14 Şubat 2024

7 Ekim destansı bir özgürlük mücadelesi devrimidir

İslami Direniş Hareketi (Hamas), ne acıdır ki on binlerce şehit sonrasında bile hala 7 Ekim’deki temiz ve net mücadeleye dair kendilerini açıklamaya devam ediyor. Binlerce kadın ve çocuğun katledildiği, her türlü katliamın yapıldığı Gazze’yi görmeyen gözler hala 7 Ekim’deki yalan ve iftiralar üzerinden katliamın avukatlığını yapıyorlar.  Oysa HAMAS, Aksa Tufanı Operasyonu ile 7 Ekim'de İsrail askeri noktalarını hedef almış ve düşman askerlerini esir alarak İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinlinin esir takası anlaşması yoluyla serbest bırakılması için İsrail makamlarına baskı yapmayı amaçlamıştı. Bu nedenle operasyon, İsrail ordusunun Gazze Tümeni'ni ve Gazze çevresindeki İsrail yerleşimlerinin yakınında konuşlanmış İsrail askeri noktalarını yok etmeye odaklanmıştı.

MASUMU SAVUNMAK DİNİ VE AHLAKİ BİR SORUMLULUKTUR

Sivillere, özellikle de çocuklara, kadınlara ve yaşlılara zarar vermekten kaçınmak Kassam Tugayları'nın tüm savaşçıları için dini ve ahlaki bir sorumluluktur. Filistin direnişinin operasyon sırasında tamamen disiplinli ve İslami değerlere bağlı olarak hareket ettiğini ve Filistinli savaşçıların sadece işgal askerlerini ve silah taşıyanları hedef aldığını zaten görüyoruz. Bu süreçte Filistinli savaşçılar, direnişin hassas silahlara sahip olmamasına rağmen sivillere zarar vermekten kaçınmaya özen gösterdiğini dünya bir kez daha gördü. Hamas hareketi kurulduğu 1987 yılından bu yana sivillere zarar vermekten kaçınma sözü vermiş bir harekettir. Azılı katil  Baruch Goldstein'ın 1994 yılında işgal altındaki El Halil şehrinde bulunan İbrahim Camii'nde ibadet eden Filistinlilere yönelik bir katliam gerçekleştirmesinin ardından Hamas hareketi, tüm taraflara hitaben sivillerin zarar görmesini engellemek için bir girişim başlattığını duyurmuş, ancak İsrail işgali bunu reddetmiş ve hatta bu konuda herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Hamas hareketi de bu tür çağrıları birkaç kez tekrarlamış, ancak Filistinli sivilleri kasıtlı olarak hedef almaya ve öldürmeye devam eden İsrail işgali bu çağrılara kulak tıkamıştır.

Ancak tabi ki İsrail güvenlik ve askeri sisteminin hızla çökmesi ve Gazze ile sınır bölgelerinde yaşanan kaos nedeniyle Aksa Tufanı Operasyonu'nun uygulanması sırasında bazı hatalar yaşanmış olabilir.  Zaten dünyanın gözü önünde Hamas hareketi Gazze'de tutulan tüm sivillere olumlu ve nazik bir şekilde yaklaştı ve saldırının ilk günlerinden itibaren onları serbest bırakmaya çalıştı. Bir hafta süren insani ateşkes sırasında da böyle oldu. Filistinli kadın ve çocukların İsrail hapishanelerinden salıverilmesi karşılığında bu siviller serbest bırakıldı.  Sonuç itibarıyla İşgalci İsrail'in 7 Ekim'de Kassam Tugayları'nın İsrailli sivilleri hedef aldığına dair ortaya attığı iddialar tamamen yalan ve uydurmadan ibarettir. Bu iddiaların kaynağı İsrail'in resmi söylemidir ve hiçbir bağımsız kaynak bunların hiçbirini kanıtlamamıştır. İsrail resmi söyleminin her zaman Filistin direnişini şeytanlaştırmaya çalıştığı ve aynı zamanda Gazze'ye yönelik acımasız saldırısını meşrulaştırdığı bilinen bir gerçektir.

KANIT YOK, BELGE YOK, SADECE İFTİRA VE ALGI

Mesela 7 Ekim’de çekilen videolar ve İsraillilerin daha sonra yayınlanan kendi ifadeleri, Kassam Tugayları savaşçılarının sivilleri hedef almadığını ve birçok İsraillinin karmaşa nedeniyle İsrail ordusu ve polisi tarafından öldürüldüğünü göstermiştir. 7 Ekim’de İsrail tarafından Hannibal Protokolü devreye alınmıştır. Filistinli savaşçıların "40 bebeğin kafasını kestiği" yalanı da kesin bir dille çürütülmüş, hatta İsrail kaynakları bu iddiayı tekzip etmiştir. Batılı medya kuruluşlarının birçoğu ne yazık ki bu iddiayı yaymıştır. Bugün dahi bu kullanılmaya devam ediliyor.  Filistinli savaşçıların İsrailli kadınlara tecavüz ettiği iddiası da Hamas hareketi de dahil olmak üzere birçok kaynak tarafından tamamen reddedilmiştir. Mondoweiss haber sitesinin 1 Aralık 2023 tarihli bir haberinde, Hamas üyelerinin 7 Ekim'de gerçekleştirdiği iddia edilen "toplu tecavüz" olayına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığı ve İsrail'in bu iddiayı "Gazze'deki soykırımı körüklemek için" kullandığı belirtilmiştir.

İsrail'in Yedioth Ahronoth gazetesinin 10 Ekim ve Haaretz gazetesinin 18 Kasım tarihli iki haberine göre, Gazze yakınlarında düzenlenen ve 364 İsrailli sivilin hayatını kaybettiği Nova müzik festivalinde bulunanlar başta olmak üzere çok sayıda İsrailli sivil İsrail askeri helikopteri tarafından öldürülmüştür. Her iki haberde de Hamas savaşçılarının festivalden habersiz bir şekilde festival alanına ulaştığı ve İsrail helikopterinin hem Hamas savaşçılarına hem de festivale katılanlara ateş açtığı belirtilmektedir. Yedioth Ahronoth ayrıca İsrail ordusunun Gazze'den daha fazla sızmayı önlemek ve herhangi bir İsraillinin Filistinli savaşçılar tarafından tutuklanmasının önüne geçmek için, Gazze Şeridi'ni çevreleyen bölgelerde 300'den fazla hedefi vurduğunu belirtmiştir.

İSRAİL YÜZLERCE YAHUDİYİ ÖLDÜRDÜ

İsraillilerin diğer tanıklıkları, İsrail ordusunun baskınlarının ve askerlerinin operasyonlarının birçok İsrailli esiri ve onları esir alanları öldürdüğünü doğrulamıştır. İsrail işgal ordusu, kötü şöhretli "Hannibal Direktifi"nin açık bir uygulaması olarak Filistinli savaşçıların ve İsraillilerin içinde bulunduğu İsrail yerleşimlerindeki evleri bombalamıştır. Bu direktif, Filistin direnişiyle esir takasından kaçınmak için açıkça "sivil veya asker bir rehinenin ölmesinin canlı ele geçirilmesinden iyi olduğunu" söylemektedir. Dahası, 200 yanmış cesedin öldürülen Filistinli savaşçılara ait olduğunu ve İsrailli cesetlerle karıştıklarını tespit ettikten sonra, işgal yetkilileri öldürülen asker ve sivillerin sayısını 1400'den 1200'e düşürmüştür. Bu da Filistinli savaşçıları öldüren tarafla İsraillileri öldüren tarafın aynı olduğu anlamına gelmektedir zira 7 Ekim'de İsrail bölgelerinde insanları öldüren, yakan ve bölgeyi tahrip eden askeri uçaklara sadece İsrail sahiptir. İsrail'in Gazze'de 60'a yakın İsrailli esirin ölümüne yol açan ağır hava saldırıları da İsrail işgalinin Gazze'deki esirlerin hayatını önemsemediğini kanıtlamaktadır.

Öte yandan Gazze çevresindeki yerleşimlerde yaşayan İsrailli yerleşimcilerin bir kısmının silahlı olduğu ve 7 Ekim'de Filistinli savaşçılarla çatıştıkları da bir gerçektir. Bu yerleşimciler sivil olarak kayıtlara geçerken, gerçekte İsrail ordusunun yanında savaşan silahlı kişilerdir. İsrailli sivillerden bahsederken, zorunlu askerliğin 18 yaşın üzerindeki tüm İsrailliler için geçerli olduğu bilinmelidir. Erkekler 32 ay, kadınlar ise 24 ay askerlik hizmeti yaparlar. Bunların hepsi silah taşıyabilir ve kullanabilir. Bu, İsrail'in "silahlı halk" güvenlik teorisine dayanmaktadır ve İsrail varlığını "ülkesi olan bir orduya" dönüştürmüştür.

İSRAİL, SİVİL KATİLİ BİR DEVLET

Sivillerin acımasızca öldürülmesi İsrail varlığının sistematik bir yaklaşımıdır ve Filistin halkını aşağılamanın araçlarından biridir. Gazze'de Filistinlilerin kitlesel olarak öldürülmesi bu yaklaşımın açık bir kanıtıdır. El Cezire haber kanalı bir belgeselde, İsrail'in Gazze'ye saldırdığı bir ay içinde Gazze'de öldürülen Filistinli çocukların günlük ortalamasının 136 olduğunu, Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Ukrayna'da öldürülen çocukların ortalamasının ise her gün bir çocuk olduğunu belirtmiştir. İsrail'in saldırganlığını savunanlar olaylara objektif bir şekilde bakmak yerine Hamas savaşçılarını hedef alan saldırılarda siviller arasında da kayıplar olacağını söyleyerek İsrail'in Filistinlileri toplu halde öldürmesini haklı göstermeye çalışmaktadır. Ancak 7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonu söz konusu olduğunda böyle bir varsayıma başvurmamaktadırlar.

7 EKİM DESTANSI BİR ÖZGÜRLÜK ÇIKIŞIDIR

7 Ekim büyük ve destansı bir devrimdir ve çağımızda sömürgeciliğe ve işgale karşı verilen tüm mücadele örnekleri ile birlikte hatırlanmalıdır. Bu mücadele deneyimleri, işgalcinin uyguladığı aynı düzeydeki baskıya, işgal altındaki halkın da eşdeğer bir karşılık vereceğini göstermektedir. 7 Ekim bu manada bir özgürlük savaşının en destansı çıkışlarından biridir