06 Şubat 2018

Vermeyene ve yapmayana yazıklar olsun!

Bir toplum savaş(a)madığında yok olur. Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu.

Bu illa ‘savaşalım' mânâsına gelmez… Fakat ‘Savaşmayalım' diyenler ‘düşman altımızı oyarken elimiz armut toplasın' demiş olmuyor mu?

Tam da onu diyorlar. Amerikalısı, Moskofu, Siyonisti, Hitler'in torunları, Farisî milliyetçileri, Baas canisi, Kürt kılığına girmiş Ermeni bize saldıracak, ülkenin huzurunu bozacak, biz seyredeceğiz öyle mi?

“Memleketi kurtardık” edebiyatı yapanlar, Musul'u, Kerkük'ü, Kıbrıs'ı İngiliz'e; Batum'u, Nahçivan'ı Rus'a; Adaları ve Batı Trakya'yı Yunan'a; Halep'i Fransız'a peşkeş çektiği gibi ülkeyi de gâvura teslim etmemizi istiyorlar.

Bunu isteyenler Müslüman mı, Türk mü?

Bunlar, bir asır evvel Türk kılığına büründürülmüş dönmeler

Kürt'müş gibi yapıp, Kürtleri kandıran Pakraduniler

‘DÜŞMANA KARŞI TEDBİRİNİZİ ALIN'

Dinine, namusuna, yurduna saldırıldığında bir Müslüman eli kolu bağlı oturabilir mi?

Oturmaz, oturamaz…

Bu hususta önce Kur'an-ı Kerim'e kulak verelim:

Nisa 71: “Ey iman edenler! (düşmanlarınıza karşı) korunma (ve savunma) tedbirlerinizi alın…”

Bakara 190: “Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın…”

Bakara 216: “(Ey Mü'minler!) Size hoş gelmese de, (gerektiğinde zulüm ve saldırıyı önlemek için meşru ölçüler içinde) savaşmak artık size farz kılındı…”

Nisa 76: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Küfre sapanlar da tâğût uğrunda savaş verirler. Ey iman edenler! Siz (de) şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz ki şeytanın hilesi çok zayıftır.” 

Düşman saldırdığında, düşman saldırmak için hazırlık yaptığında, fitne zuhur ettiğinde, zulüm ayyuka çıktığında, din, ırz, namus ve bilad-i İslam tehdit veya tehlike altında olduğunda savaşmak Allah'ın emri, kaçmak ise şeytanın.

Şayet kişi Müslümansa ve savaşa Allah'ın (c.c.) izin verdiği sınırlar dâhilinde çıkmış ve düşman mermisinin hedefi olmuşsa o kişi canını Allah'a satmış demektir.

Dinimizde, ırzımızda, coğrafyamızda gözü olan düşmanlarımız aralıksız teyakkuz halinde.

Teknolojisini geliştirmiş, dostunu düşmanını seçmiş, sana karşı açıktan düşmanına yardım ediyor… Bu durumda içlerinden birileri Erbakan hoca merhumun tabiri ile ‘hayra fren şerre gaz' olmaya çalışıyorsa, işte o da senin düşmanın ve ona fırsat vermeyeceksin.

Bu kapsam gözaltına alının 500'e yakın düşman safındaki karaktersizle yetinmeyeceksin

Her an savaşta olduğunu görmek, ona göre davranmak zorunda olduğunu bileceksin.

Savaşın kötü olduğu hükmüne varmanızın da size karşı yürütülen bir savaşın neticesi olduğunu göreceksin.

Biz Müslümanlar, bize savaş ilan etmeyenle savaşmayız ama düşmanın altımızı oymasına da izin vermemeliyiz.

‘Savaşmayalım, ana kuzuları, kınalı keklikler ölmesin' demenin ‘kâfir oğlu kâfirler gelsin topraklarımızı işgal etsin, namusumuza göz diksin biz de seyredelim' demek olduğunun farkında mısınız?

Sakın şunu unutmayalım!

Türkiye'nin her haklı davasında milletin önüne çıkan ve bunun için de Kemalizm'i maske olarak kullanan gâvur sevicileri, bu topraklarda soluk alıp verseler de bu toprağın çocukları değil.

İstiyorlar ki, batıya ve onların kuklaları teröristlere teslim olalım, toprak verelim, namuslarımızı çiğnetelim, inancımızdan vazgeçelim.

Ancak unutmayalım ki, şeytanla aynı safta olanlar; askerî, siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel, medya ya da başkaca alanlarda Müslümanlarla sürekli savaş halinde.

İlk savaşlarını Kâbil'i Hâbil'e saldırtarak yaptılar.

O gün bugün ne yenilgiye doydular, ne merhametten nasiplendiler, ne de savaştan vazgeçtiler.

Biz Müslümanlar ve hassaten kâfir cenahının korkulu rüyası Türkler, sürekli olarak küffarın maddi ve manevi taarruzu altındayız.

Bu görünen ve görünmeyen savaşa karşı hazırlıklı olmaz, karşılık vermez ve düşmanı gafil avlayacak mücadeleyi yürütmezsek kaybetmeye mahkûmuz oluruz.

Bunun içinde bu üniversite düzenini yıkmak, herkesi lise mezunu yapma safsatasını çöpe atmak, köylüyü köyünde tutmak, toprakla barışmak, gelenekten kopmamak, gâvurun İslamî hizip sayısının artırıcı tasallutuna karşı güçlü savunma araçları geliştirmek zorundayız.

Devletten bir kıl koparmayı kâr saymaktan vazgeçmek, Yahudi itikadı olan ‘helal haram ver Allah'ım bu hınzır kulun yer Allah'ım' virüsünü ateşe atmak, liyakatsiz adamları geldikleri yere göndermek, adam gibi bir nizam kurmak zorundayız.

Kimse öyle köşe bucak kaçmasın. Hepsi için hepimize güç yetirebildiğince gayret düşüyor. Cihadı cepheden önce veya eş zamanlı olarak nefsimize, içimizdeki kötülere, hizipçilere, fitnecilere ve zafiyetlerimize karşı vermek zorundayız.

Zaaflarımızdan vazgeçmeyene, kötülükle mücadele etmeyene yazıklar olsun!