Web Çocuklarının İmtihanı

Memleketin seması altında yaşayan her nesilden, her kesimden insanın bildiği, “7'den 77'ye” diye bir deyim var. Kendini bilme, yani yaşanılanı dosdoğru hafızaya kaydedebilme yaşı (7) ile ömrün ortalama nihayet yaşı (77) kastediliyor. Dünyadaki varoluş gerçeğimizin bizden yana bilinir hâle gelişinin ortalaması...

Aradaki yetmiş yıllık zaman dilimi, psikolojik gelişimin ve sosyal hayatın kademeler hâlinde değişkenlik gösterdiği, biyolojik değişimin de etkileri ile boy boy şekillenen bir süre.

İnternet ve sosyal medya çılgınlığı kendini bilme yaşı olan yedinin altındakilere çoktan sızdı, hatta aleni bir şekilde ortalama beş yaşındaki tazecik bir beynin oyun mesaisini zapt etti.

Bütün bunları düşünüyorum ve internet sayfalarında zıvanadan çıkmış fotoğraflara bakıyorum. Kimi zaman beş, kimi zaman on, kimi zaman on beş yaşlarında olduğumu hayal ediyorum. Hiçbir şey bilmediğimi, gördüğüm her şeyin yeni olduğunu ve bana olan yabancılığını hissetmeye çalışıyorum. O zaman -en azından- ödüm kopuyor.

Beş yaşında bir çocuk algısı;

...bir felaket manzarası (savaştan yıkılmış evler, sınıra yayılmış mülteciler, ekmek bekleyen aç ve siyah renkli ölecek kadar zayıflamış çocuklar) önünde şehirli kıyafetleri ve foto-model kurumu ile poz veren densizleri (oysaki sözde gazeteci ya da misyon sahibi) anlamakta zorlanıp arkadaki görüntünün bir mizansen olduğunu düşünebilir.

...üzerine silahların doğrultulduğu, ayağı çıplak, yüzü kirli, elbisesi yırtık bir çocuğun şaşkınlık ve korkulara nasıl da alışabilmiş olduğunu fark edemeden, berbat dünya savaşlarından acı bir sahnenin donmuş bir karesi olduğunu bilemeden, -durumu açıklayan olmayacağı için- silahı doğrultan adamın biçareye yardım edeceğini zannedebilir.

...bomba sesleri, alev topları, evleri yıkan patlamalar, sıçrayan kanlarla dolu bir haber videosunu anons eden spikerin doğallıktan son derece uzak görünümünün fotoğrafı, haberin yalnızca bir savaş filmi ile ilgili olduğunu sanmasına sebep olabilir.

...bir babanın ya da bir annenin sarıldığı, kanlı ve âdeta kömürleşmiş bebek cesedinin, çok eskimiş bir oyuncak bebek olduğuna inanmak isteyebilir.

Bu tür görüntü ve fotoğraflar kısa zamanda tesirini gösterir ve;

...yemeklerle donanmış keyfeden insanların görüntülerinin, bir tık önce gördüğü kanlı mizansenlerin fotoğraf ve videolar ile tezatlığı kafasını epey bulandırır.

...iyi, kötü, güzel, çirkin saptamalarına duyarsızlaşır, gerçek ve kurguyu birbirinden ayıramamaya başlayacağından gerçeklik algısı körelir.

...bir yetişkinin ironi algısı ile henüz tanışmamış olduğundan masum görünen ve kontrolünü yitirmiş birçok teşhir yüzünden hissizleşmeye başlar, acıma ve utanma duygusunu yitirir.

Toplu taşıma araçlarında omuz üzerinden gazete okuyanlar, o gazeteyi elinde tutanı genelde sinirlendirir. Hatta kimileri buna hemen tepki gösterir. Çünkü omuz üstündeki göz, okuduğunuza yoğunlaşmanıza mâni olabilir. Fark etmemeniz imkânsızdır.

Ebeveynler tablet ya da bilgisayarları çocuklarının eline tutuşturmayı âdet edineliberi, çocukların gözü her yerdeki bilgisayarlara, en çok da eline alma sırasını beklerken anne babanın omuz manzarasından görünen ekranlara odaklanıyor. Bekleyişlerde anne babalarının eğlenceleri (!) ile oyalanan bu gözler, “ekran hipnozu” yüzünden nedense tümden unutuluyor, yaş sınırının çok üstündeki birçok görüntüye anlık veya daha uzun süre maruz kalıyorlar.

Şahsımıza tahsis edilen sosyal medya sayfaları, tümden bize ait ve istediğimiz muhteva ile donatabileceğimiz butik alanlar. Televizyon ya da gazete gibi olmayıp sınırlarını ve ölçülerini yalnızca kendimizin tahsis ettiği özgür bir ortamsa da; haddini bilmez çirkin reklamlara ve gündeme göre şiddet dozu değişen paylaşımlara açık.

Yukarıda geçen “zıvanadan çıkmış” deyiminin tam da içini dolduracak kadar görsel kirlilik var bu “özgür” sayfalarda. Okuyabilen için ise daha fazlası; birçok hakaret, saldırı, taarruz ve şiddet içeren savunma var.

Yetmiyormuş gibi yaşı tutmadığı hâlde çocuklarımıza bu alanlarda birer hesap açıyor, bununla da gurur duyuyoruz. “Omuz üstü seyir” felaketinden de büyük olan tehlikeler ise; yetişkinlermiş gibi gerçek yetişkinler arasında istediği gibi yönetebileceği bir alana sahip olmaları ve her türlü görsel zehre hedef olarak sunulmaları.

Elimize bomboş sayfalar verildiğinde bakın nasıl da kirletiyoruz. Çoğunluğun tercih ettiği bu kirliliğin bilincinde olup direnenlerin işi gerçekten de çok zor. Üstelik bunlara en çok maruz kalanın, tertemiz bir çocuğun el değmemiş zihni olduğunu bile bile…

Normalleşen anormallikler temel prensipleri sökmekle meşgul.

İslâm'ın, örfün ve erdemleri saymakla bitmeyen bir ecdadın yankısı hepimizin kulaklarını çınlatmalıyken, saçmalık dozu ya da zarar miktarı test edilmemiş her şeyi sahiplenmemiz ve çocuklarımızı “filtresiz” hâliyle muhatap etmemiz akıl alır gibi değil.