Z Kuşağı
Her yerde z kuşağına dair konuşmalar; umutla gözü parlayanından yeisle yüzü kararana kadar muhtelif yorumlar, bu mesele etrafında dönüyor. Kimileri ülkemiz bir ufo istilasına uğramış edasıyla eyvahlar çekerken bir kısım da yüzyılın fırsatı bir nesille karşı karşıyaymışız gibi anlatıyor. Zaten bizim buralarda ortak bir meselenin ılımlı bir yerden tartışıldığını gören varsa beri gelsin. Bu z kuşağı olarak isimlendirilen evlad-ı vatan kimilerince devrim yapmasına ramak kalmış bir proleter topluluk, bazıları içinse bunlardan seçmen olmaz; zaten aylaklar edasıyla ağız bükülen, daha neler neler söylenen evlad-ı vatan… İsimlendirme bile son derece dijital ve ruhsuz değil mi?
Öncelikle yurdum çocuklarından konuşuyoruz ama sanki
sınırlarımızdan ülkeye sızmış bir sürüyü konuşur gibiyiz. Bunlar ne ise bizim
olduğumuzun bir hasılası ve neticesi değil mi? Gökten zembille inmediler. Biz
ne yediysek onu yediler, ne içtiysek ondan içtiler. Teknoloji kullanımının bir
nesle sağlayacağı avantajlar ile o neslin ne idüğü arasında doğrudan ilişki
kurmak bizi kendi evlerimizdeki evlatlarımız dediğimiz bu nesille ilişkide
nereye taşır? Aslına bakarsanız bence bu z kuşağı bizim kendi elimizle inşa
ettiğimiz birer ayna. Onlara dair sayılan tüm iyi özellikler aslında bizim
toplum olarak çürümüşlük içinde olduğumuz alanlar? Bu temiz idrakli ve
kirlenmemiş akıllı nesil, normal olana temayülü bizim oturup anlı şanlı
büyükler olarak ne halt ettiğimize bakmamız gerektirmez mi? Öncelikle bu neslin
aynasında boyumuzun ölçüsünü almak zaruridir, diye düşünüyorum. Tıpkı bu, deist
olan çocukların ötekileştirilmekten ziyade hangi riyakârlığa arka döndüklerini
düşünmek, onları anlamak yerine “vaaay bu yeni nesil varya, ah bu gençler” gibi
saç baş yolmalar ne ülkeye ne bize fayda sağlamayacaktır. Nesillerden şikâyet
aslında tarih kadar eskiye gider…
Anlamak ve anlaşılmak insanı var eder. Z kuşağı için farklı
mıdır?
Türkiye, Tanzimattan beri diyebileceğimiz bir ikilem
içerisinde sosyal, siyasal ve kültürel kodlarını kutuplaştıran bir ülke ve
toplum. Tezler ile anti tezler bir asırdan fazladır havada uçuyor ama bir
sentez emaresi henüz ufukta görülebilmiş değil. Ben bu z kuşağına dair
anlatılan yaratıcı ve işbirlikçi olmak, oldukça
zor çevresel, sosyal ve ekonomik sorunları çözmen, kendi kendini yönlendirebilen,
grup çalışmasını rahatlıkla yapabilen, bilgiyi çok hızlı işleyebilen, daha zeki
olman, taassuptan ve -miş gibilerden uzak gibi özelliklere bakınca nedensiz bir
iyimserlik hissediyorum. Bu belki de öğretmen alışkanlığıdır. Bu kuşağı
ülkemizde mütemadiyen devam eden travmalar ve ardından kesin/keskin görüşlü
hale gelen nesiller felaketinden koruyabilmek başlıca endişelerden olmalıdır. Bunlara
bahsedilen tezler ve anti tezler hırgürü ötesinde “sentez” odaklı, kutupsuz bir
hayat görüşü ve bakış açısı kazandırıp, yetenekleri ve eğilimleri ile kendileri
olarak şahsiyet kazandırıp, iyi ve faydalı bir eğitim sürecine sokabilirsek
umutluyum ki bu z kuşağı ülkemiz için yoksunluğunu çektiğimiz çatık kaşlı ve
köşeli kutupların ötesinden Tanzimat dogmalarını aşmamızı sağlayacak işleri
başaracak bir cevhere sahip olduklarını değerlendiriyorum. Bu kuşak fevkalade
vatansever, milliyetçi lakin bu kavramları olması gerektiğince kurgulardan
azade düşünen, dogmasız bakan bir yapıda gördüğüm için çok iyi niyetli hatta
saf bulunabilirim lakin ülkem adına umutlu olmaktan daha büyük bir sermayem
varsa o da gençlerdir. Dediğim gibi onları kutuplaştıracak travmalardan zihin
ve hayatlarını korumak, mühendisliklere maruz bırakmak yerine ülkeleri, devlet
ve milletleri için faydalı olmayı aptallık görmeyecek, bunu hayat tecrübesi ile
kabullenmek zorunda kalmayacak, böyle gelmiş böyle giderci pasif iyiler haline
getirilmeyen bir kuşak söz konusu olacaksa bu z kuşağının önündeki, arkasındaki
resmi ve sivil tüm insiyatiflerin kendisini oryantesi sayesinde mümkün
olacaktır. Bu bakımdan ülkemiz sağlı sollu içine düştüğü bu gel gitler, tez ve
antitez çatışmasından belki de mazi ile gelecek arasında farklı bir “şimdiki
zaman” inşa edecek bilinçte olan bir kuşak tarafından medeniyetçi zeminine
ulaşacaktır. İşte bu bakımdan bu kuşağa ve onların farklı ama olumlu hallerine
bakarak kendimize ve halimize çeki düzen vererek onlara travmasız zihinler,
parçalanmamış hayatlar, oraya buraya çekiştirilmekten ideoloji vs çöplüğüne
dönmemiş idrakler, her şeyiyle onları ve yeteneklerini düşünen bir eğitim ve
kültür çevresi ile onlara anlamlı bir gelecek verilebilirse bundan önceki 70’ler
ve 80’ler hatta 90’lar kuşağının yaşadıklarından masun kalarak bu kuşak
geleceğimiz için umut haline gelebilir. Anlaşılmak herkes gibi onlara da en
büyük yardım ve destek olacaktır. Bence bir şey tartışacaksak nobran ve tepeden
bakış yerine onlarla omuz omuza geleceğe nasıl yürüyeceğimizi konuşalım.
Bu kuşağın insani muhtevasını, bundan
öncekilerde olduğu üzere, ezberlerle tahkim yerine ideolojik bir takım
tıkıştırmalara kalkışmadan akıllarının ve idraklerinin geliştirilmesi belki de
klasik eserleri sonsuza götüren o hakikat izini taşımaları, insani değerlere
sahip olan milli kimlikler ve dini anlayışlar taşımaları ile söz konusu
olacaktır. Bu sebeple bu kuşağı okuyan bir kuşak haline getirmenin, klasikleri
ruhlarında amasız, fakatsız değerler ile bezeyecek bir kültür ve eğitim ortamı
ile onlara heykeltıraş gibi yaklaşmak yerine bir bahçıvan sabrı ve dikkati ile
muamele etmek hayatidir. Lakin bazı dogmalar öyle tahtını tacını kolay kolay
terk etmek isteyecektir elbette. İnsani, çoğulcu, hoşgörücü ayağına yatıp da
dibine kadar faşist yapılara kurban olmazlarsa elbette ki milletleri ve
insanlık için çok değerli işler yapacaklardır.
Bu z kuşağına travmasız bir zihin ve doğru
eğitim ile cevherlerindekini güçlendirme fırsatı vermek onları yerden yere
vurmaktan daha öncelikli olmalıdır. Taraf olmaya zorlamak, ya, ya dacı düşünce
çivilerini kafalarına çakmak mevcut trajedinin sürmesinden başka bir işe
yaramayacaktır. Mutlak ve değişmez doğrular diye hakikati değil tarihi bir
devrin kostümleri içerisinde başka bir zamanda olmaya zorlanan nesiller ne
kendi olabiliyor ne de gelecek için umut. Bu kuşağı 50 yıl öncenin hesabıyla 50
yıl sonrası için şekillendirmek, hele sandık hesapları ile yandan yandan bakmak
ülkemizin çocuklarına, evlatlarımıza vefasızlık değil midir?
Kapitalizm, sosyalizm gibi -izmlerin modern
zamanlarda insanı, toplumu, devleti hülasa medeniyeti decadansa/yozlaşmaya
sürükleyip fersudeleştirdiği/aşindırdığı asırların sonunda tüm statüko ve
dogmalara karşı içerik ürettiği söylenen bu z kuşağından ülkemiz ve insanlık
için daha nefes alınır, 20. Asır denen o felaket yüzyılına nazire yaparak insan
soyunun gezegende namusunu kurtaracak işler yapmasını beklemek hayalcilikse bu
hayali çok sevdiğimi ifade etmeliyim. O kuşaklara bir öğretmen olarak bir
şeyler öğretmeye çalışan birisi olarak değerlerinin bilinip, ülkenin en değerli
madenleri olarak ele alınmaları gereğini de ifade etmek isterim.
Onlara güveniyorum. Bilgi, birlik ve bağımsızlık içerisinde
olmamıza mani tüm zihni ve fiili engelleri aşacak, Tanzimat travmalarımıza bir
sentez bakış sunarak geleceğimize aydınlık getirecek bir kuşak olmasını umduğum
z kuşağının yanında ve içinde olmaktansa her zaman mutluluk duyuyorum. Onlarda
olanı değiştirmek yerine o enerjiyi faydaya yönlendirmek üzerine yetki ve bilgi
sahipleri kendini konumlandırırsa hem anlaşması hem de yol alması çok daha
verimli ve keyifli olacaktır.
Birçok farklı müzik aletinden oluşan bir enstrümanlar
topluluğu önlerindeki eserin usul ve makamı ile eserin kendi otantik efsununu
yıllara dayanan icracılık tecrübesi ile birleştirdiklerinde ister batı ister
doğudan bir eser dinleyin o birlik bizi farklı bir iklime götürmüyor mu? Toplumumuz böyle bir mütecanis hayatı devleti
ile şehirlerinden yaşarken şimdiki zamanda durum nedir?
Z “kuşağı” insandır ve evlad-ı vatandır bele bağlanmaz!
Vesselam.