Zarf Mazrufa İşaretse yahut Türk Makam ve Usulünde Musiki
Türkiye bu toprakların adıdır. Bu ismin gösterdiği şey bir toplum/millet, bir devlet ve bir şehirde kurulan nizam ve bu nizam içinde Türkün sadece kendi budunundan olanları değil farklı olanları da kendi düzeninde bir eyleyen, diri eyleyen bir arada yaşanılabilir olandır. Türk lafzı mefhumu ile bize bunu anlatır. Mefhum kargaşası yahut modern bir takım etkilerle meseleyi mugalâta vadisine sürmek isteyen ve bu yolda gayret edenler içinse bitmeyecek bir boşa uğraşı söz konusudur.
Bu nizamı en güzel gördüğümüz
sahalardan birisi kültürdür. Kültür alanında sanat ve bilim bu noktada pek çok
güzelliğin mâkesidir. Türklerin dünyası ötekileştiren, dışlayan, yok sayan,
damgalayan ve yok etmeye çalışan bir dünya olsaydı bugün yeryüzünün bazı
kesimlerinde tek düze bir yapının oluşması işten bile değildi. Türkler bunu bir
atıfet yahut hoşgörü olarak yapmadılar. Bu varoluşlarının, milli seciyelerinin,
toplum/millet yapılarının, devlet törelerinin ve nihayet imanlarının onları
mesul kıldığı bir keyfiyetti.
Sanat merkezli olarak şehirler ve
vatanın her köşesinde gelişen faaliyetler muhakkak ki vatan dediğimiz bu nihai
şeklin oluşmasında etkili unsurların en önemlilerindedir. Musiki bu cümleden
maddi ve manevi varlığımızın sesler ve sözler ile tecessüm eden bir halidir.
Türk nizamı içerisinden musiki daima var olmuştur. Türkistan’dan Türkiye’ye
taşınan sazlar, sesler ve sözler de bu birliği aksettirirken Türkler
karşılaştıkları değerlerden de sarfı nazar etmeyerek kültürleri içerisinden
bunları bir değere dönüştürerek geleceğe yürüdüler. Farabi’den başlayarak
musiki, umranımız içerisinden nazari ve tatbiki olarak hep icra edildi. İşte bu
süreçler gayesi Türk ruhunun ve zevkinin muhtelif duygularını ifade olarak Türkiye’de,
Osmanlı devrinde gördüğümüz pek çok Ermeni ve Rum gibi asıllardan gelen
vatandaşlarımızı da bünyesine alarak, Türk musikisi lafzı ve mefhumu içerisinde
yapıyı oluşturdular. İşte bizim mana dünyamızın esas kapılarından birisi de bu
Klasik Türk Musikisidir. Bunun farklı türlerdeki icraları bütünü ile bu
musikinin mütemmim cüzleri olarak bu varlığımız içerisinde yer alırlar. Şarkılar
ve türküler hep bu cümledendir. Tanbur ile sipsi burada bir vatan kurarak
birleşirler. Türkiye bir kavimler mozaiği olmadığından milli, dini ve insani saiklerle
hep birlikte bu vatanda millet olduğumuz tüm renkler bu bütünün ve mantığın
içinde kendi güzellikleri ile yer aldılar. Bu bakımdan Türk musikisi lafzı
Türklerin asırlara sari kültür ve medeniyetinin ulaştıkları pek çok coğrafya ve
toplumla paylaştığı bir değerler manzumesidir. Lakin o adıyla şahsiyeti ve
kimliği belli olandır. Yahya Kemal’in enfes mısralarında ifade ettiği üzere Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden Ve ondan
anlamayan bir şey anlamaz bizden Açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını Hemen
yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını. Bu bakımdan ülkemizde icra edilen musikinin
adının etkilendiği yerel ve bölge etkileri üzerinden ifade her zaman daha
anlaşılır ve mefhumu ifade babında daha faydalı olmayacaktır. Kök bilinmeden
ağaç anlaşılamaz. Bu ismi kaldırmak ve onun yerine farklı alt isimlere yönelmek
olanı daha iyi ifade olmayacağı gibi mevcudun kimliğini zedelemek bakımından da
hassasiyet taşır.
Neden böyledir? Yine Yahya Kemal ile
düşünmeye devam edelim: Bu neslin ortada dâhîcedir başardığı iş Vatan nasıl
karışır mûsıkîyle göstermiş Bu yaz kemençeyi bir dinledinse Kanlıca'da Baharda
bir gece tanbûru dinle Çamlıca'da. Musiki doğası ve esası
itibariyle insanlığın müşterek bir değeridir. Cihanşümul bir mana taşır. Lakin
bir musikiyi klasik kılan şey o umumi değerleri kendi kültür muhtevası ile
ifade ederek insanlığın kucaklayacağı bir yapıyı oluşturabilmektir. Bir makam yahut
nota değeri milletler üstüdür; lakin oradaki sesler, sözler ve manalar bir
milletin kendini ifadesi olarak millidir. Farklı sazlar nasıl tek bir sese
makam ve usul ile ulaşıyorsa; işte vatandan musikimizin makam ve usulü Türk adı
ile söz konusu olan yapı esasında teşekkül eder. Usulün darpları ve makamın
nota değerleri kaybedilirse ahenk yok olur ve kakafoni başlar.
Öte yandan cihanşümul olmayı beklemek de tam burada başlar. Dahi bir
nesil kendi milli olanı üzerinden insanlığa bir yol açıp nasıl ulaşmış ve Türk
musikisi bu manada bir değere dönüşmüş ise musikiye alem olan Türk isminin
varlığı zarf olarak bu mananın muhafazası adına önemli bir mazruf değil midir? Peki
ya vatanın musikiyle karışması meselesinde Türkiye ile Türk musikisinin bu
manada vatanlaşan anlamını ne yapacağız? İşte Türk musikisi lafzı ve mefhumu bu
manaları meknuz iken bu hazineye ad koymak konusunda yaşanan tereddüt yahut
vaki icraat hangi hikmete mebni bir saiki değerlendiriyor olabilir? Musiki bir
milletin ve vatanın manası ile birleşerek bir medeniyet sesine dönüşüyorsa
değerlidir. Ona yerel yaftalar asarak bütünü parçalayarak manayı tecessüm
ettirmek düşüncesi gözden geçirilmesi gereken bir konudur, diye düşünüyoruz.
Zarfa bakarak mazrufu göremiyorsak hele de kafa karıştırıcı muğlak adresler
yazılarak mazruf ifadeye çalışıyorsa orada büyük bir kafa karışıklığı yahut
meselenin özünden inhiraf söz konusu demektir.
Burada Yahya Kemal’e fikirdaşlık ile
devam edelim: Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan Sihirli
rüzgâr eser dâimâ bu toprakdan Evet bu eski nesil bir şerefli âlem açar Duyuşda
ince zamanlardan inkırâza kadar. Vatan duyulan bu
tellerde ve bu topraklarda insani, milli ve dini eşkâlimizin esasının duyulduğu
o seslerde Türk adı musikimiz için bir zorlama yahut bölücü bir dayatmamıdır ki
bu ismin varlığı bazı alt tanımlara yahut muğlak kavramlara tebdil ediliyor.
Meseleyi polemik konusu yapmadan kültürün ve milletin bir meselesi olarak
şahsiyet ve kimlik düzeyinde düşününce Türk milletinin varlığı yadsımak,
devletin ve şehrin oluşturduğu medeniyet içerisindeki ilmi ve bedii her alanı
bir uluslar arası fuar alanına çevirmek kime ve neye yarayacaktır? Milli
musikinin modern uygarlık telakkileri ile dışlanması nasıl bir ifrat idiyse
Türk Musikisi adının da farklı mülahazalarla ıskatı bir tefrittir. Bu sebeple
meselenin ilmi, insani ve milli çerçevelerden göz önüne alınarak konunun bir
bürokrasi kararı meselesi olmanın ötesindeki değer ve ehemmiyetinin ilgililerince
makul mahiyette ele alınacağı ise memuldur.
Vatanın, devletin ve milletin adı ne ise musikinin şahsiyet ve
kimliğinin ifadesi de o makamda önemlidir. Makamdan çıkarsak yahut usulü
bozarsak ne olacağını ise izaha gerek bırakmadan icracı mevkiinde bulunan
mesuliyet makamlarını da işgal eden saygıdeğer erbabı daha iyi bilecek ve
anlayacaktır.
Vesselam.