04 Kasım 2020

Yeşil yahut Olmayana Sevgi

İnsan merkezli bir kültürün çocukları insansız bir medeniyete koşuyorken adeta açık hava müzesi haline getirdikleri ata yurtlarında artık na-seza, yakışıksız ve layıksız miras yediler gibi oldular.  Mazinin şekilleri ve yapısı içine giren modern kurnazlıkları hayat, kültür ve medeniyet diye diye yarım ekmek arası kakalayan zamanelikler, ruhunu ve tarzını kendi kendine yok eden bir öz vampire dönüştü. Medeniyeti gösteren o eski yapılar arasında müntesibi ve mirasçısı olduğunu iddia eden yabancılarda ne o eski seslerden ne de o kadim hikmetten eser kalmadı. Harabzara dönmüş vatanlarında müzecilikle maişet temin eden güruh ne anın duygusunda ne mazinin hatırasında yaşayamadığı bir araftan kendisine gülen âleme ben var ya ben heeyyt be cakasıyla sırıtıyor. Bildiğiniz turist eğlendiricisi oldular; işin daha acayibi turistler artık ülkelerini de yönetiyor.

Tasavvurlarını yitirmiş, imanı paçavra ve ameli başka yerlerden devşirilmiş bu kiç kültür milletinin insanları kostümler giymiş tiyatrocular gibi olmadıkları şeyin davasının temsilinde ömür geçirirken gerçeği söyleyen ufak bir ses ve harekete dahi tahammülsüzler… Anlayacağınız mağarayı çok sevdiler.

Bu zevata derseniz ki yahu cemiyet bir canlı hayatiyettir; iddiacısı olduğunuz her şeyin menbaı budur, tükettiğiniz insanlık ve insanlar öldükçe geleceksizleşiyoruz. Size tepeden bakarak bir varoşlu fiyakası ile asude bir sesle, arabesk bir hicaz sallayarak ne dediğini anlamadıkları ama ezberledikleri şiirleri okuyarak sizi papağan kültürüne davet ederler. Nazariye havzalarımız yok oldu, referanslarımız kendimizden değil bunu sağlayacak birikim, muhakeme ve hâsıla nasıl olacak; medeniyet dediğiniz bir makyaj değil esastır falan demeye yeltendiğinizde derhal rafızi saflarında Nesimileştirilirsiniz. Kurgularınız, derme çatma eklektik fikirlerinizle bütünlük ve mantık oluşmaz, nizam kurulmaz falan demeye zaten yaklaşmayın bile.

Yolda yürürken bile bir usul vardır. Yöntemsiz, metotsuz nereye varılır. El aklıyla mazide ne olmuş ki yarın olsun falan dediğinizde taşeronlar üşüşür başınıza. Tercümeleri kafanıza fırlatıp, çarmıha gererler. Bu medeniyet ve kültür hep yol yordamla kuruldu. Buna dair kendinden kaynaklı referanslar, sorular ve cevaplarla aleme, insana ve hayata bakmayanın hali nice demeye kalkmayın nâkiller ordusu hemen size pençe atarlar. Hallac misali deriniz yüzülür. Cahilliğin sesini hakikat diye sevmiş yığınlar için öz varlığının refahı/çıkarı dışında bir gerçeklik kalmadığından bu yöntem çağrınız boş bir martaval olarak semada yok olur gider. Kalp zaten çoktan zamanın kayalıklarına dönmüştür.  

Özgün teorileriniz yok, buna dair bir derdiniz davanız yok anladık papağan kültürünün taşeronları fark ettik, yol yordam gibi yöntemli bir nizama dair tasavvur ve düşünceniz, hayaliniz, gayretiniz, gayeniz de yok bunu da gördük tercüme nâkilleri. Tercüme medeniyet kuran bir unsur iken elinizde papağanlık vesikasına dönüşmüş. Tabi bunların yaşandığı o yerde eleştiri, tenkid, temyiz ve tefrik dediğiniz anda Marstan gelmiş bir uzaylı olarak izole edilip, karanlığa terk edilmeniz ise kaçınılmazdır. Varlığa eleştiri gözü ile bakmak her şeye nobranca itiraz etmek, nadanca yumruk sallamak değil bilakis tozların altındaki gerçeği bulmak adına şekillerin içindeki mahiyeti, tohumu yeniden tarlaya atmak derdi benzeri tespitlerin karşılığı yuhalanmak, işgüzar muamelesi görmek ötesi bir mukabelesi olmayacaktır. En yakınınızdan çekiştirilmeye başlarsınız. Sallabaşı aş'de göreve başla sen misin enayisi bu âlemin, pasif iyi ol cayırtıları kopuverir.

Âleme akıl danelik sana mı kaldı? Estağfurullah! Bizimkisi olmayana sevgi işte. Betonlar arasında kalan AVM insanı olarak yeşilin de bir renk olduğunu kendi kendine düşünmekten öte bir şey değildir. Bütün bu teori, yöntem ve eleştiri gürültümüz arasında Sosyal Bilimler, Edebiyat Fakülteleri filan gibi boyumuzu aşan laflar ise dilimize haram kılınalı çok olduğundan kendi kendimize konuşmaktan öte bir şey yapmıyoruz. İsmet Özel demiş ya bir şiirinde Sana durlanmış kelimeler getireceğim. Pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler. Kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir. Seni çünkü dik tutacak bilirim. Kabzenin, çekicin ve divitin Tutulduğu yerden parlayan şiir…

Muğlak kaldıysak yahut sürçü lisan ettiysek affola… Yeşili anlatmaya çalıştım sanki ama kendime, sevgimin aynasından gözlerime ışık gelirse bir gün akacak sularım gümrah ve avazım hakikat alazından… Medeniyet mi o da ne? Miminiz düşmüş buyurunuz!

Vesselam