VF kat sol
VF kat sağ


​Vasat

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

İnsanın kendinde var olanlar söz konusu olunca “ne derece/miktarda” olduğunu düşündürüyor ilk önce. Zira insanın varlığını delilleyen ve işine yarasın diye biriktiği ne varsa miktarı önemli. Akıl, bilgi gibi…

Hayatımızda bize nispet eden her şeyin azlığı da çokluğu da yıpratıcı olabilir. İnsan zihninin bedeni olumlu etkilemesi için denge lüzumunun her dem aranan ölçü olduğuna bakılırsa nispet edenlerin de sahip olunanların da ortalamasına muhtaç olduğu anlaşılabilir. Yani vasata…

“Azı karar çoğu zarar” demiş büyükler. Ne yazık ki bu atasözlerinin ne kadar geriye gidebildiğini bilmeye hafızamız da bilgimiz de yetmiyor. Ama aklın yol birliğine bir misal olduğunu anlamaya yetiyor verdiği hükümle. İfratla tefritten kaçınmanın dinî bir vecibe olduğunu ve Bakara Suresi’nin 143. ayetinde, Müslümanların vasat (ortalama) kılınmış bir ümmet olarak bütün ümmetlere üstün sayıldığı bilgisi yer alıyor.

"Böylece sizi, bütün insanlara karşı şahitler olmanız için tam ortada vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhit olsun" (Bakara: 143).

Yine hadisi şerifte Peygamber Efendimiz, bir hadise üzerine Müslüman’ın yaşayış olarak ifrat ve tefritten kaçınması gerektiği buyurmuştur:

“Sizden öncekiler kendilerini dinde sıkıp ifrat ve tefrite düştükleri için helâk oldular.”

 “Azı karar çoğu zarar” diyen ataların sözünde de “az”ı yoktan ve çoktan faydalı bulan bir anlayışla karşılaşıyoruz. Zira az, çoğun zıddı da olsa “yok” değildir. İhtiyaca göredir.

Bu denklem günümüzde ne tür bir tasarımla sahiplenilebilir, diye düşünmeden edemiyor insan.

Eric Hobsbawn, 20. yüzyılı aşırılıklar çağı olarak tanımlamış ve bunun üzerinde bir kitap yazmıştı: Aşırılıklar Çağı: Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991.

20. yüzyılı aşırılıkları normalleştiren bir dönem olarak değerlendiren Hobsbawn, içinde yaşadığı ve tarihin en zor yüzyılındaki insanlığı devrim zihniyeti üzerinden de sorguluyordu. Devrilenlerin yerine devamlı yeni bir şey inşa edip onu da devirip yeniden yeniden inşa eden, böylelikle olumlu bir manzara çizmeye gayret eden ama yok ediciliğinin en üst seviyesinde bir performans sergileyen sistemlere kestirme bir bakış atıyordu.

Henüz 22 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu yüzyıl adına söyleyecek çok sözümüz var içinde yaşayanlar olarak. 700 sayfalık bir kitaptan fazlası eder şimdiden.

Hiç şüphe yok ki aşırılıktan vazgeçilmediği ortada. Neresinden ne kadar dersek; insan, sokak ve toplum manzaraları çoğunluğun aşırılığa meyyal olduğunu, arz-talep dengeleri ise “ileri gitmişliğin” bile isteye baştacı edildiğini anlatıyor bize. 20. yüzyılın savaşlarının biçim değiştirerek dijital ve biyolojik bir savaşa dönüştüğünün şahidi ve o savaşın bir parçası olduğunun farkında olmayan bir galeyan hâkim.

Belki de bu aşırılık meselesi artık pek üzerinde durup düşünülesi bir mesele olmaktan da çıktı. Yeryüzünde görülmedik-duyulmadık kaç felaket kaldı ki zaten?

Yeni nesiller nasihatle aktarılanlardan çok gördükleriyle daha yakından ilgili ve görüntüleri daha ikna edici buluyor. Bu aşırı görüntü yoğunluğunun kendine neler yapmakta olduğunu durup düşünecek vakti de yok!

Vasatın neresinde olduğumuzu fark etmek için onun ne olduğunun ve ne için gerektiğini hatırlamaya ihtiyacımız var. Kendinde âlemler dürülmüş insan bunu elbette bilmektedir; ancak yoklar ve çoklar üstünü örttükçe “kararında” bir yaşayıştan da uzaklaşmaktadır hızla. Bu bakımdan vasatına sahip çıkmak için biteviye hatırlamalıdır insan.

* * *

Künye: Vasat; orta anlamına gelir (Kubbealtı Lügatı).