Yönetimde başarı
Yönetimde başarılı olmak için yöneticilerin seçimle başa gelmeleri yetmez; aynı zamanda yaptıkları işlerin adalete, insan haklarına, sosyal adalete, eşitliğe, özgürlüğe, hukuka uygun olması da gerekir. İlk devlet başkanı olan Allah’ın Resulü (SAV) ve ondan sonraki İslam devlet başkanlarının ilk dördü, dönemin koşulları ve yöntemleri doğrultusunda, toplumun çoğunluğunca kabul edilmesi biçiminde (Biat) başa geçmişler ve yukarıda sayılan özelliklere uygun mutlu ve huzurlu bir yönetim ortaya koymuşlardır. Ancak bu parlak dönemden sonra Şam valisi Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, bu kuralları hiçe sayarak önce kendisini, daha sonra ise oğlu Yezit’i diğer adıyla Yezit el Humur’u (İçkici Yezit) halife olarak atadı. Böylece seçilmiş devlet başkanlığı yani halifelik, saltanata yani güç kullanarak başa gelme biçimine evrildi.
Müslümanlar, “.... ve sizden olan emir sahiplerine de itaat
edin!..... (Nisa:59)ayetinde geçen “sizden
olan yöneticiler” kavramının çerçevesini iyice düşünmeden yanlış
yorumlayarak işin kolayına kaçtıkları için Muaviye ile oğlu Yezit’i “sizden
olan yöneticiler” yani buyruklarına yüzde yüz uyulması gerekenler olarak
kabul edip boyun eğdiler... Gece ve
gündüz sarhoş gezen, Hz. Hüseyin’in katili, Mekke ve Medine’yi yakıp
yıkan, suçsuz, inanan kardeşlerimizi şehit eden bu adamın bizden olması mümkün
müdür? Eğer Yezit bizdense; o zaman biz kimdeniz?
Bizden
olmak demek: Şairin, ”Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,/Gelir
adl-i ilahi sorar Ömer’den onu!” (Mehmet Akif Ersoy) biçiminde dile
getirdiği gibi Hz. Ömer olmaktır.
Hz.
Ömer (R.A), arkadaşı Hz.
Sa’d ibni Ebi Vakkas’la (R.A) İran’a ticarete gittiklerinde eşyalarını
bıraktıkları yerde bulamazlar. Hükümdar Nüşirevan-ı Adil oğlunun bu işi
yaptığını öğrenir ve eşyalarını geri verir. Hz. Ömer (R.A) ve arkadaşı sabahleyin çıkışta bir insanın ikiye
bölünmüş vücudunun her bir parçasının şehrin giriş kapısının iki yanına asılı
olduğunu görürler. Bu parçalanmış vücudun Nuşirevan-ı Adil’in oğluna ait
olduğunu ve babasının onu
cezalandırdığını öğrenirler. Mısır Valisi Hz. Sa’d ibni Ebi Vakkas (R.A), bir Yahudinin arsasında cami
yapmak ister. Yahudi, bunu istemez. Karısı, ”Halife’ye git şikayet et!” der.
Yahudi, önce önemsemez, ısrarlara dayanamayıp sonunda yorucu ve uzun bir
yolculuktan sonra Medine’ye varır. Devlet başkanının nerede olduğunu sorar.
Oradakiler: ”İşte şu ileride gördüğün devesini ilaçlayan kişidir.” derler.
Yahudi, ümitsizce: ”Ben dememiş miydim ki gitmeyeyim, işte haklı olduğum ortaya
çıktı. Devlet başkanı, son derce gösterişli, şa’şalı bir sarayda oturup
etrafında vezirleri, hizmetçileri, yelpaze yapanları olmalıydı. Bu nasıl devlet
başkanıdır ki kimsesi olmadığı için devesini kendisi ilaçlıyor!” der içinden.
Sonunda çaresiz devlet başkanına derdini anlatır. Hz. Ömer (R.A) hemen yerden bir kemik parçası alır ve
üzerine bir şeyler yazıp: ”Bunu götür, valiye ver, o sana yardımcı olur.” der.
Yahudi, eve gelip kemiği bir yere atar ve valinin yanına gitmez. Karısı ona:
”Herif, sen bu kadar yol gittin, eziyet çektin, valinin yanına gitmek iki
adımdır. Git de yapmazsa yapmasın; o zaman biz de başımızın çaresine bakarız.”
der. Yahudi, karısının ısrarıyla valiye gider ve kemiği kemiği verir. Vali
kemiğin üzerindeki yazıyı okur okumaz, oturduğu koltuktan ayağa kalkar ve tir
tir titremeye başlar. Yüzü sapsarı kesilir, hemen görevlileri çağırtır ve:
”Derhal adamın arsasını geri verin, cami yapmaktan vaz geçtim!” der. Adam, öyle
etkilenir ki: ”Ben arsamı almaktan vaz geçtim, arsam da bu adalete feda
olsun, ben de Müslümanım bundan böyle. Acaba kemiğin üzerine ne yazmıştı Hz.
Ömer? sorusunu sorduğunuzu buradan duyar gibiyim. Şunu yazmıştı: ”Biz
Nuşirevan’dan daha adiliz!”
Bunları
anlatmamdaki amacım; üzeri kabuk bağlamış eski yaraları kaşıyıp yeniden
kanatmak; böylece ortalığı karıştırmak değildir. Ancak M. Akif’in de uyardığı
gibi ders alınması için anlatıyorum bunları elbette... Üstat, bizi şöyle
uyarıyor:
“Geçmişten adam
hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin
senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
«Târîh»i
«tekerrür» diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret
alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Çağımızda
artık saltanattan söz etmek olası değil elbette; ancak yöneticilerin dikkat
etmesi gereken şu ki seçilmelerine ve uzmanlara danışmalarına rağmen işin
uzmanı olmayanları ya da kötü niyetli koyun postuna bürünmüş çıkarcı
kurtları yetkilendirirlerse başarısız olurlar. Bu başarısızlıkların da
faturası yöneticilere kesilir. Günümüz deyimiyle bürokratların
beceriksizliği ya da çıkar düşkünlüğü yüzünden bütün bir yönetim başarısız
kabul edilir.