10 Temmuz 2017

Yabancı lisan öğrenmemizi kim engelliyor?

28 Şubat katliamını bir kenara bırakırsak, 1950'lerden bu yana İmam Hatip Lisesi, İlahiyat, İslamî İlimler ve Arap Dili Edebiyatı'ndan iki milyona yakın insan mezun oldu.

Aynı şekilde ortaokuldan başlayarak, İngilizce başta olmak üzere, yıllarca bir yabancı lisan ‘öğretildi' on milyonlarca insana

Sonuç: Birazcık çat pat İngilizce konuşanımız var. Arap kardeşlerimizle son on yılda artan ünsiyet göstermiştir ki, Arapça bilenlerimizin sayısı parmakla gösterilecek kadar az.

Türklerin yabancı lisan öğrene-me-mesi konusunda bin bir tür gerekçe üretilebilir ve üretiliyor da.

Fakat yüz yıllık cumhuriyet tarihinde lisan meselesini çözememiş dünyada yegâne ülkeyiz desek haksızlık olmaz.

Mesela biz İHL'de zorla Fransızca tercihi yaptırıldık. Yalvardık değiştirmediler. Tam üç yıl okulda Fransızca hocası yoktu ve dersler boş geçti. Komşu ortaokuldan dönem sonlarında bir öğretmen geldi, tahtaya ‘benim adım…' cümlesini yazdı.

Öğrencilere Fransızca ‘adın ne' diye sorardı, tahtadakini okur ve adını da ekledin mi ‘otur 5' der ve dersi geçerdik.

Lise bire geldiğimizde Osman N. isimli bir Fransızca hocası geldi. Ona hiçbir şey bilmediğimizi, orta 1 seviyesinden başlamasını söyledik. ‘Benim önümde uygulanacak bir müfredat var' diyerek hiç bilmeyen çocuklara ders anlattı ve sonuç fiyasko.

Gerçi, Almanca ve İngilizce sınıfları vardı ve o gün onlar da hiçbir şey öğrenmeden bitirdiler okullarını.

Arapçada da durum farksızdı, 7 yıl Arapça okuttular. Arapça zor olduğu için öğrenilemiyor sanıyorduk. Durumu iyi olan arkadaşlar 15 tatilde hocalarla umreye gittiğinde, Arapça hocalarının da Arapça konuşamadıklarını gördüklerini bize keyifle anlatırlardı.

Neticede lisan meselesinde MEB ve YÖK'ün el ele vererek, öğrenmememiz için ne gerekiyorsa onu yaptığını fark ettik.

Aslında bize yabancı lisan değil, Türkçeyi öğretmiyorlardı. Ana dilini öğrenmeyen, yabancı lisanı zaten öğrenemezdi. Üniversite mezunumuz sadece 300 kelimeyle konuşuyordu.

Lisanımız tahrif edilmiş, kimse doğru kelime kullanmıyor. Kelime zenginliğimiz tarumar edilmiş, 25 yılda üç kuşak arasında hem yazarken, hem de konuşurken sanki üç ayrı kavimmişçesine kelime farkları doğdu.

Bugün devlet kurumlarının adları bile uyduruk kelimelerden oluşuyor. Ziraat olmuş tarım, tabiat olmuş doğa, kelime olmuş sözcük, fail olmuş özne, fiil olmuş yüklem, cümle olmuş tümce…

Eski bir başbakan bir iftar konuşmasında ‘şeref duydum' demek yerine 14 kez ‘onur duydum' diyor.

Bir lügatimizde şöyle yazıyor ‘onur' için: ‘Kibir, gurur manasındaki, kelime Fransızcadan Türkçeye girmiş, dil devrimi sırasında ‘şeref, haysiyet, izzetinefis gibi kelimelerin karşılığı olarak teklif edilmiştir' deniliyor.

Bugün lügat, lisan deyince kim ne anlıyor onu da bilmiyoruz. Ancak lisanın zenginliği kaybedilip, köylüsü, şehirlisi, okuru, okumazı sadece 200-300 kelime ile konuşur hâle gelmiş, Türkçenin gramer ve imlası doğru ve yeterli öğretilmemiş, okuma beceri kazandırılmamış bir toplumun, yabancı lisan öğrenmesi elbette kolay değil.

ARAPLAR KULLANIYOR, BİZDE YASAK

Bir başka sıkıntı ise bu husustaki kasıt… Şimdi bunun en bariz misalini takdim edeceğim.

Resimlerinde gördüğünüz üzere elimizde Suudi Arabistan, Suriye ve Katar'ın ilk, orta ve lise dönemi Arapça ders kitapları var. Bu ülkeler ilk mektepten, lise sona kadar ki bütün Arapça kitaplarını harekeli başmışlar.

Bizde ise ilk, orta ve lise Arapça ders kitaplarında hareke yok. Dahası İHL'de Arapça derslerine giren konuştuğumuz öğretmenler diyor ki, “Araplar ana dili öğretirken hareke kullanıyor, bizde ise yasak. Dersler de Türkçe konuşmamız bile yasak. Diğer tarafta ise Arapça derslerine girenlerin yüzde 99'u Arapça konuşamayacak durumda.

Ayrıca öğrenciler harekesiz okuyamıyor, bu yüzden hiçbir şey öğretilemiyor. Çocuk zorlanınca sıkılıyor, İlgi duymamaya başlıyor. Konuyu defalarca Milli Eğitime Bakanlığı'na sözlü ve yazılı ilettik. Toplantılar yapıldı ama Hacettepe Üniversitesi'ndeki uzmanların yabancı dil derslerinde Türkçe konuşulmasının asla doğru olmadığını, Arapça kitaplarına harekete konulmaması gerektiğini ısrarla söylüyormuş… Ancak bu yıl kısmî harekeye geçileceği belirtiliyor.

Bu hususta Kızılcahamam'da toplantılar dahi yapılmış ama sonuçta, Türklerin Arapça öğrenmemesi konusundaki Hacettepe dayatması devam ediyormuş.

Demek bu işi Araplar bilmiyor, Arapçanın Elif'ini bilmeyen Hacettepeliler daha iyi biliyor. Ana lisanı Arapça olan Suriye, Arabistan ve Katarlı kitap yazarları ve müfredat hazırlayıcıları kendi halkları ve çocuklarını tanımıyor, MEB'deki bilgiçler hepsinden daha bilgili.

İŞİN SAHİBİ SİZE SİZİN VİCDANINIZA SESLENİYORUZ

Bu ülkede bu işin bir sahibi var mı bilmiyorum. Varsa (ki vardır) ona sesleniyor ve diyorum ki: Elinizi vicdanınıza koyun, bizleri heba ettiniz, bari istidadı olsun olmasın, AB karşısında diplomalı sayısının istatistiğini yükseltmek için okullara doldurduğunuz çocukları heba etmeyin. İnanıyorsanız, bu dünyanın bir de ahireti var.

Biz Hacettepe, macettepe tanımayız, ortadaki neticeye bakarız. Arapça ve İngilizceyi kimseye öğretemiyorsunuz o kadar!

Demek ki ya kötü niyetlisiniz, ya da iş bilmiyorsunuz yahut da akıl hocalarınız sizi fena kekliyor.

Biz Kâbe'de Müslüman kardeşimizle gâvurun lisanı ile konuşmaktan utanıyoruz. Dedelerimizin eserlerinin adını bile okuyamamaktan dolayı rezil oluyoruz. Bu millete, bu milletin çocuklarına, muazzam külliyatımıza ve geleceğimize yazık etmeye son verin.

Her türlü imkânınızın olduğunu biliyoruz. Şu ahbap çavuş işlerine bir son verin. Hiçbir şey yapmanıza gerek yok, Suriye, Katar veya Arabistan'ın ders kitaplarını alıp taklit edin yeter.

İsmet Yılmaz Bey, Saygıdeğer Bakan!

Okullarda bir market kuracak kadar, marka adları bile vererek velilere malzeme listesi hazırlayan idarecilerinize söyleyin de, lütfen biraz da eğitimin muhtevası ile ilgilensinler.

Vesselam!

TÜRKİYE, SUUDİ ARABİSTAN, SURİYE VE KATAR'IN
ARAPÇA DERS KİTABI ÖRNEKLERİ İÇİN TIKLAYINIZ...

***

ve 

GÜZEL BİR ÖRNEK