İÇİMDEKİ PAYLAŞMA CANAVARINI DURDURDUM (!)
Türkiye'de bir ara trafik kazaları çok yaygın iken
karayollarının kenarlarında büyük ilanlar olurdu. Bu ilanlarda ‘İçinizdeki
Trafik Canavarını Durdurun’ yada ‘İçinizdeki Hız Canavarını Durdurun’ şeklinde
uyarılar olurdu.
Çağımızda sosyal medya iyice yaygınlaştı. Her gün
bireysel hesaplardan ya da sosyal medya gruplarından çeşitli mesajlarla
karşılaşıyoruz. Bu mesajlardan beğendiğimiz de oluyor beğenmediğimiz de oluyor.
Ben şahsen prensip olarak; bana mesaj gönderen herkese mesajı beğensem de
beğenmesem de mutlaka bir teşekkür ifadesi gönderiyorum. Çünkü sonuçta bir dostum, bir arkadaşım, bana değer verdiği için, değer
verdiği bir şeyi göndermiş.
Ben de zaman zaman bana gelen mesajlardan seçtiklerimi
yahut kendimin kaleme aldığı bazı mesajları telefon listemdeki dostlarıma ve
arkadaşlarıma gönderiyorum.
Yukarıda
bahsettiğim trafik canavarı gibi, benim de içimde bir paylaşma canavarı var.(!) Değer verdiğim bazı mesajları değer verdiğim bazı kişilerle paylaşmadan
yapamıyorum.
Ancak kısa zaman sonra şunu keşfettim ki; nasıl benim
içimde bir ‘paylaşma canavarı’ varsa dostlarımın içerisinde de bir ‘tepkisizlik canavarı’ var.
Hissediyorum,
bazı dostlarım kendilerine gelen mesajlara cevap vermeyecek kadar ulu kişiler..
Mesela önemli bir kurumun başında bulunan ve
hasbelkader benim de önerimle çözülen bir Türkiye sorununun haberini medyada
görünce bu haberi altına “Elhamdüllillahi Rabbilalemin” diye yazarak O’na göndermiştim.
Bir tepki vermedi. Hatta iki şeritten oluşan mavi ışığı bile yanmadı.
Çünkü bazı dostlar,
gönderdiğiniz mesajı görüp görmediğinizi
anlamayacağınız kadar önemli kişiler…. (Bu dostlarımız
o kadar yedi kat semada yaşıyorlar ki yeryüzünden onlara gönderdiğimiz mesajlar
ulaşmıyor bile)
Bazen bir dostuma çalıştığı kurum ile ilgili gördüğüm
bir haber veya bilgiyi gönderiyorum.
Tık yok…
Bazen bir dostuma elime geçtiği için bir mübarek zat
ile 30 yıl önce çekilmiş fotoğrafını yahut o mübarek zatın Onun yaptığı bir
faaliyetten bahsetmesini gönderiyorum.
Tık yok…
Bazen bir dostuma okuma veya araştırmalarım sırasında
karşıma çıkan onun çalışma yaptığı alan
ile ilgili bir bilgi gönderiyorum.
Tık yok…
Bazen bir dostuma kendimin kaleme aldığı ve Onun da
duygudaş olabileceğini zannettiğim bir bilgi gönderiyorum. Tık yok…
Madalyonun bir de öteki yüzü var. Haksızlık ve
nezaketsizlik etmiş olmayayım.Bazı eski Bakanlarımız, Ankara'nın dünya çapında
saygın bir Kurumunun Başkanı, YÖK Üyesi bir aziz dostum, bazı eski/yeni
milletvekili, bazı yüksek yargı mensubu, bazı bürokrat dostlarım ve nezaketini
esirgemeyen bazı kadim dostlarımla bu anlamda iletişim halindeyiz. Sağolsunlar,
onlar tepkilerini esirgemiyorlar…
Bir ara bu sütunlardan milletvekili İlhan Kesici’nin
DPT müsteşarı iken yaptığı bir açıklamadan bahsetmiştim. İletişimin gücüne
bakın! Önce sekreter hanım aradı teşekkür etti. Sonra İlhan Kesici aradı
teşekkür etti.
……..
Hasbelkader benim de telefonumda bundan 10 yıl önce
bir devlet dairesinde birlikte çalıştığımız odacı/çaycı dostumun numarası kayıtlı.
Bu dostum bana değer verip mesaj gönderdiğinde ben aynı heyecan içersinde ona
mutlaka cevabını gönderiyorum.
Tabii ki olur olmaz mesajlarla, her türlü beğenilerle
ve sıkça paylaşımlarla bir insanın dostlarını yorması ve meşgul etmesi de doğru
değil.
Belki de bundan
dolayı bazı dostlarım benim gönderdiğim mesajları değerli bulmuyor ve tepki
verme ihtiyacı hissetmiyorlar.Bu bakımdan haklılar, kusuruma bakmasınlar..
Ben ise içimdeki ‘paylaşma canavarı’nı bir türlü durduramıyorum.
Dostlarımın içerisindeki yedi başlı ejderha misali ‘tepkisizlik canavarı’nı aşamıyorum.
(Bu işlerden anlayan bir arkadaşım “Önemli kişilerin
birkaç telefonu olur.Dostlarının
numaralarının bulunduğu telefonlar daha ziyade danışmanlarında bulunur”
dedi.Olayın bir de bu boyutu var.)
Velhasıl;
anladım ve geç de olsa farkettim ki bazı dostlarım benim paylaşımlarıma
cevap veremeyecek kadar yoğunlar. Ben
ise onları mesajlarımla meşgul etmiş oluyorum.
Hal böyle olunca kendi kendime radikal bir karar
verdim. Kesin bir çözüm buldum. Artık bu dostlarımı paylaşımlarımla rahatsız
etmemek için (ya da danışmanlarını daha fazla meşgul etmemek için) cep telefonlarını rehberimden sildim.
Bazıları eski/yeni milletvekilleri, bazıları eski/yeni
devlet yöneticileri, bazıları yargı mensupları, bazıları 30 yıllık eski
dostlarım…..
Böylece içimdeki ‘paylaşma canavarı'nın şerrinden
arkadaşları kurtarmış oldum
Çok şükür artık onlar da rahat, ben de rahatım…