ABD ve Avrupa'nın büyük sınavı
Güney Afrika Cumhuriyeti’ni gerçekten takdir etmek ve ayakta alkışlamak gerek. Filistin de ki soykırımı kanıtlarıyla birlikte dava açmıştı. “Uluslararası Adalet Divanı” Cuma günü İsrail hakkındaki ilk kararını verdi. Divan “ateşkes” çağrısı yerine insanî durumun düzeltilmesi gerekçesiyle bazı tedbirlere hükmetti. Bu da önemli bir gelişme ama ‘ateş kes’ kara ile birlikte olsa daha iyi olurdu. Eksik karara rağmen İsrail kuyruğunu kaptırmış oldu.
Bazı uzmanlar Mahkemenin kararlarını “dolaylı ateşkes”
olarak değerlendiriyorlar. Şimdi akıllarda ki soru şu İsrail karara uyacak mı?
Uymazsa yaptırımı ne olacak? Mahkeme kararları boşluklar içeriyor.
İsrail’den yapılan açıklamada zıtlıklar var. İngilizce
açıklamada Gazze’ye insanî yardımları kolaylaştırmaya devam edileceği ifade
edilirken, İbranice yapılan açıklamada ise böyle bir sözden bahsedilmiyor. Buda
tedirginlik oluşturuyor. İsrail’in burada açıkça ABD vetosuna güvendiği ortaya
çıkıyor. Burada ‘Uluslar arası Adalet Divanının” nasıl tepki vereceği merak
ediliyor.
İsrail’in soykırım suçlarından yargılanması elbette
önemli daha önemlisi ABD ve Avrupa yönetimlerinin tavrı ne olacak? Bu itibar
sınavını geçebilecekler mi?
Tatilde yapılması gerekenler
15 tatilinde ödevi
verilmediği için kızan ailelere seslenmek gerek diyor sevgili yazar Erol
Erdoğan ve şöyle devam ediyor: “Tatilin kendine has doğal ödevleri vardır,
ayrıca ödev gerekmez. Tatilde ailecek kahvaltı yapılır, yürüyüşe çıkılır,
sohbet edilir, kitap okunur, film izlenir, kavurga yenir, oyun oynanır,
büyüklere gidilir.” Uyulması ve değerlendirilmesi gereken ne güzel ne kadar
güzel tavsiyeler.
İstanbul irfanı ve
kültürü
Eyüpsultan
Belediyesi tarafından düzenlenen İrfan Sohbetlerinin konuğu yayıncı, yazar,
araştırmacı Mehmet Kamil Berse idi. Serterikzade Kültür Sanat Merkezinde ki
programda, Berse ile 'İstanbul İrfanı ve
Kültürü' konusunda sohbet ettik.
Fatih Belediyesinden
müziğe katkı
Fatih
Belediyesi tarafından düzenlenen 'Dede Efendi Sözlü Eserler ve Tanburi Cemil
Bey Saz Eserleri Beste Yarışması'nın ödül töreni; Türk müziğine kıymetli
katkılar sunan usta müzisyenlerin katılımlarıyla gerçekleştirildi. Dereceye
giren eserleri usta isimler çaldı ve okudular. Belediye Başkanı M. Ergün Turan
programın gerçekleşmesinde Mehmet Güntekin ve değerli juri üyelerinin büyük
katkılarının olduğunu vurguladı ve dereceye giren yarışmaya katılan tüm müzik
severlere teşekkür etti.
Vefa Meclisinin
konuğu: Ömer Ziya Belviranlı
TYB İstanbul
Şubesi tarafından düzenlenen 'Vefa Meclisi' toplantılarının konuğu yayıncı,
dava ve gönül adamı, İstanbul ve Konya kültürüyle harmanlanmış Babıali -
Cağaloğlu denince ilk akla gelen isimlerden olan Ömer Ziya Belviranlı idi.
Dostları ve sevenleri Belviranlı'dan övgüyle bahsederlerken sağlık sıhhat
dilediler.
Gol atan cepheye
TRT Belgesel,
Kıbrıs Türklerinin haklı davasına ve varoluş mücadelesine dair iz bırakacak bir
belgesel serisini ekranlara taşıyor. Kıbrıs Türklerinin varoluş mücadelesinde
ve Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşunda futbolun rolü, bu belgeselde ele
alınıyor.
Kıbrıs Barış
Harekatı’nın 50. yılı olan 2024’te ekrana gelecek 6 bölümlük belgesel serisi
“Gol Atan Cepheye”, Ada’daki Türklerin topraklarını korumak ve haklı davalarını
savunmak adına 1950’li yıllardan itibaren verdikleri mücadeleye, Rum işgali ve
EOKA terörüne karşı örgütlenen Türk Mukavemet Teşkilatı’nın futbol sahalarından
cepheye uzanan savaşına odaklanıyor. Kıbrıs Türkleri Ada’nın İngiltere’ye devri
ile başlayan uzun süreçte ilk olarak futbol sayesinde özgüvenlerini
artırdılar.Çetinkaya’nın şampiyonluğu ve Türk futbolcularının başarıları
Türklere büyük moral oldu. Yunanistan ve Rumların Ada’da Türkleri yok sayma
politikalarına en güçlü cevap ise futboldan geldi. Sadece Kıbrıs’ta değil,
Birleşmiş Milletler koridorlarında da, Türkler futbolla “Biz buradayız ve var
olmaya devam edeceğiz” mesajı vermiş oldu.
Araştırmacı ve
Akademisyen Erdal Hoş’un anlatımıyla çekilen belgeselde, Kıbrıs Türk futbolunun
şampiyon takımı Çetinkaya Spor ve çevresinde şekillenen direniş hareketi,
TMT’nin gizli istihbarat faaliyetleri, çarpıcı olaylar, tanıklıklar, Rauf
Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük’ün liderlik rolleri ile Türkiye’nin verdiği
destekler de ele alınıyor.
Anne Üniversitesi
Eyüpsultan Belediyesi, Haliç
Üniversitesi iş birliğiyle Anne Üniversitesi Projesi’ni hayata geçiriyor.
Farklı üniversitelerden akademisyenleri bir araya getiren eğitim programıyla
birlikte annelere üniversite deneyimi yaşatacak.
Daha önce üniversite deneyimi
yaşamamış olan anneler için özel olarak tasarlanan bir eğitim programı olan
Anne Üniversitesi, farklı fakültelerin akademisyenlerini bir araya getirerek,
katılımcılara üniversite dersliklerinde eğitim alma ve kampüs hayatını deneyimleme
şansı sunuyor. Eyüpsultan Belediyesi ve Haliç Üniversitesi iş birliğiyle
hazırlanan proje sayesinde anneler de üniversiteli olacak.
Annelerin kişisel gelişimine katkıda
bulunmak, onlara eğitimde aktif bir rol alma fırsatı tanımak ve bu deneyimi mezuniyet
belgesi ile taçlandırmayı amaçlayan projeyle anneler çeşitli konularda eğitim
alma fırsatı yakalayacak.
İstanbul’da Mevlana sergisi
İstanbul Türk ve İslam Sanatları Müzesinde görülmesi
gereken bir sergi var.
İstanbul Valisi Davut Gül, Konya Valisi Vahdettin
Özkan, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ve ilçe belediye
başkanlarının katılımyla açılışı yapılan "750. Vuslat Yılında Hazreti
Mevlana" Sergisi açıldı.
Ardından “Dinle Neyden” Hz. Mevlana etkinliği
gerçekleleştirildi. İstanbul İl Kültür Müdürü Coşkun Yılmaz yönetiminde Uğur
Derman, Mahmud Erol Kılıç ve Safi Arpaguş sohbet ettiler.
Kayıp Öykü
Yusuf Tosun’un
Kayıp Öykü isimli kitabı Çıra Yayınları’ndan çıktı.
Biyografi
çalışmaları, deneme kitapları ve mektup tarzında yazılmış gezi-gözlem
yazılarıyla tanıdığımız yazar Yusuf Tosun iki kitabı ile okuyucularına merhaba
dedi.
Yazar
Yusuf Tosun, kayıp kuşağa ithaf ettiğini belirtiği kitabın önsözündeyazı-eylem hayatının temel dinamiklerinden birinin
de kuşağına olan sevgisi, vefası, sadakati ve de en önemlisi özlemi olduğunu,
bu nedenledaha önce de kuşağıyla ilgili duygu ve düşüncelerini mektup
formatında ‘Kayıp Kuşağa Mektup’ adıyla kitaplaştırdığını, bu vesileyle lise ve
üniversite yıllarında -1990’lı yıllar- kuşağıyla kurduğu dostlukların bir ömür
devam ettiğini ve halen de genişleyerek yol aldığını ifade ettikten sonra; ‘Ama
en önemlisi bu uzun soluklu yolculukta elde kalan tecrübelerin, tehlikelerin,
tehditlerin, deneyimlerin, heveslerin, hatıraların, hüzünlerin, hayal
kırıklıkların, acıların, sevinçlerin… kayıt altına alınıp gelecek kuşaklara
aktarılması ‘ olduğunun altını çiziyor.
Kitaptaki öykülerin bir kısmı üniversite
kapılarında eylemleşen başörtü mücadelesini, bir kısmı Duvardibi Mektebinde
Oblomov ile birlikte demlenen hayaller ve akabinde tüm İslam coğrafyasını
kanatları altına alan idealleri,bir kısmı da Niçe’nin üst insanını üst
aşklaştıran öykülerini konu alıyor. Daha
doğrusu 1990’lı yılların kasvetli havasını içinde barındıran öyküler. İstanbul’dan
Mekke, Medine, Kudüs’e uzanan hayaller. Kimi zaman ise Kâbe’nin yanı başında
ezan sesiyle büyülenip siyah rengiyle aşklaşan heyecanlar.
Hepsinde ama hepsinde ise kesik bir ses, yarım bir
şarkı, derin bir iç çekiş ya da siyah beyaz bir film havasını hissetmemek elde
değil. Yine hepsinde tuvale yansıyan soluk benizler, siyah-beyaz karelere düşen
masum yüzler, kırık kalpler, derin umutlar var.
Kitaptaki öykülerin neredeyse tamamına kayıp bir
kuşağın duyguları, düşünceleri, hayalleri, idealleri, hevesleri, handikapları,
serzenişleri serpiştirilmiş durumda.
Yusuf Tosun ayrıca ‘Şehre Dair’ kitabında şehirlerle alakalı güzel cümleler
kuruyor. Tosun kitabını şöyle tanıtıyor:
“Gerek yapılarıyla gerek yaşam kültürüyle gerek
örf-adetleri ve de tarihiyle kadimleşen şehirlerimiz hızla eriyor. Şehir
kültürü silikleşerek yok oluyor. Öyle ki şehir; içinde yaşayanı bir mengene
gibi sıkıyor, boğuyor, nefesini kesiyor. Haliyle şehirde yaşam çekilmez hale
geliyor. Dünya şehirler üzerinden okunuyor. Ülkeler şehirleriyle anılıyor.
Akıllı kentler inşa ediliyor. Evet, yapıların insanı ve de tabiatı ezdiği bir
dönemden geçiyoruz. Şehirlerin asli unsurlarından vazgeçtiği bir güzergâhı
takip ediyoruz. Şehirlere ihanet ediyoruz. Geçmişin izlerini bir bir siliyoruz.
İşte bu
kitaptaki yazılar böylesi bir zihin dünyasının yansıması olarak ortaya çıktı.”
Sığınmacılar edebiyatımızdaki yerini aldı
İçinde
bulunduğumuz yüzyılın belki de en büyük sorunu olan düzensiz göçlerin sebep
olduğu trajedi insanlığın önündeki en zor sınavlardan biri... Türkiye; savaş,
çatışma ve şiddet yüzünden yerinden edilen milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği
yaparak bu sınavı vermeye devam ediyor.
Sertaç Yumun’ un “Kenara Yakın”
adlı romanı, Türkiye’den Avrupa’ya göçün önemli geçiş noktalarından biri haline
gelen Edirne’de yaşananları hikayenin arka planı olarak sunuyor. Kitabın bu
yönüyle zamanımıza tanıklık ettiği söylenebilir.
Roman, ilk cinayetini işleyecek
genç bir kiralık katilin gerilim dolu hikayesini anlatıyor. Her geçen gün
çevresine ve dünyaya yabancılaşan günümüz insanının, “öteki” ne karşı duyduğu
şüphe yüzünden yaşadığı tedirginlik, bu tedirginliğin onu sürüklediği yalnızlık
ve endişe kitabın ana çıkış duygusunu oluşturuyor.
Kenara Yakın, Türkiye’nin
Yunanistan sınırında sığınmacıların umutlarını sömüren kaçakçıları, bu uğurda
işlenen cinayetleri, kanlı hesaplaşmaları konu edinen atmosferinde, bir kiralık
katilin aşkı tanıdıktan sonra yaşadığı tereddütleri tüm duygusal ve psikolojik
boyutlarıyla anlatmayı başarıyor.
Kitap, gerilim türünden beklenen sürükleyici anlatısı ve sürprizli finali
yanında ana karakterin detaylı psikolojik tahlillerine, varoluş, ahlak gibi
temel felsefi meselelere yer vererek, olay örgüsünün görünen yüzeyinin altında
derinlikli bir başka okuma fırsatı sunduğunu da müjdeliyor.