için yapılır.
Vakıf bedduasına ve Allah'ın gazabına maruz kalmamak için vakıf eserleri gözümüz gibi korumalı, vakıf statüsünü devam ettireceği şekilde her açıdan geleneksel tavrı sergilemeliyiz.
Vakıflar dinî, siyasî, toplumsal, kültürel, hayrî müesseseler olarak hayatımızın merkezindedir.
Kıymetini bilelim.