Yapay zekâ versus Yapan zekâ
‘Doyunca ne denir?’ sorusuna dili döndüğünce ‘Elhamdülillah’ diye cevap veren kızım; soruyu, ‘Yemekten sonra ne denir?’ şeklinde sorunca cevap vermekte zorlanıyor. Çünkü ilk şekliyle öğrendi. İkincisine de aynı cevabı verebilmesi için biraz daha büyümesi, ‘gelişmesi’ lazım.
Yapay zekâ da öyle. Neyi nasıl
öğretirseniz, öyle cevap alırsınız. Bu anlamda insan yetiştirmeyle çok benzer. Birkaç
‘küçük’ fark dışında tabi. Mesela yapay zekâ, internette olan her şeyi
öğrenebilir. Hem de saniyeler içinde. Fakat Fildişi’li bir ‘Fanico’nun (çamaşır yıkayıcısı) bütün gün çalışıp sadece 2000 CFA/
60 TL ile evini geçindirmek zorunda bırakılmasını anlayamaz. Ona deseniz ki
‘Her şeye rağmen şükredebilen bir Fanico resmi çiz.’ Çizer. Ama onun hâlâ nasıl
oluyor da şükredebildiğini bilemez.
Çünkü yapay zekâyı icat eden
biziz. Tüm insanlık. Bildiği ve bilebileceği tüm her şeyi biz öğretiyoruz ona. Dijital
ayak izimizi takip ederek öğreniyor ne öğreniyorsa. Gündelik rutinimizin hemen
her safhasına dair örneklik oluşturuyoruz. Tıpkı bir çocuğu yetiştirirken
yaptığımız gibi. Dolayısıyla bir fanico, insanlık için ne ifade ediyorsa yapay
zekâ için de onu ifade ediyor. Hangimiz çocuğumuza fanico’lardan bahsediyor ki?
Mesele sadece fanico değil elbette.
O, insanlığın ayıbı. Geçtim. Söylemek istediğim başka.
Diyorlar ki yapay zekâ kontrolü
ele geçirebilir mi? Buna cevabım hem evet, hem hayır. Evet, aklını, iradeni,
ferasetini, beynini kullanmayıp kim ne tarafa çekerse o yöne savrulma
kolaylığını tercih ediyor ve bir asalak gibi yaşamaya hayat diyorsan; yapay
zekâya sıra gelene kadar çok kontrol eden olur. Fakat yapay zekâyı bir asistan
gibi, bir araç gibi kullanırsan da cevabım hayır. Kontrol edemez.
Hem nasıl etsin ki? Sizin ona
bildirdiğiniz kadarını bilebilir sadece. – Ha bu konuda insanlık olarak faş
etmedik sır komadık devrimizde. Her bir şeylerimizi bilir oldu neredeyse. O
ayrı.- Son gelişmelere göre derler ki 2022 yılı sonuna kadar wikipedia’ya
girilen tüm bilgileri, basılmış ve dijitale aktarılmış ciltler dolusu
ansiklopedileri, çekilen filmleri, sosyal medya paylaşımlarını, insanlar
tarafından üretilip internete aktarılan her bilgi ve içerik kırıntısını yalayıp
yutmuşmuş yapay zekâ. Çok klavye yalamış zahir. Devasa odalarda milyonlarca
harddisk’te tutarmış bu bilgileri. Makine öğrenmesi denilen durummuş bu.
Bunları masalmış gibi anlattığıma
bakmayın. Milyarlarca parametre sayesinde (ki bu, insan beyninin çok daha azı) tıpkı
beynimizdeki nöronlar gibi bilgiler arasında irtibat kurup, ‘Hayat acıdır.
Biber de acıdır. O zaman hayat biberdir.’ kabilinden ‘mantıklı’ cümleler
kurabiliyor yapay zekâ. Mantıklı dedimse ‘doğru’ demedim elbet. İşte aramızdaki
fark buralarda başlıyor. Zekâsı var ama aklı yok. Bilgisi var ama isteği yok.
Öğrettiğin her şeyi bilir ama o bilgiyle ne yapacağını bilmez. Yazı yazabilir,
resim çizebilir, işlem yapabilir, dans edebilir, nota yazabilir… Adeta
Alaattin’in lambası gibi ‘Dile benden ne dilersen?’ der. Fakat ille bir
‘dileyen’ olmak zorunda. Şimdi, böyle bir şeyin seni kontrol etmesi ancak senin
o kontrole teşne olman durumunda gerçekleşebilir. İllüzyon, biri çıkıp ip var
diyene kadardır.
Bugün, ‘Sanayide uçurtma uçuran
yorgun ama umutlu mavi yaka işçiler’ temalı, hiç olmayan bir görseli saniyeler
içerisinde tasarlattığımız ‘yapay zekâ’; bu maharetini ‘yapan zekâ’nın’ hayal
gücüne borçlu. ‘Yapan’ şunu yap demese ‘yapay’ yapası değil.
Hayal ettiklerimizi kısa sürede
yaptırabiliyor olmamız, yani yapay zekâyı etkili bir araç olarak kullanabilmemiz
güzel bir nimet. Bu yönüyle baktığınızda yapay zekânın ‘yaratıcılığı’
bitireceği filan yok. ‘Yaratıcılık’ ancak siz hayal etmeyi bıraktığınızda
biter.
Hülasa; yapaya değil, yapana
bakın mîrim.
Not: Bu yazıda ip yoktur.