03 Temmuz 2017

Yesevî’den: Ümmet Olsan, Gariplere Uyar Ol

Hoca Ahmed Yesevî dini-milli şahsiyetimize, Müslüman Türk'ün gönlüne İslam'ı Türkçe nakşeden kişidir. Nurettin Topçu'nun tabiriyle, Horasandan Anadolu'nun mübarek toprağına kadar uzanan diyarlarda ilâhî aşkı dolduranlardan birisidir.” Onun milli kültürümüze çok bahsedilmeyen bir önemli katkısı, dini hükümleri nakleden bir kişi olmak ötesinde insanı, modernitenin bugün bizi içine sıkıştırdığı dar çerçevenin dışına taşıma imkânını sunmasıdır. Bu yolda Yesevî, bizi yabancılaştırarak kendimize mahkûm eden ve aynı zamanda konformize ederek toplumsal bir baskı içine sokan, hümanizm felsefesi içine hapseden modern kafesin içine tıkıştırıldığımız bu kaotik çıkmazda tefekkürümüze yol açarak bizi bir “isyan ahlakı” öznesi halinde anlayıp buna dair bir şahsiyeti hedefler. Yesevî içimizdeki ve dışımızdaki putları parçalar. Bu yaklaşımını örneğin hikmetlerindeki garip, yetim ve fakirleri gönül diliyle ortaya koyuşunda görmek mümkündür. Bu noktada burada psikolojik olarak bir kaçma ve yüz çevirme ile bununla birlikte bir kucaklaşma eylemi söz konusudur. Sosyolojik olarak burada iyilik ve “garip”ler kavramı ortaya konulurken, gönlü ham olanlardan kaçış söz konusudur. Gönlü okşanacak gariplerle kucaklaşılırken gönlü kırık olmayanlardan kaçılır. Birey olarak bizi kendimize mahkûm eden hususlardan kaçılırken toplumsal olarak da bizi kuşatan toplumsal prangalardan kurtulmak hedeflenir. Burada dünyevi olarak şahsiyetin inşa olduğu değer üzerinden olgunlaşma söz konusudur. Resulun örnekliği ve ümmet olmanın gerçekliği burada dini/siyasi bir intisap ötesinde bir değer eylemine bağlanmıştır. Toplumdaki birey orada garip, yetim ve fakir üzerinden başka bir bilinç ve idrak alanına geçecektir. Hem dünyevi bir iyilik hem de ötesine dair bir olgunlaşmanın eşiğine ayak basıştır bu. Kendi yarasını öteki üzerinden tedavi ettiren enfes bir yaklaşımdır bu. Ötekine acıyan kokoş bir hayırseverlik gösterisinin ötesinde, ötekine vesile olduğu menziller nedeniyle medyun-ı şükran kalınan bir erdem halidir bu.       

Gariple olmak, Gönül olmak, Gardaş olmak.

Garip, yetim, fakirlerin gönlünü okşayıp Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.

Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu Gariplerin izini arayıp indim ben işte.

Ümmet olsan, gariplere uyar ol

Garip, fakir, yetimleri sevindiresin; Parçalayıp aziz canını eyle kurban; 

Hoca Ahmed Yesevî'nin garip olmaktan anladığı garibe yoldaş olarak birey ve toplum olarak olgunluk vesile olduğu kadar dini bir obje olarak bireyin Resul örneği ile hicretin garip kıldığı şahsın bu gariplik hicranı ile olgunlaşıp Hakka yaklaştığı anlatılır. Halka yaklaşmanın yöntemi olarak gariplere yoldaş olmak bir yol iken garip olarak yolda olmak da meznillerden geçirerek Yaradan yakınlaştıran bir sebeptir. Burada dünyaya tapan soysuzlardan yüzü çevirmek olarak ifade edilen sekülerleşmeye karşı olunarak gönlünü gariplerle garipleştirerek derya olup taşmak istenir. Nihayet burada garip, fakir ve yetimi sorandan yaratanın razılığından söz edilir. Modern dünyanın bencil, kibirli ve kurnazlaştırdığı ruhlara bir kapı açılmaktadır. Burada istenen fakir, yetim sevindirme şovlarının ötesinde yakınlaşma ve yüz çevirme eylemi içerisinde insan olmak söz konusudur. Bireysel ve toplumsal nefsi emarelerden kurtulmak demek olan isyan ahlakı da bu yolla amacına ulaşacaktır.

Garip olmak, Gurbette olmak, Gaip olmak

Medine'ye Rasul varıp oldu garip Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili Cefa çekip Yaradan'a oldu yakın Garip olup menzillerden geçtim ben işte.

Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla Mustafa gibi ili gezip yetim ara Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.

Yesevî lisanı hakikat ve hikmet dilidir. Maun suresindeki, "Dini yalanlayanı gördün mü?" "İşte o, yetimi iter kakar." "Yoksulu doyurmaya da teşvik etmez" uyarılarını hatırlayınca insan Yesevî'nin hikmetlerin başındaki bu sözleriyle nereden beslenip nereye ulaşmak istediği anlaşılabilir. Nurettin Topçu'nun ifadesiyle Yesevî kitabı kalp ile okyanlardandır. Kalp ile okunmayan Kurʼânʼdan kim ne anladı? Kurʼânʼda sonsuzluğu dolduran kalbi bulamayan, Büyük Kitâbʼı hiç anlamamıştır. Cenneti fânî isteklerden sıyrılmış saf kalpte aramayıp da bâzı beden hareketlerinin karşılığı olarak satın almaya hazırlananlar, gâfil tüccarlara benzerler. Onlar kalpteki cennet neşvesini hiçbir zaman tatmayacaklardır. Taassup sahipleri gibi, bütün ömrünü kalbinden habersiz geçiren hüner ve zekâ adamları yok mu? İşte onlar, kanları donmuş, kaskatı kesilmiş ölü ruhlardır. Kalbin keşifleri, aklın buluşları gibi sınırlı değildir. Onun nâ-mütenâhî dereceleri vardır. Kalp adamını bodur akıl sahipleriyle yan yana koyan gibi bir ahmak olur mu? Her şeyden şüphe edilir, kalpten şüphe edilmez. Her şeyi kırmak câiz olur, kalp kırmak cinayettir. Fetihlerin en güzeli kalplerin fethidir…”

 

Yesevî yolu kendi hakikat çerçevesi içinde insana yolunu gösteren, yola koyan ve her dem yolda olmasını isteyen bir aşk durağıdır. Tefekkürsüz zihinlerimiz için kutsanan ruhsuz bir türbe ve heykel olmaktan çıkıp kültürümüzdeki hikmete uygun olarak susayan ruhlara abı hayat bahşeden bir kalp ve aşk çeşmesi olmalıdır. Erenler kuru övgülerden ziyade yakınlaşma ve kucaklaşma ile yüz çevirip kaçan kalp adamı gariplerin idrak dünyasında yaşıyorlar. İnsan olmaktan kaynaklanan mütemadi meseleler ile modernizmin bizi kuşattığı zifiri sıkıntılar ancak kalbin yolunda tefekkür ile idrake ermek ile aşılabilecektir. Erenler kavlince gariplere uyar olmak önemlidir; maddenin gariplerine yoldaşlık manada garip eyleyerek Hakka vasıl edebilir. Gönlü kırık olmayan ve dünyaya tapanlardan ise kaçmak Hakka varan bu yolda erenler kavlince beklenendir. Kendi nefsimizin yabancılaştırıcı tesirlerinden hicret etmek, toplumun dekadans etkilerinden hicret ve bu yolda sıkıntı çekip menziller aşmak Yaradan'a yakınlaşmanın, isyan ahlakı zeminindeki aşamaları gibidir.  

 

Yesevî kavlince bitirelim, “Garip, fakir, yetimleri her kim sorar, Râzı olur o kulundan Allah.”

Not: Küçük Mehmet Akif hoş geldin, annene, babana ve hepimize uğur ve bereket getirdin inşallah.