12 Eylül 2015

Yürü be Bahçeli; kim tutar seni!

Demokratik fonksiyonu askıya alıp Osmanlı'nın çöküşünü hazırlayan yürüyüşleri canlandırır, bize de sizin için; “vatansever kamuflajlı isyancı Yeniçeriler” deme hakkı doğar.

HDP'nin, terörle mücadelede, PKK'lı teröristlerin görüldüğü yerde etkisiz hale getirilmesi üzerine, güvenlik kuvvetlerini “Saray'ın polisi ve ordusu” diye tanımlaması tesadüf değildi.

Bu partinin Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Saray'ın ordusu yenilecek kazanan halk olacak” dedikten birkaç saat sonra Dağlıca'da 16 yiğidimizi şehit verdiğimiz kalleş saldırı oldu.

Demirtaş'ın bu sözlerinde sarfettiği “halktan” kastının, teröristler olduğunu uzun uzadıya anlatmama gerek yok.

Aynı Demirtaş ve HDP, hemen her fırsatta “Saray'ı yeneceğiz” sloganları ile kitleleri Cumhurbaşkanı'na ve Devletin en tepe makamına karşı tahrik etmekten geri durmadı.

Saray takıntısı olan sadece bölücü terör örgütünün siyasi uzantısı HDP değildi tabii ki!

Bir başka örgütün, DHKP-C'nin siyasi uzantısı olmakla itham edilen CHP'de kafasını Cumhurbaşkanlığındaki klozetlere gömme derecsinde Sarayfobik bir akıl tutulmasının içindeydi.

Mesela, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidar olmaları durumunda “Saray'ı ODTÜ'ye vereceklerini” alenen deklare etmişti.

Kemal Bey, ‘Saray'ın klozetlerinin altından yapıldığı' gibi bir “üfürme” haberi siyaset malzemesine dönüştürdüğünde, sbadece kafasının değil gövdesinin de o klozetlere batacağını tehayyül bile edememişti. CHP'nin siyaseti o gün klozete gömüldü.

Son Sarayfobik atak geçiren de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.

70-80 yaşındaki dedelere elini öptürmeyi “Türk töresi” diye açıklayan Bahçeli ve MHP'liler, Türk Töresi'nde Devlet Otağı'nın kutsallığından habersiz olabilir mi?

Elbette olmaları mümkün değil. Hele mirasını semire semire yedikleri MHP'nin kurucusu merhum Alparslan Türkeş'in, “Gövdemi çiğnetir, devleti sokağa teslim ettirmem” anlayışından bihaber değiller tabii ki.

Bütün buna rağmen Bahçeli'nin “Saray'a yürüme” tehdidinin altında yatan şey, belli ki ülkeye ve millete dair taşınan kaygılar değil.

Böyle bir kaygısı olanın adresi sandık olur zaten. Planını projesini ortaya koyar, anlatır. Millet de tercihini yapar.

Ama bu demokratik fonksiyonu askıya alıp Osmanlı'nın çöküşünü hazırlayan yürüyüşleri canlandırırsanız, bize de sizin için; “vatansever kamuflajlı isyancı Yeniçeriler” deme hakkı doğar.

Ya da; 30 Eylül 1895 Bab-ı Ali yürüyüşünün günümüz versiyonu olarak nitelendirmekte, sizler için İttihat ve Terakki artıkları demekte zerre beis görmeyiz. Çünkü bugün yaşananlarla Cumhurbaşkanlığına yönelik saldırılardaki hedef moda mod aynı.

1895 Bab-ı Ali yürüyüşünde, İttihat ve Terakkiciler, Abdülhamid Han yönetimine karşı Ermenilerle birlik olmuşlardı. Tıpkı bugünkü gibi, provokatif çağrılarla, “neye mal olursa olsun Abdülhamid Han'ı indirmeye” karar vermişlerdi. Batının emir ve talimatlarını yerine getirirken, süslü de bir gerekçe bulmuşlardı: yönetimin basiretsizliği ve devlet idaresinin yetersizliği...

Benzer gerekçelerle “Saray yürüyüşü” tehdidi savuran Bahçeli'nin öne sürdüğü gerekçeler bundan farklı mı peki? Hayır ve hatta neredeyse aynı.

Birlikte yürüyeceği kitleler o döneminkinden farklı mı? O da hayır! Yukarıda, MHP dışındaki Sarayfobik atak merkezlerini saydım. Her ikisi de Ermeni çetelerinin legal uzantıları adeta. Biri PKK'nın öteki DHKP-C'nin ve hatta devlet nizamına kasteden irili ufaklı tüm sol ve ayrılıkçı terör örgütlerinin uzantısına dönüşmüşler.

Ortada bu kadar berrak bir tablo varken, “Saray'a yürüyüş” planının Bab-ı Ali yürüyüşünü hazırlayan merkezce planlandığından şüphe yok.

Ancak bu millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, Abdülhamid Han'ın yalnızlığına mahkum etmeyecek kadar şuur sahibi şimdi.

Yine de kararlıysan; “yürü be Bahçeli” kim tutar seni