07 Şubat 2017

Yeni Türkiye’nin böyle ‘Evet’lere ihtiyacı mı var?

Oldum olası şovları sevmedim.

Gösteri kıvamında, hele de birilerine nispet olsun diye ya da inat eder cinsten abartmalardan hazzetmedim.

Moda olan, herkes tarafından deyim yerindeyse bir çırpıda yayılıp, sıradanlaşan, kalite ve estetik duygusu yerlerde sürünen her şeyden uzak durmaya çabaladım.

Kendi zamanlarımın samimiyetten ve nitelikten uzak tantanalı, çalımlı, popülist bütün adetleri, anlayışları, akımları beni Allah'a şükür hiç cezbetmedi.

Bu nedenle itiraf edeyim Rıdvan Dilmen'in başlattığı söylenen ‘Güçlü bir Türkiye için ben de varım' kampanyasını ve kampanya aleyhinde ya da lehinde sürdürülen tartışmaları başından beri pek sevimli bulamadım.

Her ne kadar herkes bilip tanıdığı insanlara ‘sen de var mısın?' diye sorsa da bir fikri açıklama hususunda zorlayıcı bir tavrı sezinlemiş olmakta beni ayrıca rahatsız etti.

İnsanın özgür iradesiyle karar verme hakkına nispet yapar gibi ulu orta açıklamalar demokratik hayat anlayışından önce bizim geleneksel edep ve terbiye kültürüne de uymuyor çünkü.

Bakmayın siz sabah akşam bu türden tavırları haklı çıkarmak için kendini paralayan yazarlara ve televizyon moderatörlerine. Onların basbayağı şov kıvamına dönüşen kampanyadan bir de ‘linç' algısı çıkarmaları, kampanyaya rektörlerin, bürokratların katılması kadar sorunlu.

Anlamadığım bu ülkede bürokratik oligarşiden bahsederken o oligarşinin varlığını sürdürmesinde etkili olan arızalı tavırları pohpohlamanın ya da masum göstermenin günü kurtarmanın dışında bir işe yaramadığının anlaşılamaması.

Oysa hepimiz ezbere biliyoruz ki atanmışların seçilmişlerin ayağına çelme takabildiği her imkân seçilmişe yaranma hallerinin prim yapmalarından beslendi bizim ülkemizde.

Siyasetçiler ise devletin yaşaması için insanı yaşatması gereken bürokrasinin taraf olma konusunda kantarın topuzunu kaçırmasını mazur görmelerle buna destek oldu hep.

O sebepten her seçimde olması gerektiği gibi bu referandum öncesinde de atanmış kişilerin siyasi tercihini bir ‘yiğitlikmiş' edasıyla alenen paylaşması bürokrasisini hizaya getirmeye çalışan bir ülkenin kabul edeceği bir tavır olmamalıdır bence. Çünkü partili atanmış görüntülerini masumane ya da demokratik bir tavırmış gibi yorumlamak hem hesaplı tavırların yaygınlaşması üzerinden toplumsal dejenerasyonu artırabilir hem de klasik bürokratik anlayışın demokratik hayata etkisinin sürmesine sebep olabilir.

Anayasa değişikliğinin mimarı ve en büyük destekçisi konumunda olan AK Parti'nin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda (MKYK) bu konunun gündeme gelmesi ve tarafsız olması gereken üst düzey bürokratların kampanyaya katılmasının bizzat Başbakan Yıldırım tarafından ‘işgüzarlık ve konuyu medyaya malzeme yapmak' olarak değerlendirilmesi kuşkusuz yerindedir.

Başbakan'ın ünlü isimlerin dışında ayrımsız herkese hizmet etmekle mesul olan bürokratlar için ‘evet diyeceksen bu görüşü bu şekilde açıklayarak magazinleştirmenin ne anlamı var?' diye söylenmesi bürokratik oligarşiden şikâyet edenlerin net tavrı olmalıdır zaten.

Aksi hali Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sık sık dile getirdiği ve Başkanlık sisteminin istenmesinin en önemli nedenlerinden olan bürokratik oligarşinin aşılması konusunda kafalarının pek net olmadığına yorumlanabilir.

Öte yandan bu türden yoruma ve eleştiriye açık tavırları olağan göstermeye çalışanlara, ülkemize tarihinin en kara günlerinden birini yaşatan Fettullahçı Terör Örgütü'nün Partili Vali, Kaymakam, Tapu Müdürü, Üniversite Rektörü imajıyla ‘Hayır' kampanyasını güçlendirmek için böyle bir ‘Evet' kampanyasını kullanabilme ihtimalini de hatırlatmak gerekiyor.

Eğer Anayasa değişikliğinin ve Başkanlık sisteminin en iyi şekilde anlatılmasının önemli olduğu düşünülüyorsa…

Kısır çekişmelerle enerjilerinin yitirilmesi istenmiyorsa…

İhtiyacımız olan ‘bir ve beraber' olma halini provoke edecek her kutuplaşmanın zararlı olduğu kabul ediliyorsa memurları kolayca farklı şekilde yorumlanacak magazinsel çıkışlardan uzak tutmak gerekiyor.

Onbeş yıldır iktidarda olan halihazırdaki siyasi yapının yararı şaibeli popülist çıkışlarla bulunduğu yerlere gelmediği de net olarak hatırlatılmalıdır.

Bürokrasiden gelen taraflı olarak yorumlanacak tavırların bürokratik oligarşinin daha çok kalıcılaşmasına neden olduğu, bu kesimin her hâlükârda tarafsız kalmasının toplumsal huzur, birlik ve barış için hayati olduğu her fırsatta gösterilmelidir artık.

Yeni Türkiye'nin en önemli adımlarından biri güçlü iktidarlara yaranan değil, ülkesinin her insanını yaşatmaya çabalayan bürokratları ortaya çıkarmak  olmalıdır.