30 Ocak 2018

Yetiştirilmiş insan

Birlik Vakfı İstanbul Şubesi tarafından cumartesi günleri bir birinden değerli konukların katıldığı konferanslar düzenleniyor. Bu sohbet programlarında çok önemli konular ele alınıyor. Geçtiğimiz hafta konuk Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya hoca idi. Karakaya hoca “Eğitim Süreçleri Ve Yetişmiş İnsan Problemi” konulu harika bir konuşma yaptı.

MTTB salonunda gerçekleştirilen konferansta Prof. Dr. Karakaya, nitelik veren eğitimin nasıl yapılması gerektiği, eğitim süreçleri, nitelikli insanın özellikleri, hedefleri,  insan yetiştirmedeki imkân veya zorlukların neler olduğunu detaylı bir şekilde dinleyicilerine anlattı.

Yetiştirilmiş insan kimdir?

 “Yetişmiş insan meselesine ‘Yetişmiş insan kimdir?' sorusunu sorarak başlamak yerinde olacaktır.

Yetişmiş insan; yeteneği, ilgisi ve istekleri doğrultusunda iyi eğitim almış bireyler demektir.  İyi eğitim almış insan gücüne de “nitelikli insan gücü” denilmektedir. Bu genel kabulden özele doğru gidildiğinde “Nitelik veren eğitim nasıl yapılır?” sorusuna cevap aramalıyız. Öncelikli olarak bu eğitime muhatap olan insanın yaradılış niteliğine uygun olarak irdelenmesi yerinde olacaktır.

İnsan, ruh ve bedenden teşekkül etmiş bir varlıktır. Bu varlığı beşer olma özelliğinden insan olma özelliğine yükselten şey, onun ruhunun ve aklının doğru bilgiyle donatılmasıyla mümkündür. İnsanın ruhunu ve aklını besleyen bilgi kaynağını iki grupta inceleyebiliriz. Birinci grup bilgi kaynağı; evrenin ilişkilerinin incelendiği matematik ve fen-teknoloji yoluyla üretilen bilgidir, evrenseldir ve tüm milletlerin gayretleri kadar onların kullanımına açıktır. İkinci grup bilgi kaynağı; toplumların sosyal hayatlarını inşa eden, onların inanç, ahlak, kültür, örf ve ananelerinden oluşan bilgi kaynağıdır. Bilginin insanda davranış değişikliği oluşturması onun anlamlılığına bağlı olduğundan; bu iki bilgi kaynağının uyumlu olmasıyla yetişmiş insan beklentimiz gerçekleşmiş olacaktır. Bu sebepten dolayı eğitim sistemimizi bu ikili tasnife tabi tutarak yeniden yorumlamamız gerekmektedir.”

Yetişmiş İnsan Eksikliği Varsa Eğitim Sisteminde Bir Sorun Var Demektir

Yetişmiş insan mevzusunun öznesi “eğitilen”, nesnesi ise “eğiten” dir. Buraya kadar yetişmiş insanın oluşmasında temel güzergâh belirlenmiş oldu. Şimdi daha reel bir bakışla meseleyi soyut yorumlardan somut gerçeklere yani ülkemiz eğitim sistemine uygulamamız gerekmektedir. Çünkü yetişmiş insan problemi yaşanıyorsa mantıksal olarak bu eğitim sisteminin bir yerinde var olan bir yanlışın sonucu olduğunu gösterir. Bu mantıksal sonuçlar altında eğitim sistemimizin tartışılması kaçınılmaz bir gerçektir.

Tümden gelim metoduyla tespit edilen bu problemi şimdi tüme varım metoduyla yorumlayarak sistemdeki hatanın yerini bulmaya çalışalım.

Çocuklarımızı Sadece Sınav Başarılarıyla Değerlendirmeyelim

Bu noktada sorgulanacak ilk şey değişim noktası anlamlı bilgi olan insanımızın bugün almış olduğu bilginin anlamlı olup olmadığıdır. Bu sorunun cevabı sosyal hayat gerçeğimizden hareketle ortaya çıkarılabilir. Bugün çocuklarımızı okullara gönderirken onlardan beklentilerimizi sorgulayarak sorunu görebiliriz. Çocuklarımızın sınav başarısıyla yetinen bir toplum olarak onların yetişmiş insan olmaları için aynı hassasiyet ve duyarlılığı taşımadığımız görülecektir. Çünkü yetişmiş ve eğitimli insandan beklentimiz sadece teknik düşünceyle teknoloji üretmeye odaklanmış insan değil aynı zaman da yaşadıkları sosyal hayatın inanç, ahlak, kültür ve örflerini anlayarak yaşadıkları toplumlara uygulayabilen ve millet olma bilincini koruyabilmeleridir. Bununlar birlikte yaşadıkları topluma fayda verirken aynı zaman da eğitim süreçlerinin sınavlarında da başarılı olan gençleri yetiştirmek temel amaç olmalıdır. Günümüz eğitim sistemi içerisinde bu soruların cevapları bize göstermektedir ki millet olarak sınav başarılarıyla yetinen bir toplum olarak davranmaktayız. Bunun en güzel örneği;  bugün değişmiş olan liselere geçiş sınavları ve üniversiteye geçiş sınavlarını tartıştığımız kadar yetişmiş insan süreçlerindeki kayıpları henüz bu düzeyde kaygıyla tartışmıyor olmamızdır. Dolayısıyla soruların cevapları ülkemizde eğitimin felsefesinde bir hatanın olduğunu göstermektedir. Eğitim sadece öğretim metoduyla mekanik bir sistem olarak uygulandığından ruh ve bedene sahip insanların ulvi düşüncelerini tetikleyen bir güç olmayı başaramamaktadır.

Hiçbir Gencimizi Sistemin Dışına Atamayız

Eğitimin temel amacı; toplumun her kesimine faydalı insan yetiştirmektir. Bizim eğitim sistem sistemimiz ise motivasyonunu sınav başarılarından alan günümüz gençlerinin içerisinde, sınava girmek istemeyen bir kısım gençlerimizi sistemin dışına atmaktadır. Oysaki sosyal hayat bir bütündür, hiçbir gencimizi sistemin dışına atamayız. Planlanmış eğitim sisteminde temel amaç; toplumun en altında bulunan dezavantajlı grupları sosyal hayata kazandırmak olmalıdır. Böylece eğitilmiş insan potansiyeline erişilmiş ve insan kaynağı etkin ve etkili bir şekilde kullanılmış olacaktır.  Bu aşamadan sonra yetişmiş insan kaynağına etki eden etkenleri ve onların çözümlerini içeren durumları aşağıdaki gibi sıralayacağız.

Ülkemizde Yetişmiş insan Probleminin Kaynağı Nelerdir?

Kültürü oluşturan bilgi kaynağının pozitivist olması,

Teknolojiyi ilerletecek bilgi kaynağının taklit ve hedefsiz olması,

Bilgi aktarıcı kaynaklar olan bir kısım üniversite hocalarımızın ve öğretmenlerimizin geçmiş eğitim süreçlerinden gelen eksiklikleri gidermek için henüz bir planın olmaması,

Bugün yüz yüze olduğumuz eğitim problemlerinin yarın yetişmiş insan eksiği olarak karşımıza çıkacağını fark edemeyip, yetişmiş insan ihtiyacını tam olarak algılayamamış olmamız,

Eğitimin basamaklarının her bir kademesinde yapılan hatalara karşı tavır koymayarak hataların devamına göz yumuyor olmamız, yetişmiş ve eğitilmiş olmanın temel şartı olan çalışarak bedel ödeme alışkanlığını eğitim aktivitelerimizin temel şartı saymıyor oluşumuz.

Yukarıdaki problemlere muhtemel çözümleri önererek sonlandıralım;

Kültür oluşturan bilgi kaynağının millileştirilerek tarihi bağlarla desteklenen ve ortak bir bilinç oluşturacak kimliğe kavuşturulması gerekmektedir.

Teknolojiyi oluşturan fen ve matematik bilgisinin evreni anlamaya yarayan bir araç olduğunu algılatacak şekilde bir müfredat, eğitim programlarına eklenmelidir.

Eğitici kaynaklarımızın var olan eksiklikleri tespit edilerek “eğitici eğitimleri” yle bu eksiklerin tamamlanması sağlanmalıdır.

Eğitimin toplumda algılanma şeklini değiştirip, eğitimi bir prosedür süreci olmaktan çıkararak eğitimli insanın önemini hissettiren bir toplumsal algıya ulaşmamız gerekmektedir.

Görev tanımları içerisinde herkesin çalışarak hayatı kazanması gerektiği noktasında yeni bir anlayış geliştirecek iradeyi oluşturmak için toplumun her kesimi sürece katılmalıdır. Enflasyondan kurtulmuş bir eğitimin gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Diyerek konuşmasını tamamladı.

ZARİFOĞLU'NUN “YAŞAMAK” ESERİ TİYATRO SAHNESİNE TAŞINIYOR

Modern Türk şiirinin usta isimlerinden, “Yedi Güzel Adam” kitabının yazarı şair Ahmet Cahit Zarifoğlu'nun “Yaşamak” eseri tiyatroya uyarlandı.

Yapımcılığını Çetele Kültür Sanat'ın üstlendiği ve Ferah Tiyatro tarafından sahneye taşınacak “Yaşamak” oyununda, şair Zarifoğlu'nun şiirleri, dostlukları, iç hesaplaşmaları ve edebiyata bakışı konu ediliyor.

Zarifoğlu'nun ailesinin izniyle sahneye taşınacak olan oyunun dekoru, kostümleri ve müzikleri özel isimler tarafından hazırlanıyor.

Provaları başlayan oyun, mart ayında tiyatro severlerle buluşacak.

İLAÇ OYUNLARI

Sosyal medya da gezinirken sağlık sektörünü çok iyi bilen bir doktorun ibretlik yazısına denk geldim. Okuyunca kendi kendime “Vaay işe bak” demişim. Şimdi o yazıyı sizler için aynen aktarıyorum:

"Anladım ki dünyadaki en kirli iki sektör sırasıyla, Silah sanayi ve ilaç sanayi. Eskiden normal tansiyon yaşının önüne 1 sayısı koyup sağdan ikinci basamağa bir virgül idi, yani yaşınız 57 ise 15,7 sistolik basınç (yani büyük tansiyon) sizin için normaldi. Bu eski babacan, tebabet psikolojisini insan ağırlıklı götüren hekimleri zamanıydı. Sonra tansiyon "13/8 normaldir" sınırına çekildi, 14/9 üstü ise ilaçla kontrol edilmesi gereken yüksek tansiyondu. Bugün ABD tansiyon üstü sınırını 12/7 ye çekti, oldu mu sana yüz milyonlarca tansiyon hastası.
Gelelim total kolesterole, en eski sınır 210-220 idi. Bu sınır 200'e, sonra da 180'e çekildi. Oldu mu sana yüz milyonlarca kolesterol hastası daha. Bakalım bir de şekere (diabet), eski açlık kan şekeri 110-120 sınırında ise ilaç yazılmazdı, bu da çekildi mi 100'e, al sana yüz milyonlarca şeker hastası daha. 
Şimdi bu tansiyon, şeker ve kolesterol ilaçları ömrünüzün kalanında kullanmanız gereken ilaçlardır. Kullandım geçti ilaçlar değil yani. Kutu fiyatları alınabilir gibi görünse de, fark etmeden yılda düzinelerle kutu edebiliyor. Bu miktarları sürekli kullanan milyarlarca insan sayısıyla çarptığınızda yüz milyarlarca dolarlık, belki trilyon dolarlık bir satış hacmi.
Etik açıdan dünya ve insanlık adına zerre kadar kaygısı olmayan bir ultra yüksek eğitimli elit monarkın elinde oyuncak olundu. Kendileri bu ilaçların hiç birine dilini bile sürmez, son derece konforlu villalarında dünyanın dört bir yanından ithal edilmiş en doğal yiyeceklerle beslenir, bahçelerindeki, ya da devasa malikanelerinin kapalı havuzlarında yüzer, ata biner, en oksijeni bol ormanların içinde oturur ve ne tansiyonları, ne şekerleri, ne koleterolleri yükselmez ortalama 85-95 yaş aralığında da ömür yaşarlar." 

KÜLTÜR MERKEZİ GİBİ OKUL: İBRAHİM TURHAN MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

Esenler İbrahim Turhan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi okulda ünlü isimlerle öğrencileri bira araya getiriyor. 
Ünlü fotoğraf sanatçısı Coşkun Aydın Grafik ve Fotoğraf ve Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri alanları öğrencilerimizle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Öğrencilerimizle deneyimlerini paylaşan sanatçı ´Fotoğrafı ne ile çektiğiniz değil, neyi ve ne amaçla çektiğiniz önemlidir.´ dedi. 

Fotoğraf sanatçısı Coşkun Aydın, aynı zamanda Gönüllüler” yardım kuruluşunun da gönüllü fotoğrafcısı. Coşkun hoca öğrencilerle sohbetinde  derneğin Nijer'de yaptığı çalışmalardan da bahsetti. Coşkun Aydın'ın ağırlıklı olarak Nijer'den oluşan fotoğraf sergisi okulda bir hafta ziyarete açık kaldı.

Programdan sonra okul müdürü Selahattin Dal, Coşkun Aydın'a güzel bir tablo hediye etti.

BİR FIKRA

“ AMİİİN EVLATLARIM”

Üç Amerikan askeri Iraklı bir amcanın bakkalına alış veriş yapmak için girerler. O esnada “Kahrolsun Amerika” diye bir ses duyarlar.

Etrafa bakınırlar,  anlarlar ki ses bir papağandan geliyor. Bunun üzerine bakkala “Bu papağanı ya buradan yok et ya da terbiye et, yarın geldiğimizde bu şekilde konuştuğunu duyarsak seni mahvederiz” diye tehdit ederler.

Askerler bakkaldan çıktıktan sonra bakkal kara kara düşünmeye başlar. Çünkü papağanını çok sevmektedir. O esnada camii imamlarının papağanı aklına gelir. Hemen imam efendiye koşar durumu anlatır ve “Hocam mahsuru yaksa papağanları değişelim” der. Hoca da kabul eder.

Ertesi gün İşgalci Amerikan askerleri gelir ve papağanı görürler. “Biz sana bunu yok edeceksin demedik mi” diye sert çıkarlar. Bakkal o artık “O lafı demiyor” diye cevap verse de inanmazlar.

Askerlerden biri “Ben şimdi anlarım durumu diyerek “ Kahrolsun Amera” diye bağırır. Papağandan ses çıkmayınca bu sefer koro halinde birkaç kez daha tekrarlarlar.

Bu sefer papağanda bir hareketlenme olur ve şu cümleler duyulur:

“Amiiin evlatlarım”