22 Ekim 2016

1. Dünya savaşı faciası

Bugün, bundan 102 yıl önce bir oldu bittiyle girdiğimiz 1.Dünya Harbinde yaşadıklarımızı kısaca sizlerle paylaşacağım.

Savaşa Girişimiz

22 Ekim 1914 günü Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın Osmanlı Donanması Birinci Komutanlığı'na getirilmiş olan Alman Amiral Schonuan'a  çok gizli işaretli, kapalı bir zarf içinde gönderdiği emir şuydu: Türk donanması Karadeniz'de bahri hakimiyeti temin edecektir.Rus donanmasını  arayınız ve onu nerede bulursanız ilanı harpsiz hücum ediniz!

Bu gizli emrin ardından Amiral Schonuan  komutasındaki Osmanlı Donanması Rus limanlarını bombardıman etmiştir.Sultan Reşad'ın Başkatibi Ali Fuad Türkgeldi, Padişahın ve Hükümetin haberinin olmadığı bu tarihi olayı şöyle anlatır:

29 Ekim 1914 perşembe günü Kurban Bayramı'nın arifesi idi.Kurban Bayramı gecesi, sabahleyin alaya yetişmek üzere erkence yatmışken yanımızdaki konakta ikamet eden  Başmabeyinci Tevfik Bey bizim eve gelerek beni uykudan uyandırttı. Amiral Souchon'un kumandasında  keşif için  boğaz haricine çıkmış olan harp gemilerimiz ile Rus gemileri arasında karşılıklı çatışma çıkmış. Hakikatı anlamak için Enver veya Cemal Paşa'ya müracaat etmek gerekiyordu.Enver Paşa'nın konağına telefon ederek Paşa'yı aradıksa da yatmış olduğu cevabını verdiler.Cemal Paşa'yı aradığımız halde onun da bir ziyafette davetli bulunduğunu söylediler.Bu cevapların önceden düzenlenmiş olduğu malumdu.Fakat bizim için başka öğrenme yolu da yoktu.Sabahleyin bayram icra olunacağından erkence Saraya gittik. Vukela dahi  birer birer toplandılarsa da onlar da vak'adan haberdar değillerdi. Enver ve Cemal Paşalarla Talat gelince hakikat'i- vukuata ittila hasıl oldu.(Türkgeldi,2010:116)

Açıkça görülmektedir ki o dönemde Osmanlı Devleti yetkili kişiler tarafından değil, bir iki kişinin keyfi istekleri doğrultusunda yönetilmekteydi.

Bu hadise harbi artık emri vaki haline getirmişti.Sadrazam istifasını verdi. İtilaf Devletleri sefirleri ise mevcut Alman Askeri Heyeti'nin ve bütün subayları ile birlikte Goeben'in derhal hudut haricine çıkarılmasını istiyorlardı.

Dönemin Meclis-i Meb'usan'ın reisi Halil Menteşe'ye göre; Bu şartları yerine getirebilmek Hükümet'in kudret ve iktidarı dahilinde değildi.(Menteşe,1986:51)

Çünkü Almanya'ya kendimizi derin bir ilişki içersinde kaptırmıştık.İşin aslı şuydu:Birinci Dünya Savaşı başladıktan bir gün sonra, 2 Ağustos 1914'te Osmanlı Devletini bir diktatör gibi tek başına yöneten Enver Paşa, Almanya ile  gizli bir anlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma imzalandığı günlerde Osmanlı İmparatorluğu'nun ortağı sayılan Almanya, Çarlık Rusya'sına savaş ilan etmişti.

Almanya Batı'da tutunabilmek ve Fransa işini birkaç haftada halledebilmek için doğuda Rusları, Mısır'da İngilizleri oyalama görevini Osmanlı'dan bekliyordu. Ayrıca Galiçya ve Romanya'da da Osmanlı Ordusu Almanların yüklerini hafifletecekti.

2 Kasım'da Rusya, 5 Kasım'da İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etti.11 Kasım'da da Osmanlı İmparatorluğu bu üç Devlete karşı savaş ilan etti.

Hal böyleyken,olayın failleri çok açıkça belli iken büyük bir facia ve yıkıma sebep olduğu için sonraki yıllarda 1.Dünya Savaşına girme kararına kimse sahip çıkmak istemez.

Osmanlı Devletini bir hırs ve macera uğruna savaşa sokan Enver Paşa, inkarcıların başında gelmektedir.Halil Menteşe, bu durumu Hatıralarında şöyle anlatır:

Harpten sonra 22 Mayıs 1921'de Roma'da rastladığım Enver Paşa'ya bu konuyu sordum. “Ben Rus Donanmasına taarruz emri vermedim” dedi. (Menteşe,1986:208)

Talat Paşa, Berlin'de yazdığı Hatıralarında şöyle der: Bu hadiseden hiç birimiz daha önceden haberdar değildik. Fakat ben de herkes gibi, Enver Paşa'nın haberi olduğuna kani idim. Bayram günü Meclis-i Meb'usan'ın reisi Halil Bey'in evinde toplandık.Ben Enver Paşa'ya epeyce hücum ettimse de hiç haberi olmadığını yeminle temin etti.(Talat Paşa,2015:29) 

Dönemin Maliye Nazırı Cavit Bey'e göre ise Talat Paşa'nın her şeyden haberi vardır.

Cavit Bey, Sadrâzam'ın tercümana verdiği yazının Almanya ile yapılmış antlaşmanın metni olduğunu kısa bir süre sonra Talât Bey'den öğrenecektir.Akşamüstü Talât Bey'le tekrardan Sait Halim Paşa'nın yalısına giderken, tüm uyarı ve eleştirilerini yapar. Otomobilden indikleri anda Talât Bey “Mukadderat” der. (Tunaya,1989:494)

Daha sonra bağımsız kaynaklardan gelen açıklamalar da gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştu.

O tarihte genelkurmay karargahında görevli olan Yarbay İhsan Bey (General Ali İhsan Sabis) Hatıralarında, Enver Paşa'nın Amiral Schonuan'a verdiği emri kastederek“Böyle bir emirden Karargah-ı Umumimizin asla malumatı yoktu” diye yazar. (Sabis,1991:39)

Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in kardeşi olan ve o gün Yavuz Zırhlısında buluan Yarbay Şevket Doruker şu açıklamayı yapmıştır:Yavuz ve Midilli savaş gemileri Rus donanmasına değil, Rus şehirlerine ve limanlarına taarruz etmişti.Taarruzdan sonraki resmi tebliğde de ilan edilmek istendiği gibi, taarruz günü filomuzun  talimlerini telsizleriyle muntazaman ihlal eden bir Rus donanması da ortada mevcut değildi. (Doruker:1947)

Dönemin İttihatçı yöneticileri bu gizli anlaşmayla Osmanlı askerini adeta para karşılığında Almanya'ya satmışlardır.Alman Kurmay Başkanı Won Kress Berlin'e giderken Osmanlı Başkumandanlık Vekaletinden Alman Karargahı Umumiye Reisi General von Falkenhayn'a hitaben bir  muhtıra götürdü. 31 Ağustos tarihli bu muhtıranın bazı bölümleri şöyle idi:

1)100 bin kişilik iyi ve kafi derecede techiz edilmiş kıtaat.Aşağı Mısırın fethi için bu  kuvvetin 50 bin kişi ile daha takviyesi.

2)Almanya'nın vermekte olduğu paranın ihtiyacı tamamen temin edecek miktara iblağı.

6)Şubat sonuna kadar 25 milyon mark. Ondan sonra her ay düzenli olarak 10 milyon markın yardım olarak verilmesi. (Erden,2003:199)

‘Yardım alan emir de alır' kuralı gereğince Almanlar İttihatçılara markları verirken üç de önemli  görev ve emir verirler.Almanların Osmanlı ordusuna verdiği emirler tanıdıktır.

Ordu Kurmay Başkanı von Frankenberg Deutsche Wehr Dergisinin  Mayıs sayısında şöyle demişti:Alman Başkumandanlığı 1.Dünya Savaşı'nda Türkiye'ye üç ödev vermişti.Çanakkale Boğazı'nı kapatmak, Kafkasya'ya taarruz,Kanal'a taarruz.(Erden,2003:29)

Bu bilgiden Çanakkale başta olmak üzere Osmanlı Ordusu'nun büyük facialar yaşadığı üç önemli cephenin aslında Enver Paşa'ya verilmiş bir ‘Alman Ödevi' olduğu anlaşılmaktadır.

Ve Satılmış Bir Ülke Halkının Acıları

Silah altına çağrılan iki milyon sekiz yüz elli bin kişilik ‘yarı aç, yarı çıplak' bir ordu, dokuz cephede çarpışarak, nüfusu yirmi milyona, yüzölçümü iki milyona yaklaşan Osmanlı ülkesini korumakla görevlendirilmişti. Bunların altısı ülke içinde (Kafkas, Çanakkale, Irak, Sina, Filistin, Hicaz, Yemen) üçü de ülke dışındaydı. (Romanya, Galiçya, Makedonya).

 Şevket Süreyya Aydemir bütün bu cephelere dağıtılmış askerlerin yakınlarının duygularına şahit olanlardan biridir.

 Yerde bir toprak sedirin üstüne çöktüğünüz zaman, bu insanlar, size yanık bir toprak kap içinde ekşi ayranlarını sunarlarken nazik görünmek isterler. Çocuklar, kadınlar, erkekler etrafınızı alırlar. Onlara baktığınız zaman, henüz yenice olan elbisenizden, henüz parçalanmamış ayakkabılarınızdan, hatta yüzünüzün taze, sıhhatli renginden utanırsınız.Gençleri ise, işte bu hayatı korumak ve işte bu dünya nimetlerinin hakkını ödemek için yabancı cephelere götürülmüşlerdir. Bu mağaralarda kalanlar, o gidenlerin, hatta gittikleri memleketlerin isimlerini bile beceremezler:

- Hasan Kalıçadaymış (Galiçya'da). Mehmet Arap içine gitti! derler.

- Neresi bu Arap içi?

- Bilmeyik ki? Aha buradan iki aylık yolmuş!..

Fakat jandarma, zaman zaman bu mağaralar âlemine uğrar. Ya Kalıçaya, ya Arap içine yeni yeni askerler çağırır. Yahut köye, koynunda buruşmuş birtakım sarı kâğıtlar bırakır. Bunlar, gidenlerden geri dönmeyecek olanların haberidir.(Aydemir,1974:83)

 Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesinde  savaşan yedek subay İsmail Hakkı Sunata,bu gidenlerden geri dönmeyecek olan askerlerin akıbetlerine şahit olanlardan biridir.

 Hastaneye bile gidemeden yolda ölüp kalan iki neferi bir portatif çadıra sararak gömmek üzere buraya getirmişlerdi.(Sunata,2003:356)

 Savaş sırasında trenle Beyrut'a giden Halide Edip Adıvar da Konya civarında yakınlarının halini soran halkın duygularına şahitlik eder.

Eskişehir'den Konya'ya uzanan çıplak, sarı saha çok sıcaktı. Tren'in Konya civarında bir istasyonda iki saatten fazla kalmasından faydalanarak oracıktaki bir köyü gezdik. Bu yirmi beş haneli köycükte, hemen hiç erkek yoktu. İhtiyar kadınlar kapıların önlerinde elleri şakaklarında oturmuş düşünüyorlar, çocuklar sokakta oynuyor, bir genç kadın grubu da omuzlarında çapalarıyla tarladan dönüyorlardı. Kadınların yalnızlığı, tozun sıcak sıkıntısı tarif edilmez bir hatıradır. Tarladan dönen kadınlar, tozlu köy sokağına çömeldiler. Hepsi birer birer kocalarının isimlerini söylerken birdenbire hıçkırarak ağlıyorlardı.Henüz harbin ikinci yılında idik. Fakat bu kendi hallerine terk edilmiş kadınların takati tükenmiş, harbin ne zaman biteceğini soruyorlardı.Her halde bu zavallıların pek azı dünya gözü ile kocalarını veyahut oğullarını görebileceklerdi. (Adıvar,1963:194)

 Konya'da yakınlarının sorduğu bu askerler muhtemelen yedek subay İsmail Hakkı Sunata'nın, Doğu Cephesinde bir dağ köyünde akıbetlerine şahit olduğu askerlerden biridir.

 Her taraf, binaların dibi, çadırların etrafı, yıkık duvarların kuytusu kaderine terk edilmiş hasta askerlerle doluydu. (Sunata,2003:367)

 Halide Edip Adıvar, yakınlarının halini soran Humus halkının duygularına da şahitlik eder.

 Humus'a gelmişiz. İstasyondan gelen garip seslerle uyanmıştım. Ekserisi kadın olmak şartıyla belki yüz boğuk boğazdan' gelen sesler birbirine karışıyordu. “Ya Abdurrahman…, ya Abdullah..., ya Mehmet…”Kocaları veya oğulları askere giden kadınlar, her askeri tren geçtikçe istasyona üşüşüyor, eşlerini asker vagonlarında bulmak ümidi ile ellerini sallayarak sesleniyor ve koşuşuyorlardı. (Adıvar,1963:197)

 Yedek subay İsmail Hakkı Sunata, tren istasyonlarında yakınları tarafından aranan bu askerlerin de  akıbetlerine şahit olmuştur.

 Hastalar koğuşlarda donup ölüyorlar.Bu sabah hastanedeki sıhhiye erleri durmadan sedye taşıdılar. Taşıdıkları süprüntü değil, birer askerdi.(Sunata,2003:369)

 Mütareke günlerinde Turhal'a gelen Binbaşı Hüsrev Gerede de benzeri manzaralarla karşılaşır:

 Turhal'da zavallı köylu kadınların kimisinin Sarı Osman'ını, kimisinin Karayağız Mehmed'ini sormaları bizi cok üzmüştü.Biri "Efendi, torunum dört sene evvel Sarıkamış Muharebesine gitmişti.Haber yok." Öbürü “Oğlum İngilizlerle Arabistan taraflarında muharebe ediyordu.Durumundan hiç bir nişan yok.” Diyordu.Bir kadınımız bahçesindeki ağaçları göstererek "Ahmed'im gittiği zaman bu ağaçları kendisi dikmişti.Şimdi meyve veriyor.Acaba gelip bu meyvelerden yiyecek mi? diyerek ağlayan bir yürekle soruyordu. (Gerede-Önal-2003:41)

 Yedek subay İsmail Hakkı Sunata,bahçesine ağaç dikerek savaşa giden bu askerlerin de  akıbetlerine şahit olmuştur.

 Dönüşte karların üzerinde kısmen parçalanmış askerin cesedini gösterdiler.Yapacak bir şeyimiz yoktu.Zavallı askerin ölüsü en sonunda sırtlanlara yem olacak.(Sunata,2003:371)

Konyalı Musa Efendi'nin yaşadıkları, o günlerde Anadolu halkının yaşadığı acının vesikalık  bir örneğidir  

“İbrahim ile Ahmed'in vefatı muhakkak gibidir. İbrahim'in Şam bozgununda şehit olduğunu söylüyorlar. Ahmed de Pozantı'da giderken vefat etmiş. Veli ile bizim diğer birader Hurşit, dördüncü orduya Kafkas'a geçmişti, şimdi ne hayatlarından ne de vefatlarından hiç haber yok. İşte şu küçük Hamza ile yalnız kaldık. Delikanlıları kaybettik” dedi. Dört şehit sadece bir aileden. İki oğul ve iki birader. (Koçkuzu,2011:446)

Savaşın ve Facianın Acı Bilançosu

Birinci Dünya Savaşına katılan ve savaşta kaybettiğimiz insan sayısı konusunda müellifler çeşitli rakamlar ileri sürerler. Mete Tunçay'a  göre; 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordusu 2 milyon kişiyi askere aldı. Avrupa ülkelerinde, Kafkaslarda, Sina'da, Çanakkale'de büyük darbeler yedi. (Tunçay,2009)

 Tarık Zafer Tunaya'ya göre; Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'te silah altına aldığı asker sayısı 2.850.000'dir. Şehit sayısı 550.000 kadardır. 2.059.000 yaralıdan 891.634 asker köylerine sakat kalarak dönmüşlerdir. Yalnızca, Sarıkamış seferine katılmış olan 90.000 Türk askerinin 70.000'i soğuk, hastalık ve kötü yönetimden ölmüştür. Kanal seferinde 3.000 Türk genci kaybedilmiştir. Bütün savaş boyunca, 129.644 Türk subayı esir düşmüştür.(Tunaya,1989:522)

Şevket Süreyya Aydemir'e göre; Enver Paşa'nın ve arkadaşlarının, arkalarında bıraktıkları bu on yıllık kanlı izin üzerinde, üç milyon insanın kanı, yahut cesedi yatıyordu. (Aydemir,1974:207)

Savaşın şahitlerinin verdiği bilgiler de bu verileri doğrular niteliktedir.

Aydemir,bizzat kendi yaşadığı vakıayı şöyle anlatır:

Adına şimdi 28'inci Tabur denilen o eski ve şanlı 28'inci Alayın, ben tabura katıldığım zaman bütün mevcudu 38 erden ibaretti.(Aydemir, 1974:99)

Bir topçu subayının Çanakkale harbi günlüklerindeki kayıtlar da yaşanan büyük insan kırımını gösteren bir başka vesikadır.

19 Ağustos 1915 Perşembe:Bölüğümüzün mevcudu yüz otuz sekiz iken şimdi ancak kırk iki mevcudumuz kalmıştı. (Güneş,2014:113)  

Hilmi Uran naklettiği olay ise yaşanan facianın vahametini gösteren tek cümlelik bir özet gibidir.

Birçok aile reisi askere alındığından,İzmir'in Çeşme ilçesi adeta bir kadınlar diyarı olmuştu. (Uran,2007:74)

KAYNAKLAR

Adıvar Halide Edip,(1963),Mor Salkımlı Ev, İstanbul:Atlas Kitapevi
Aydemir Şevket Süreyya, (1974), Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Erden Ali Fuat,(2003),Birinci Dünya Harbinde Suriye Hatıraları,İstanbul:İş Bankası Kültür Yay.
Gerede Hüsrev-Önal Sami,(2003)Hüsrev Gerede'nin Anıları,İstanbul:Literatür Yay
Güneş İsmail,(2014) Çanakkale Cephesinde Bir Topçu Subayının Günlüğü,Çanakkale:On Sekiz Mart Yay
Koçkuzu Ali Osman, (2011), Bir Müderrisin Sürgün Yılları,İstanbul: İz Yayıncılık
Menteşe Halil, (1986),Halil Menteşe'nin Hatıraları,İstanbul:Hürriyet Vakfı  Yay
Sabis Ali İhsan,(1991) 1.Dünya Harbi Hatıralarım, İstanbul: Nehir Yay
Sunata İsmail Hakkı,(2003) Gelibolu'dan Kafkaslara,İstanbul: İş Bankası Kültür Yay.
Talat Paşa,(2015) Anılar,İstanbul: İş Bankası Kültür Yay.
Tunaya Tarık Zafer, (1989),Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt: 3, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay
Tunçay Mete,(2009), Star, Fadime Özkan, 23.11.2009
Türkgeldi,Ali Fuat,(2010),Görüp İşittiklerim,Ankara:Tarih Kurumu Yay
Uran Hilmi, (2007) Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım, İstanbul: İş Bankası  Yay.

HAFTAYA: CUMHURİYETİN İLANI