Yaz
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Bir mevsim geçip de
yenisinin geldiği her süreçte dünya gündemini küresel ısınma bahsi işgal ediyor
aceleden. Hâlbuki kıtlık da bolluk da, yağmur da kar da devamlı yer
değiştiriyor insanlığın başlangıcından bu yana. Hiçbiri sürpriz değil. Ne var
ki mevcut iklimlendirme donanımları mevsimleri etkileyecek düzeyde çoğalınca
güdümlü yanılsamayla karşı karşıya kalıyoruz. Süper güçler eliyle sürekli
gelişmekte olan ülkelerin önüne çıkartılan küresel ısınma meselesinin ekolojik bir
endişe değil, siyasi ve çıkarcı bir argüman olduğu her geçen gün daha belirgin
hâle geliyor.
Mevsim, dünyanın
en bariz fiziki değişimi. Dünyayı değişirken insan olduğu yerde kalmıyor elbet.
Kendine iklimlendirme zırhları inşa etse de en önce değişen fiziki şartlardan
etkileniyor. Bu etki sadece fizyolojik değil. Dıştan gelen etki içteki devinimi
bir şekilde dönüştürüyor ve başka bir yeniliğe sürüklüyor. Bunu en çok bahar
aylarında yaşıyoruz. Kış uykusundan uyanmışız gibi silkeleniyoruz, kaslarımız
hareket kazanıyor, kılcal damarlarımızdaki akış tazeleniyor ve bu dönüşüm hiçbirimiz
için o kadar kolay olmuyor. Durağanlıktan/durgunluktan harekete geçiş yapmak
âdeta bir nöbet etkisi yapıyor. Sabah gökyüzü ağarmadan uzuvları soğuk suyla
kendine getirmek gibi…
Dünyanın
alacasına ve teknolojik insanın yaşantısına bakılınca bahar hareket, yaz
rehavet vadediyor. Şehirlerin ortasına kurulu reklam panolarından tembellik
fışkırıyor. Alışverişe çıkın ve kendinizi şımartacak eşyalar satın alın!
Kitabın bile zihni tembelleştirenleri moda oluyor. “Göz” yormayan filmler ve
sadece uykuyu hatırlatan yazlık mobilyalar da cabası.
Dünyanın bir yüzü
böyle ama diğer yüzü öyle değil.
Karınca misali,
havalar iyileştikten itibaren kışın kendini idame edecek azığın peşine düşen insanlar
var. Bilhassa Doğulularda, tarım ve hayvancılığıyla öne çıkan beldelerde hayat
baharda uyanıyor ve kar düşene kadar uyumuyor. Tropik bölgelerde ise bu akış
kesintisiz sürüyor. Yine de geçimlik/doyumluk azıkları ya var ya yok.
Rızıklarının peşinde koşmaktan başka çaresi olmayan, tatil mefhumuyla hiç
tanışmamış, teknolojiye asgari düzeyde bulaşmış doğal insanın hayatı böyle.
Çalıştığı kadar doyuyor, çalışmadığı gün ya daha az yiyor ya da yiyemiyor.
Çalıştığıyla
doyan insanlar için mevsimin, mevsimin getirdiklerinin önemi büyük. Gece ve
gündüz de öyle. Gün ışığı olduğu sürece tarlasını sürebilir, hayvanlarını
otlatabilir, öte beri işleri yapabilir. Karanlık, geniş alanlardaki iş gücüne
manidir. Her adımı aydınlanmış sokaklar ona uzaktır. Doğanın bütün verimini
sonuna kadar yaşar ve o verimden sonuna kadar faydalanır. İklimlendirme ve
aydınlatma konforuyla iştigal değildir.
Salgının ardından
küresel ısınmayı ve mevsim değişikliğini ikinci plana iten mecburi bir şekillenme
yaşandı. Tabiatla müşerref tabii insanın hayat akışına yaklaştık. Kış aylarında
virüs tırmanışa geçiyor ve bizi hayattan uzaklaştırıyor. Geçim derdi çoğalıyor,
sokak hayatının kış manzaraları yok oluyor, birçok girişim ve planlama
erteleniyor. İki yıl öncesine kadar Ekim ayından itibaren harekete geçen her
türlü mekanizma/sistem artık belirsiz bir süre için rafa kalkıyor. Yeni süreçte
tasarılar “sezon” odaklı değil, çünkü güz/kış/erken bahar eskisi kadar verimli
değil.
Artık tıpkı
tabiatla müşerref tabii insan hayatında olduğu gibi, geçimlik verimi toplamak
için yazdan medet umuyor dünya. Bütün hayat akışını yaza erteliyor.
Yaz çalışmak,
toplamak, geçimlik için var. Gün ışığı şifa, verim ve bereket anlamına geliyor.
Salgın
hayatımızın kıyısında köşesinde büyük değişiklikler yaptı. Mevsim algımızdaki
değişim, sözde küresel ısınmadan kaynaklı mevsim değişikliklerinin önüne geçti.
Bir vakitler şu
cümleleri sarf etmiştim yaz için:
Yaz ayları son
sürat giden her şeyi atalete davet eder gibi.
Kelimeler de
yeşilleri sarartan güneşe bakarken uyuya kalıyor böyle zamanlarda. Okur
avarelik ediyor. Uzun aydınlıklar da yerini berrak lacivertin içinde yanıp
sönen yıldızlara ve ay ışığına bırakınca derdi tasayı semaya astık,
demlendiriyoruz anlaşılan... Yazın en saf gayretsizliğiyle yüksüz omuzlarımızı şımartan
serinlikler peşindeyiz. Masaların etrafı, sahiller ve bütün gölgeler kalabalık.
Ahbapların alıkoyduğu, muhabbete yaren sözleri kalabalıktan kaçırmaya
yeltenirken bir ucu zapt edilmemiş bohçalardan dökülmüşler gibi. Ara sıra
üfleyen rüzgârla zar zor tutunan endişeler de dağılıyor. Sıkıştığı
kuytuluklardan büyük bir fırtına ile kopup gelerek başımızın üzerine
yerleşeceği güne değin...
Güze değin; bahanemiz
yaz, bahanemiz kırlangıçları kıskanmak, bahanemiz uzun ve kızıl günbatımları...
Birkaç kuru
yaprak yüzümüze çarpıncaya kadar defterlerimiz koltuğumuzun altında, kalemimiz
kınında dinlenmekte...
…
Bugün bu cümleler
yazı karşılamıyor. Çünkü artık yaz hareket vadediyor. İmkân bulunmayan her işin
telafisine yetişmek isteyenlere dört başı mamur tatil yok. Tıpkı tabiatla
müşerref tabii insanın doğal hayat akışı gibi…
***
Künye: Yaz;
kuzey yarım kürede 21 Haziran 23 Eylül, güney yarım kürede 21 Aralık 21 Mart
tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim
(TDK Türkçe Sözlük).