15 Kasım 2017

Abdülhamid, Mustafa Kemal ve mahallemize sokulan münafıklar

Günümüz Türkiye'sinde bir kişiye Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Paşa hakkındaki görüşlerini sorduğunuzda kişinin gerçek kimliğini hemen öğrenirsiniz.

Şunu açıkça söylemek mümkün Abdülhamid'i seven Müslüman, sevmeyen ise laikçi, dönme ve Kemalist'tir.

Zıddı da Paşa için geçerli.

Elbette kimsenin kimseyi sevmek gibi bir mecburiyeti yok. Dileyen Abdulhamid'i, dileyen de Paşa'yı sever veya sevmez.

Abdülhamid Han, ecdadının mirası olan toprak ve devleti, inşa ruhuna uygun bir şekilde ayakta tutmak için ömür tüketmiş dâhî bir Sultan.

Paşa ise ecdadın yurdunda, onların değerlerini altüst ederek bir sistem inşasına çalışmış bir subay.

Bu topraklar İlay-ı Kelimetullah için fethedilip, yurt yapılmış, 10 asır bu uğurda terk dökülüp, can verilmiştir.

Sonra birileri gelip, Kur'an-ı yasaklamış, ezanı susturmuş, geçmişle bağı kopartmak için alfabeyi yasaklamış, lisanı tahrip etmiş, hilafeti ilga etmiş, ulemayı asmış, toprakları işgalden kurtaran kahraman çeteler ve Kuvayı Milliye hareketlerini yok etmiş, bu toprakların fatihlerinin, sahiplerinin türbelerine ziyareti yasaklamış, kitabelerini sökmüş, eserlerini yıkmış, kitapları, arşivleri çöpe atmış, camilerini meyhane veya kerhaneye çevirmiş… Sonra da ‘sevmek zorundasın' diye dayatılmış.

CHP kökenli Menderes ve Bayar, Paşa'yı İnönü'nün şerrinden korumak için dünyada bir benzeri daha olmayan koruma kanunu çıkarmış ve 75 yıldır bu kanun nedeniyle sayısız insanı mahkûm etmişler, şimdi sanki ondan önce bu millet, bu topraklar, bu devlet yokmuş gibi ona taptırmaya çalışıyorlar.

Nikâhlı karısının hakkında yazdıklarını yayınlayanlara ceza vermeye devam ediyorlar.

Korumaya çalıştıkları Mustafa Kemal Paşa falan değil bu haysiyet cellatlarının. Biri daha fazlasını vadetsin derhal Paşa'yı da satarlar.

Yegâne endişeleri ülke ve millet üzerine kurdukları örümcek ağı ve tasallutlarının sona ermesi…

10 KASIM ve ERDOĞAN

Erdoğan bu ülkedeki dindar, Kemalist, ulusalcı, ateist herkesin Cumhurbaşkanı.

Söz ve icraatlarında önceliği, partisi veya şahsi menfaatleri değil, milletin bütünlüğü, ülkenin çıkarları…

Ama Erdoğan aynı zamanda bir siyaseti partinin de genel başkanı.

Bu yüzden seçmeni olan da, olmayan da edep dairesi içinde eleştirme, beğenip beğenmeme hakkına sahip.

Hangi ülke menfaati için söylemiş olursa olun, Paşa hakkındaki sözlerine kimse katılmak zorunda da değil.

Lakin mahallemize dadanmış, suretâ haktan görünme konusunda hayli becerikli ve Erdoğan'ın bile aklından geçmeyecek şekilde “Erdoğancılık” yapan yabancılar; Müslümanların ekmeğini yiyerek, Müslümanların gazetelerindeki köşelerinden Müslümanlara saldırıp, hakaret ediyorlar.

Merak Akşener, Anıtkabir'e gitti, iman tazelediğini söyledi. Ona söylenecek bir şey yok. İman kardeşliğiniz “hayırlı” olsun!

Paşa ile babasını aynı kefeye koyan, her devrin ağzı bozuk adamlarını millet zaten tanıyor. Demek ki daha Bank Asya taksitleri bitmemiş, bitsin o zaman Erdoğan'a da söver bugünün el süstü hokkabazları.

Bir de PKK'dan gelme bir yanaşma var ki, işte bu kara ruhlu haddini aşmakla kalmadı, bütün iğrençliği ile kinini kustu Müslümanlara…

Salih Tuna ağabeyin tabiri ile bu "AKP'li mürai" önceki günkü yazısında Müslümanlara “mahallenin münafıkları” diyor.

Türkçüden daha Türkçülük, Müslümandan daha çok İslamcılık yapmaya kalkan PKK kökenli, zamanın ruhuna uygun fitneci sığıntı, Erdoğan'ın 10 Kasım törenlerindeki konuşmasından hareketle Erdoğan için, “İslami kisveye bürünerek mahallede dolaşan münafıkları rahatsız etti” diyor.

Bununla da yetinmeyip, “İslamcıların batı ile bir olup, mahallede mütemadiyen Erdoğan'ı çekiştirip durduklarını” ileri sürecek kadar haddini aşan besleme ne yazık ki gazeteden ve program yaptığı kanaldan maaş almaya devam ediyor.

İşin doğrusu şu ki, bu fırfır döndü fitnecileri, hakaret ettikleri bizim mahalle şımarttı.

İrâbta mahalleri olmadığı halde kendilerinin Müslümanların gazeteleri ve televizyonlarında beslenmeleri ile milletin uçağına alınmaları yüzünden güç sarhoşluğu yaşıyorlar.

Bundan aldıkları ilhamla da arkalarındaki karanlık odaların üflemeleri ile bizi bize düşürmeye çalışıyorlar.

Onlara bu imkânları sunanalar görmese de, millet kimin ne mâl olduğunu görüyor ve muamelesini buna göre yapıyor.

Dünkü yazısında “muhalif müptezeller”in yaptıklarını sıralayan Salih Tuna dostumuzun devamla  “AKP'li mürailer” dediği bu tipler hakkında söyledikleri ile tamamlayalım bugünü izni ile:

“Erdoğan'ın toplumdaki prestiji üzerinden her nasılsa tuttukları mevki ve makamlarda yan gelmiş yatıyorlar.

Mirasyediler gibi.

AK Partili çilekeşlere de yukardan bakıyorlar.

En büyük maharetleri Erdoğan'ın yanındaymış gibi görünmeyi bir şekilde başarıyor olmaları.

Lakin...

Erdoğan'ın yanında kim pazarlıksız ve karşılıksız duruyorsa da sinsice hedefe koyuyorlar.

Müptezel muhalifler çıkarları için "Erdoğan nefretini" kullanıyorlar;

AKP'li mürailer de Erdoğan sevgisini.

"Nefret" ve "sevgi" üzerinden çalışan bir "mekanizmadır" bu!

Müptezellerle mürailerin birbirini tamamladığı, birbirine teminat olduğu bir mekanizma...

Kutuplaşma devam ettiği sürece de bu mekanizma deşifre olmaz.

aziz-nesin