23 Kasım 2015

919 yıl sonra yük yine Türkmenler’de!

Suriye üzerinde hayata sokulmak istenen ve arkasında Haçlı aklının yer aldığı Küresel Sistemin Yenilenme Projesi'nin en önemli ayağına karşı direniş göstermek, yine Bayır Bucak Türkmenlerinin sırtında.

Türkiye'nin Suriye politikasında yeni bir evreye girdik. Uluslararası sözleşmeler dahil her türlü hukuk zemininde müdahale hakkımızın bulunduğu gelişmeler yaşanıyor Suriye'de.

Suriye'de yaşayan 3,5 milyonu aşkın Türkmen ve bilhassa Bayır Bucak Bölgesinde Türkmen Dağı çevresinde yerleşmiş Türkmenler, Rusya, Esad yönetimi ve Hizbullah'ın saldırısı altında.

Bölgeden gelen haberler, Türkmen Dağı'nın düştüğü yönünde. Buna mukabil direnişin sürdüğüne dair bilgiler de geliyor. Türkiye'den yüzlerce gönüllü, Türkmenler'in şanlı direnişine destek olmak için akın akın bölgeye gidiyor.

Çeçen gönüllülerin de bölgeye akın ettiğine dair bilgiler geliyor. Konu uluslararası kamuoyunda gündem olmadığı için gönüllülerin bu akını “şimdilik” çok dillendirilmiyor.

Elbette Türkiye'nin devlet olarak müdahale hakkı bulunan bu bölgeye dair gönüllüler ordusunun akın etmesi şimdilik önemli. Ancak Rusya, ABD ve İngiltere'nin bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik saldırılara seyirci kalmaya devam etmesi, Rusya'nın bu saldırılara havadan destek vermesi sürerse, Türkiye karadan ve havadan müdahale seçeneğini devreye sokar.

Çünkü Türkmen Dağı ve çevresiyle adlandırılan Bayır Bucak Bölgesi, Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılan köprüsü aynı zamanda. Yine bu bölge, Türkiye'nin egemenliğini tehdit edecek, oldu bittiyle devreye sokulacak, otonom, yarı otonom ya da kanton bölgelerin Akdeniz'e açılması için stratejik bir nokta.

YENİ HAÇLI SALDIRILARINA KARŞI DİRENİŞİ DE OMUZLADILAR

Bayır Bucak Bölgesi Türkmenleri, tarihte olduğu gibi bugün de tarihi bir vazifenin odağında. Bölgenin kısa tarih tanımlaması bu konuda söylemek istediğimi daha açıklayıcı bilgiler taşıyor.

Bayır Bucak Türkmenleri, Suriye'ye 7, Yüzyıldan itibaren yerleşmeye başlayan Oğuz boyu akıncıları. 10.ve 11. yüzyıllarda bölgeye yoğun göçler gerçekleşmişler. Tolunoğulları ile başlayan Türklerin yerleşimi, 11. yüzyılda Selçuklu'nun bölgeye gelmesi ile devam etmiş.

Buradaki Türk boyları, 1096 yılında Haçlı seferleri başladığında Selahattin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarla birleşerek Haçlılara karşı bölgeyi savunmuş.

Bugün de yeni binyılın Haçlı zihniyeti tarafından gerçekleştirilen saldırılara karşı aynı misyonu üslenmiş Bayır Bucak Türkmenleri.

Suriye üzerinde hayata sokulmak istenen ve arkasında Haçlı aklının yer aldığı Küresel Sistemin Yenilenme Projesi'nin en önemli ayağına karşı direniş göstermek, yine Bayır Bucak Türkmenlerinin sırtında.

O Bayır Bucak Türkmenleri ki Esad rejiminin uyguladığı asimilasyon politikalarına karşı, özünü korumayı başarmış. Kültürünü yaşatmak için ağır bedeller ödemiş.

Elbette Türkiye uluslararası hukuktan ve egemenliğini koruma refleksinden kaynaklı olarak Bayır Bucak bölgesine müdahil olacaktır. Türkiye'nin Suriye'de yaşanan karmaşa çerçevesinde bu bölgenin kendi öz savunmasını güçlendirmeye yönelik yardımlarda bulunduğu defaatle açıklandı. Hatta Türkmenistan menşeeli olduğu bilinan yüklü miktarda yardım, Fetullahçı Terör Örgütü'nan emniyet-jandarma-yargı kadroları tarafından deşifre edilirken medyası üzerinden de uluslararası kamuoyuna taşındı.

Türkiye'nin bu bölgedeki soydaşlarına yardım faaliyetleri içerdeki bu hain kesim tarafından terör örgütlerine yardımmış gibi aktarıldı. Bu süreç Bayır Bucak Türkmenlerine yönelik stratejik yardımların akamete uğramasına sebep oldu.

Bugün eğer o bölgedeki direniş yeterli düzeyde başarıya ulaşamıyorsa bunun en önemli mümesilleri, o yardımları deşifre eden şerefsizler güruhudur.

Ama bütün bunlar geride kaldı. Şimdi Türkiye'nin yapacağı şey, bölgenin göz göre göre Küresel Sistemin Türkiye'yi de içine alan karanlık projesinin bir parçası olmasını engelleyecek kararlılığı sergilemek ve gerekirse doğrudan müdahale hakkını kullanmaktır. Havadan ve karadan bölgeye yapılacak müdahalenin her platformda meşruiyeti ve uluslararası hukuk karşılığı vardır.

Bölgeye giden gönüllüleri anayasal tanımlarla korkutmkaya çalışan gayrimilli yerel medya varken elbette bu zor ama muhakkak da atılması gereken bir adımdır.