10 Ekim 2016

Yanlış hesap Bağdat’tan döner

Musul'da dokuz hata -2

İkinci hata, Türkiye-İngiltere arasında bu meseleyi hall için toplanan Masturi Haliç Konferansı'nda işlenmiştir. Burada da asıl gayeleri petrol olan İngilizler, aynı suretle tatmin olunabilirlerdi. Bu yapılmadı. İngilizler bu defa daha ileriye giderek Irak'ın hududunu Hakkâri'yi de içine alacak şekilde genişleten bir taleple ortaya çıkmışlar ve bu surede anlaşmayı imkânsızlaştırmışlardır.

Musulda-Turk-ve-ingiliz-subaylar
Musul'da Türk ve ingiliz subaylar

İKİNCİ HATA

İkinci hata, Türkiye-İngiltere arasında bu meseleyi hall için toplanan Masturi Haliç Konferansı'nda işlenmiştir. Burada da asıl gayeleri petrol olan İngilizler, aynı suretle tatmin olunabilirlerdi. Bu yapılmadı. İngilizler bu defa daha ileriye giderek Irak'ın hududunu Hakkâri'yi de içine alacak şekilde genişleten bir taleple ortaya çıkmışlar ve bu surede anlaşmayı imkânsızlaştırmışlardır.

Çünkü biliyorlardı ki, anlaşma olmadığı takdirde mesele “Cemiyet-i Akvâm”a götürülecek ve burada da mutlaka İngilizlerin lehine halledilecekti. Bugünkü “Birleşmiş Milleder Teşkilâtı”nm bir benzeri olan ve o tarihte İsviçre'nin Cenevre şehrinde faaliyette bulunan Cemiyeti Akvam, tamamiyle o günkü süper güç olan İngilizlerin kontrolü altındaydı.

Türkiye bu teşkilata henüz âza olarak bile kabul edilmiş değildi. Orada bir dâvanın İngilizlere rağmen hall ü fasl edilmesi imkânsızdı. Nitekim hâdiselerin cereyanı da bunu ortaya koymakta gecikmemiştir.

Haliç Konferansı
Lozan muâhedenâmesınin Irak'la aramızdaki hududu tesbit için İngilizlerle ikili görüşme suretiyle anlaşmayı derpiş eden üçüncü; maddesi gereğince Haliç'te eski Bahriye nezareti binasında, siyasî tarihte “Haliç Konferansı” adıyla anılan bir konferans tertib edilmiştir. 19 Mayıs-5 Haziran 1924 tarihleri arasında gerçekleşen bu konferansta İngiltere'yi Sir Persi Koks (Cocks) adında İngiliz İşçi Partisi murahhası temsil ediyordu.

Bu yaman diplomat, İngiliz entelijansının Ortadoğu için hususî surette yetiştirmiş olduğu bir kimseydi. Daha önce başka bir nâm altında meşhur Ezher Üniversitesi'nde tefsir hocalığı yapmış olduğu bile rivayet edilen Sir Persi Koks İngiliz iddialarını daha da ileriye götürerek anlaşma yolunu tıkamıştır.

Gerçekten Encyclopaedia Britannicanın 1910 yılında basılmış olan 11. tab'ında Irak'ın kuzey hudutları Bağdat'tan 60-70 kilometre bir uzaklıkta gösterilmiş olduğu halde, İngilizler bu mesafeyi Mondros Mütarekenâmesinin imzalanmasından sonra 300 kilometreye çıkarmışlardır.

Buna Lord Curzon, Lozan Konferansı'nda 100 kilometre daha ilâve ederek Ifak'ın kuzey hududunu Bağdat'ın 400 killord-curzonometre kuzeyine taşımış ve iddialarını bu esâsa göre ileri sürmüştür. Sir Persi Koksi ise, Haliç Konferansı'nda bunu 100 kilometre daha ilâveyle 500 kilometrelik bir mesafeye çıkarmış ve bununla bizim Hakkâri vilâyetimizi de Irak'a bırakmamız istikametinde iddialarda bulunmuştur.

Türk taraftarı İngiliz Başbakanı
Bu tutum, tabiatıyla anlaşmayı İmkânsız kılmak ve meselenin Cemiyet-i Akvâm'a götürülmesini temin etmek içindi. Halbuki bu sırada İngiliz Muhafazakâr Partisi iktidardan düşmüş, yerine İşçi Partisi geçmişti.

Lord Curzon Muhafazakâr Partisinin hariciye vekiliydi İşçi Partisinin hariciye vekili ise Mac Donald olmuştu. Bu zât, muhalefetteyken Türkiye'ye gelmiş ve Musul Meselesinin Türkiye lehine halli için beyanlarda bulunmuştu.

Bu defa kurulan İşçi Partisi hükümetinin hem reasi, yani başbakanı ve hem de hariciye vekili olan Mac Donald, o sırada İngiltere'de bulunan sâbık hâriciye vekilimiz Yusuf Kemal Tengirşenk tarafından ziyaret edilmiş ve ona eski düşünceleri hatırlatılmıştı.

Yusuf Kemal Tengjrşenk bu mülakatı anlatırken aynen şöyle demektedir: “O sırada İşçi Partisi iktidara gelmişti. Mac Donald Başvekil ve Hâriciye nâzırı idi. Bu zât, iki sene evvel İstanbul'a gelmiş ve Tanin gazetesi yazıcısına: «Biz iktidara gelirsek, Musul meselesini sizin lehinize halledeceğiz» demişti.

O gazete yanımda olduğu halde kendisine gittim. «Türk milleti bu vaadinizin tahakkukunu bekliyor» dedim. «Evet vaktiyle böyle bir söz söylemiştim. Fakat kendimi hâriciye makinesine kaptırdım. Onun birtakım an'aneleri var. Ben o sözü yapamıyorum.» dedi.

Rauf Orbay da daha evvel zikri geçen hâtıralarında, herhalde yakın arkadaşı olan Yusuf Kemal'den dinlemiş olarak bu meseleyi aşağı yukarı aynı mahiyette anlatmakta ve birçok dikkat çekici vak'a zikretmektedir. Bunlardan Musul meselesinin “bamteli'ni teşkil eden bir tanesini dikkatlerinize arz edelim:

yusuf-kemal-tengirsenk

“Bir müddet, sonra mevsuk bir kaynaktan aldığım bir habere göre, İngiltere'nin meşhur petrolcülerinden Lord lnvenford, Büyükelçiliğimize gelerek Yusuf Kemal Bey e şu teklifte bulunmuş: Musul mes'elesi, biz İngilizer için petrol meselesidir. Petrol işini aramızda halledersek Musul vilayetini size bırakmanın çaresini buluruz.

İngiliz petrol kralının bu teklifini Yusuf Kemal Bey, Hariciye vekaletine bildirmişti. Fakat o sırada Hariciye Vekili olan ismet Paşa'dan cevap alamamıştı.

Bundan sonra galiba İngiliz petrolcüleri İstanbul'a gelerek bu sefer doğrudan doğruya İsmet Paşa ile görüşmüşler, bir netice alamamışlardı. Sonra bir teşebbüs daha olmuş, bu defa da araya birtakımlarının girişiyle iş büsbütün neticesiz kalmıştır...

Haliç Konferansı, İngilizlerin izah edilmiş olan tutumları yüzünden on gün kadar inkıtaya uğradı. Yapılan karşılıklı yazışmalar sonucunda 5 Haziran 1924 tarihinde son bir celse akdedilmiş ise de burada İngilizler meselenin Cemiyet-i Akvâm meclisince halledilmesinden başka bir çare olmadığı yolundaki beyanlarıyla, ağızlarındaki baklayı çıkarmış ve konferans muvaffakiyetsiz bir sûrette nihayete ermiştir.

Cafer Tayyar Paşa'ya engel

ÜÇÜNCÜ HATA
İngilizler, Musul meselesini kendi lehlerine hall u fasl edebilmek için Türkiye'nin dâhil-i memlekette başına bir takım gaileler çıkarmaktan geri kalmamışlardır. Bunlardan biri de Mardin dağlarında yaşayan Nastûrîler'in silahlandırılarak genç Türkiye devleCafer-tayyar-pasatine isyan ettirilmesi hâdisesidir. Buna karşı ikinci devre Edirne meb'usu seçilen Cafer Tayyar Paşa bu isyanı tenkile memur edilmiş ve oraya giderken de kendisiyle Musul meselesinde çıkmaza girildiği takdirde Nastûrîleri tenkil vesilesiyle Musul'a girerek bir emr-i vâki yapması hususunda mutabık kalınmıştır.

Cafer Tayyar Paşa, bu emr-i vâki müttefiklerin şiddetli muhalefeti sebebiyle kabul ettirilemediği takdirde, bütün mes'uli-yetin şahsına râcî olmasını ve icabında kendisinin re'sen hareket etmiş olmakla itham edilerek idam edilmesini dahî kabul etmişti. Fakat bu hususta kendisine Musul meselesinde çıkmaza girildiği hususunda şifreli bir iş'âr vâ-kî olacaktı ki, bu yapılmamıştır.

Bu gerçek Feridun Kandemir tarafımdan kaleme alınmış olan “Hâtırâları ve Söyleyemedikleriyle Rauf Orbay ” isimli eserde tafsilatıyla anlatıldıktan sonra Cafer Tayyar Paşa'nın ağzından şu sözlere yer verilmektedir: İşte bu harekât esnasında bana Ankara'dan en ufak bir işaret verilmiş olsaydı, Musul vilâyetini bir hafta, nihayet on gün içinde kamilen işgal edebilirdim.” denilmektedir.

Buna ilâveten Genelkurmay Başkanlığının Musul müzakereleri çıkmaza girdiği takdirde bir askerî harekat planı üzerinde gizli bir raporu vardı. Bu raporun eklerinden biri olan “Cephe emri no:112”nin birinci maddesinde: "Lozan konferansının bir çıkmaza girme ihtimali yakın görülmektedir. Konferansın dağılışı halinde Garb cephesi ordularının süratle harekete geçirilmesi ve ilk olarak şu hareketin yapılması düşünülmektedir. Aynı anda Musul yönünden de harekete geçilecektir.....”

DÖRDÜNCÜ HATA
Musul meselesi, İngilizlerin istediği gibi Cemiyet-i Akvâm'a götürülmüştür. İngiliz hükümeti Haliç Konferansı'nın çıkmaza girmesinden hemen sonra Cemiyet-i Akvâm'a müracaat ederek Musul meselesinin yapılacak ilk toplantıda müzâkere edilmesi teklifinde bulunmuş, bunun üzerine Cemiyet, 19 Ağustos 1924 tarihinde durumu Türk hükümetine tebliğ ederek temsilci gönderilmesini istemişti. Her ne kadar Türkiye, o tarihte Cemiyet'e henüz üye olmuş değilse de, üye olmayan bir devlet dahî kendisini ilgilendiren bir mesele görüşüldüğünde müzakerelere iştirak etmek hakkını hâizdi.

Fethi Bey'e karşı İsmet Paşa
Başvekil İsmet Paşa cevâbı yazısında meselenin Cemiyet-i Ak-vâm'da görüşülmesini prensip olarak kabul etmiştir -ki bu, azîm bir hata idi. Çünkü başmurahhas olarak tayin edilmiş bulunan Fethi Bey (Okyar), daha hareketinden önce burasının Misak-ı Millîye dahil bulunduğunu, zira İngilizlerin Musul'u Mondros Mütarekenamesinin akde-dilmesinden sonra işgal etmiş olduklarını beyanat suretiyle gazetecilere söylemiş ve bu sebeplerle Türkiye'nin Musul'dan vaz geçmeyeceği yolunda îrâd-ı kelâm etmiştir.

Cemiyet-i Akvâm Meclisi bu maksatla müteaddit toplantı yapmış ve tarafların nokta-i nazarım sarahatle tesbit ve meseleyi yerinde tetkik için bir hey'et teşekkül ettirmiştir. Bu heybet, İngiltere ve Ankara'da gerekli temaslan yaptıktan sonra Musul bölgesini ziyaret etmiştir. Ankara'da heyete Türkiye'yi temsîlen Cevat Paşa terfik olunmuştur.

İngilizlerin gerek Cemiyet-i Akvâm Medisi'nde ve gerekse teşekkül eden heyet üzerinde -o günün bir süper gücü olarak- psikolojik ve fiilî baskılar icra ettiğine dair pek çok vak'a mevcuttur. Bunlardan biri mahallî İngiliz idarecilerinin komisyonda memur ve yardımcı olarak vazife gören Nazım ve Fettâb beyleri tevkif ettirmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Esasen Fethi Bey, bölge İngiliz işgali altındayken omda bîtarafâne bir tedkîkât yapılamayacağını söylemişti ki, bu gerçek, çeşitli suretlerde tebeyyün etmiştir. Buna heyetten Kont Teleke'nin anlattığı şu vak'a tipik bir misaldir: “Kont, üniformasını giymiş olan Cevad Paşa ile birlikte bir gün Musul'da sokağa çıkmış.

Halk, Türk kumandanını görünce büyük tezâhüratlarda bulunmuş, Cevat Paşa'nın elini öpmeye çalışmış, İngilizler halkı dövmeye çalışınca Kont işe müdahale etmiş: “Cemiyet-i Akvâm âzâsının önünde adam dövülmez.” demeye mecbur kalmış. Bu kabil hâdiseler pek çoktur.

” Heyetin Cemiyet-i Akvâm Meclisine takdim ettiği rapor, hacimli bir kitap teşkil edecek derecede tafsilâtlıdır.24 İngilizlerin bütün entrikalarına rağmen anahatlanyla Türkiye'nin lehinde olan bu rapor, bir çok noktalarda tezatlarla doludur. Buna rağmen de Türkiye'nin haklılığını sarahaten tescil mahiyetinde olmak üzere şu cümleyi ihtiva etmekteydi: “Hukukî nokta-i nazardan Türkiye, kendi hukukundan feragat etmedikçe komisyon münâzuun fîh (ihtilaflı) arazinin Türk ülkesinden mâdud telakki edilmesi icap ettiği fikrindedir.”

Rapor, bu kafi ifadeye rağmen Irak'ın (Musul dahil olmak üzere) yirmi beş sene müddetle ve mandater sıfatıyla Cemiyet-i Akvâm'ın, dolayısıyla İngiltere'nin himayesi altına konulmasını teklif ediyordu. Burada halkın reyine müracaatla, plebisit yapılması yolundaki teklifimiz ise İngi-1i 7.1 er tarafından her safhada red olunmuştur.

Cemiyet-i Akvâm Meclisi'nde vâki müzâkerelerde Fethi Bey'in tutumu beğenilmemiş, o değiştirilip yerine Tevfık Rüştü Aras tayin edilmiş olduğu halde müzakerelerin Türkiye lehine çevrilmesi kabil görülmediğinden Musul'un Cemiyet-i Akvâm Meclisi kararınca Türkiye'ye kaybet-tirileceği anlaşılınca oylamayı akîm bırakmak üzere Türkiye başka bir çareye başvurmuştur.