Yeni Nesil Hedonist Gürültüsü

Uzun zamandır baskılı ve bol basınçlı bir seçim atmosferindeyiz. Birçoğumuz, hangi görüşten olursa olsun sert bir dönemeç yaşadığımızın farkında.

Yapılacak işler, bireysel ve toplumsal planlamalar seçime odaklı. Piyasalar, bürokratlar, yöneticiler nefesini tutmuş bekliyor.

Ama kaygısızlar da var tabii… Kaygısızlar yalnızca kararsızlar da değil. Tercihen, etrafında olup biten mühim olayları umursamayanlar, köklerini ve aidiyetlerini sorgulamayanlar, yönetim kademesinde kim/kimler olursa olsun ona hiçbir şeyin dokunamayacağını düşünenler, kendini toplumun ve yaradılışın parçası olarak görmeyip varoluşunun yegâne temelinin yalnızca kendi olduğuna inananlar…

Dünyada hayatını nasıl ve ne şekilde yönetildiği, hangi ülke vatandaşı olduğu üzerine hiç kafa yormamış, sosyal sorumluluğun ne olduğundan haberi olmayan, etrafına karşı hiçbir duyarlığı bulunmayan insanlar, yeni yüzyılda belki de farkında olmadan geçer akçe saydıkları bir akımın peşindeler: Hedonizm yani hazcılık.

Hedonistlerin varlığı neredeyse 2500 yıl öncesine dayanıyor.

TDK sözlüğünde, “Zevki, insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti, hazza, fiziksel zevke hastalık derecesinde düşkünlük.” olarak anlamlandırılan hedonizm, günümüz dünyasında tercih yahut tercihsizliğiyle daha çok genç kesime malediliyor.

Anlaşılan o ki teknoloji, dijitalleşme ve konfor artışı hedonizmin atak yapmasına zemin hazırladı.

Haz unsurlarını elde etmek için çalışmak-üretmek zorunda olduğunu düşünen hedonistlerin geçim derdi yoksa çalışma ve üretme dertleri de yok. Dolayısıyla insanlığa faydalı olmak ya da olanları desteklemek gibi bir amaçları yok.

İslâm âlimi Razî hazzı, “…eziyet verenin kendi tabii durumundan çıkardığı bir şeyi tekrar önceki haline iade etmesi” olarak tanımlar. Örneği de şudur:

“Bir kimse gölgeli ve serin bir yerden yakıcı güneşe çıkar, daha sonra bu sıcak yerde güneşten etkileninceye kadar bekler ve güneşten etkilenince de tekrar ilk yerine, yani gölgeli yere geri döner. Haz da tıpkı bu duruma benzer. Bu kişi bedeni doğal hâline dönene kadar bu hazzı hissetmeye devam etmektedir. Ne zaman ki beden ilk hâline döner, o zaman kişi haz duygusunu kaybeder. Kişinin gölgede elde ettiği hazzın şiddeti de güneşin altında hissettiği sıcaklığın şiddeti ile gölgeli alanda serinlemesinin hızı derecesinde olur.”

Elbette Razî’nin tanımı ve örneği, hedonistler düşünüldüğünde daha masum ancak derin. Herhangi bir planı olmayan ya da planlamayla etkileşimi reddeden hedonistler için üzerinde düşünülmesi boşuna olacak bir tanım.

Bugünkü hazcıları heveslendiren ise sekülerizm ve tüketim kültürü.

Hazzın kapsamı ise kişinin isteklerine göre belirleniyor. Bu son model telefon da olabilir, aidiyetlerini hatırlatmayacak bir dünya köşesi de.

Biz de ehl-i keyf diye bir sıfat vardır. Hedonizmi neredeyse karşılıyor desek yanılmış olmayız. İlla ki yakınlarınızda, çevrenizde böyle yatkınlığı olan ya da sadece keyif hâlini yaşayan insanlar vardır. O sebeple hedonizm genellikle burnumuzun dibinde cereyan ediyor.

Derler ya; dünya patlasa/çatlasa kılını kımıldatmaz. Öyle bir şey işte.

Son günlerde devlet bekası ve millet bütünlüğü konusunda endişeli vatandaşları ve yöneticileri ahmak yerine koyan, küçümseyen, faşist olmakla suçlayan, Peygamber Ocağı’nı aşağılayan, Türk askerine katil yaftası yapıştıran güruhun aşırı gürültüsüne maruz kalınca para ve onun getirdiği eğlenceliklerden başka derdi olmayan yeni nesil hedonistler üzerine bir iki kelam etmeyi uygun gördük. Belki aynaya bakabilme cesareti olanlar vardır.

 

 

 

Twitter'da kendini dışlanmış hisseden bir kesim var ki vatanseverlik onları korkutuyor. Keşke Twitter yerine kamuoyu diyebilseydim. Ancak beyanatların resmi sayıldığı alan artık mikrofona verilen demeçler hatta yazılı verilerden öte Twitter artık.

Bir şey olacak ama ne olacak...

Bu hengame içinde son günlerde milliyetçi muhafazakar seçmenin ağırlığı zıt kutupları da milliyetçilikten yana duran bir imaj değişikliğine yöneltti ve kurgusal yaklaşım pek hoş karşılanmadı.

Vatanseverlik vurgusundan rahatsız olan kesimin sesi daha gür çıkıyor. Tuhaf şekilde bölünmeden ya durduklarını gösteren cümleler kuruyorlar.

Peki bunca vatanseverlik korkusu nedir?