Yaşamdan eksilen samimiyet
Plastik çiçeklerin daha güzel göründüğü ve daha zahmetsiz olduğu fikrine inanmamızla başladı belki de her şey. Sonra güllerin rengini değiştirip, kokusunu çaldılar türlü bilim hileleriyle. Halbuki canlı çiçekler sadece koku değil, renk, umut, sevgi, yumuşaklık ve merhamet de katardı yaşama ve insana. Keşke kabul etmeseydik plastik çiçekleri, direnseydik kavruk çehremiz ve çileli sinemizle. En azından kutlu bir direnişimiz olurdu, çiçekler uğruna.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Çiçekler usulca çekili verdi
pencere kenarlarından, parklardan ve yaşamdan. Artık dikeni ve kokusu olmayan
güller modaydı. Ve kimse yadırgamadı, güllerin çalınan kokusunu, mavi, turuncu,
yeşil veya mor oluşunu.
Kimse çiçeklerin çalınan kokusuyla ilgilenmiyordu artık. Herkes çiçeklerin
nasıl göründüğüyle ilgiliydi. Gösteri ve gösteriş toplumunda muteber olan
görüntü değil miydi zaten? Nasıl olduğumuz değil, nasıl göründüğümüz önemliydi
bu sahtelik çağında.
Güzel görünmek, mutlu görünmek, güçlü görünmek, bilgili görünmek,
sosyal görünmek…Evet insanın görünen yüzü ve bir de görünmeyen tarafı var.
Gerçekten göründüğü kadar mutlu, güçlü, bilgili veya sosyal miyiz? Yoksa
kalabalık kitleler içerisindeki yalnız kişiler miyiz?
Üstat Nuri Pakdil; “Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı, çünkü
birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine” dizeleriyle
anlatmıştı post modern insanın yalnızlığını. Merhum Şair Erdem Bayazıt
ise;
“Bir gidip bir gelerek durmadan
Ay ışığını soluyan ey deniz ey o denizin
dibi
Sonra büyüten yalnızlığını kanayan
yalnızlığına kalbim gibi”
dizeleriyle anlatmıştı kalabalıklar içerisindeki yalnızlığını,
yalnızlığımızı. Oysa bu niceliksel bir yalnızlık değildi. Pek çok insan gibi
onlarda çok yakındı kalabalıklara ve insan yığınlarına.
Bu belki anlaşılamamak, belki
paylaşamamak, belki güvenememek, belki de samimi bulmamakla ile ilgili bir
yalnızlıktı. Tıpkı bugün ki yalnızlığımız gibi.
Sahi, etrafınızda her sıkıntınızı paylaşabileceğiniz, var gününüzde
değil dar gününüzde, sadece sevinçte değil elem ve keder vaktinde yanınızda
bulabileceğiniz kaç kişi var? Sözlerinden ve fiillerinden emin olduğunuz, gizli
bir ajandası olmayan, çıkarsız ve beklentisiz, sadece Allah rızasını gözeterek
sizi seven ve yanınızda olan kaç kişi var?
Pek çoklarımız bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda samimi
insana sahibiz. Bu ise yalnızlığı, beraberinden psiko-sosyal problemleri,
depresyonu ve hatta intiharı getiriyor. Elbette diğer bazı değişkenlerde bu
süreçte etkili ama yalnızlık çok önemli bir role sahip.
İnsan, sosyal bir varlık ve onun hem dünyevi
hem de uhrevi mutluluğunda diğer insanlarla olan ilişkileri önemli bir role
sahip. Hepimiz anlaşılmak istiyoruz, diğer insanlarla yakınlık kurmak,
etkileşimde ve paylaşımda bulunmak istiyoruz. Bu ihtiyaç yeterince ve sağlıklı
bir şekilde karşılanmadığında birey ve toplum için bazı olumsuzluklara yol
açıyor.
Birbirinden emin olan, ilişki kurarken
veya etkileşimde bulunurken herhangi bir çıkar ve beklenti içerisine girmeyen,
samimi bir nazar ve duygu ile birbirine yaklaşan bir toplum ne ara asli
değerlerini terk etti de bu hale geldi? Bizim inancımız ve değer sistemimiz
bunu samimiyeti inancın bir gereği olarak görmüyor mu?
Allah-u Teala, insanın hem zatı ile olan
ilişkilerinde ve kulluğunda hem de diğer insanlarla olan ilişkilerinde
samimiyeti adeta bir önkoşul olarak görmüş ve pek çok ayette bunu
vurgulamıştır.
Samimi bir kalp, samimi bir nazar ve
samimi duygularla birbirimize yaklaşalım. Birbirimizden emin olalım, tıpkı
mazimizdeki gibi…
Vesselam…