08 Ocak 2018

Yeni politik kapitalist kültür 1

Abdurrahman Arslan'ın Yeni Politik Kültürün Dünyasında kitabıyla Richard Sennett'in Yeni Kapitalizmin Kültürü kitabının birlikte okunması, yaşadığımız dünyanın anlamlandırılmasına vesile olabilir. Her iki yazar da yeni bir kültürün geliştiğini ve klasik açıklamaların geçersizleştiğini ifade etmektedir.

Arslan'a göre ‘yeni politik kültür' bize fıkhı olmayan bir dindarlık yaşatmaktadır. Ancak Müslümanlar fıkıhsızlığın farkında değildir. Tarihte ilk defa bir zenginlik çeşidi (kapitalizm) geçmişte olmadığı ölçüde küresel düzeyde güce ulaşarak her türlü kutsal değeri satın alabilecek düzeye gelmiştir. Bu kültürün getirdiği yeni bir İslâm anlayışı, bir hayat tarzı ve bir zenginlik biçimi bulunmaktadır. Sadece zenginleri değil yoksulları da konformizmine (uysallığa) davet eden küreselleşme, insanlara diledikleri gibi hareket etme serbestisi sunmaktadır.

Bununla sadece maddi imkanların sağladığı hayat standardı teklif edilmemekte; erotizmi, pragmatizmin arkasında gizlenmiş ahlâk çürümesini, yoksulluğun içindeki haz arayışını meşrulaştıran zihin dünyası da inşa edilmektedir. Anlam kaybına uğradığımız için emperyalizmin hayat tarzı, damak zevki, emtiaları, eşyaları, tüketim nesneleri Müslümanlarca talep edilmektedir. Toplumların demokratik talepleriyle emperyalizmin satmak istediği hayat tarzı (pax capital) artık çatışmamaktadır. Bu, kolonisiz emperyalizm ya da öznesi soyutlanmış emperyalizmdir. (Arslan, 2017: 51-52).

Zengin de yoksul da bu yeni politik kültürün tiryakisidir. Müslüman dünya bu sürece bir yandan direnmekte, diğer yandan durumu içselleştirmektedir. Bu nedenle “Eğer, bu politik kültürün dünyası içinde kalarak problemlerimizi dile getirmeye çalışırsak, kaçınılmaz olarak bu politik kültür bizi dönüştüreceği için dile getirdiğimiz problemler de o politik kültürün dönüştürdüğü problemler olacaktır” (Arslan, 2017: 62-70).

Arslan'a göre Müslümanlar dünyanın küreselleşmeyle ifade edilen şeyin büyüsünü bozmak zorundadır. Müslümanların, bireysel haklar temelinde Müslümanca bir hayatı kurmasının mümkün olmadığını görmesi gerekmektedir.

Kurtuluşun ‘haklar' temelinde aranması, Müslümanların düştüğü en büyük yanılgıdır. Teknoloji yeni politik kültürün taşıyıcısı olarak ortaya çıktığından onun ürettiği kültürün etkisiyle devletin mahiyetinde de toplumun mahiyetinde de bir değişme görülmektedir.

‘Biz', “Sözleşme temelinde oluşmuş toplumsallığın insanları değiliz. Medine Vesikası, Hobbes, Rousseau, Locke gibi aydınların ileri sürdüğü anlamda sözleşme sayılamaz” (Arslan, 2017: 193, 215). Sözleşmeci kuramın ‘özgürlük' gibi görünen ama içinde tuzaklar taşıyan yapısı bulunmaktadır. Zira sözleşmeci kuram hümanist, sadece bireylerden oluşan atomize toplum kurmaktadır. Bu, İslâm'ın cemaatçi mantalitesiyle uyumsuzluğa sebep vermektedir. Ayrıca, sözleşmeci kuramda bireyin üzerindeki devlet, güvenlik ve refah ‘veren' şeklinde konumlanmakta, buyurgan ve tepeden bir iradeye dönüşmektedir (Arslan, 2017: 196-197).

Abdurrahman Arslan ‘yeni politik kültür' meselesini aşmak bağlamında bir alternatif sunmamakta, ancak bazı hareket hatlarının geliştirilebileceği hususunu işaret etmektedir.

Arslan'a göre 1) Toplumumuz artık, erken Cumhuriyet devrinde edildiği gibi homojen yapıda değildir; 2) Bizde devlet Batı'dan gelen etkilerle veya Batı'ya göre kendini belirlemiştir. Toplumdan gelen taleplere göre biçimlenmemiştir; 3) İki negatif mirasla karşı karşıyayız: Toplum inandığı dine ait farklılıkların toplumsallığını ortaya koyamadı; Batılı demokratik kültürden kaynaklanan farklılıkları da yaşayamadı; 4) Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devlet üç ideolojik zırhla inşa edildi: a) Bektaşilik, b) Nakşibendilik, c) Laiklik – pozitivizm. Yeni politik kültür, pozitivizmi çözmekte, yerine Müslümanlara faydası olmayan bir İslâm anlayışı getirmektedir; 5) Osmanlı iktidar alanı ‘örfî' hukukla düzenlenmiştir. Oysa toplumsal alanda dile getirilen talepler ‘fıkhî' alandadır. Bu iki alan arasındaki farklılığın anlaşılmaması devlet ve toplum arasındaki ilişkide problemlere (tek biçimciliğe), özgürlük kısıtlamasına yol açmaktadır.

Abdurrahman Arslan küresel politik kültür karşısında gelecek imgesiyle beslenmiş ütopyaların kurulmasını ve günümüzde bize gerçeklik diye sunulan şeylerin büyüsünün bozulmasını önerir.

İkinci olarak, bilinen tüm mücadele biçimlerini reddedecek şekilde Şeyh Ahmet Yasin'in “Herkes evinin bahçesine sebze eksin ve kümes hayvanları yetiştirsin” (Arslan, 2017: 80) önerisinin ciddiye alınmasını teklif eder. Üç dinamikle (fıkıh, ahlâkî bir adalet tasavvuru, zanaatçılık), kapitalist kültür aşılabilecektir.