Adap

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Sıhhatimizi, temizliğimizi, ihtiyaca ya da süslenmeye bağlı gündelik bakımımızı ve toplum içindeki yansımamızı ortaya koyan görünümümüzdeki ölçüyü kendi özel alanımızda yapmak, böylece sokağa çıkmak ve insanlarla karşı karşıya gelmek neredeyse bütün kültürlere has bir durum. Ama gelin görün ki toplum içinde özel ve kamu alan sınırının belirsizliği, bunu hatırlatan sağduyudaki zayıflama, sosyal medyadaki “had” sorunu,  “ferdî bakımın yapıldığı yer” noktasında tuhaf manzaralarla karşılaşmamızı sıklaştırdı. 

Vaktiyle, her biri niteliğine ve niceliğine göre ayrı ayrı isimler almadığı devirlerde, kadın ve erkeğin ferdî temizliği, giyimi, kuşamı, gündelik görünümüne dair bütün hazırlıklar, şehir hayatında tek bir başlık altında anılırdı: Tuvalet. Hatta yatak odalarında günlük bakıma eşlik eden malzemelerin konulduğu tezgâhın, gözlerin, çekmecelerin, aynanın iliştirildiği masaya da tuvalet masası denirdi ki hâlâ diyenler vardır.

Nitekim tuvalet kelimesi, öncelikli olmasa da anlamlarından biri olan “ihtiyacı giderme” meselesinden başlayarak bütünüyle kişiye özel ve mümkün mertebe kendi özel alanında yapıp edilen fiilleri ve ona yardımcı olan malzemeleri içerir. Mahremiyete dairdir. Birilerinin görmesi, giyinirken ya da temizlenirken yalnız olmamak, insan fıtratına has bir rahatsızlığa sebep verir. Tanımadığınız birinin gereğinden fazla yakınınızda durması gibi, mahremiyet ihlalleri de yıpratıcıdır.

Her gün toplu taşımayla bir yerlere gidip geliyorum. Sakin, koltukları boş, tenha olduğu zamanlar da oluyor; gürültülü, kavgalı ve hınçlı kalabalıklarla yüklü zamanlar da.

Koskocaman bir şehirde, mahşerî kalabalık içinde toplu taşımadan tek beklentiniz, sizi mümkün olan en kısa zamanda gitmek istediğiniz yere ulaştırması. İlk duraktan binmişseniz oturabilme ve belki bir-iki satır kitap okuyabilme imkânına da kavuşursunuz. Ara duraklarda bu sıkça sorun olur ve kalabalık içinde doğru konumlanma tedirginliğiyle dengeyi koruma gerginliği arasında zihnî bir yalıtma hayalden ötedir çoğu zaman.

Şehirlerarası toplu taşımada durum biraz daha farklı. Bulunduğunuz yeri çok da kısa olmayan bir süre için kiralamış oluyorsunuz. Bunun getirdiği muhtemel konfor, ferdî tercihlerinize uygun birkaç fonksiyon barındırması. Küçük lamba, havalandırma, önünüzdeki koltuğa iliştirilmiş file cep, dirsek hizasında açıp üzerinde yiyip içebileceğiniz, yazıp çizebileceğiniz, eşyalarınızı istifleyebileceğiniz küçük sehpa, ayarlanabilir koltuk ve bir isteğiniz olup olmadığını bir-iki kez soran ya da şikâyetlerinizi dinleyen bir muavin/hostes vs.

Uzun yol toplu taşıma sistemi, imkânları hafif genişleşse ve zenginleşse de üç aşağı beş yukarı hep aynı. Tıpkı şehir içinde olduğu gibi. Araçlar ne kadar modernize edilirse edilsin yolcuların, yolcu hizmetlilerinin ve araç kaptanlarının birbiriyle iletişimi pek değişmiyor.

Yukarıdaki manzaralarla yüklü toplu taşımlarda aynı araç içinde en az elli kişinin gözetimi altındasınız. Bunlardan hariç bir de araç kameraları var. Böyle bir atmosfere rağmen son yıllarda artan bir manzaraya sık sık şahit oluyorum: Makyaj yapmak… Bilhassa yaşı genç olan hanımları, özellikle şehirlerarası toplu taşımalarda varılacak yere yaklaşıldıkça bir telaş alıyor. Önce ayna çıkıyor çantadan ve mimiklere durum değiştiren cilde şöyle bir göz atılıyor. Sonra nereye sığdırıldığını anlamadığım malzemelerle doluyor sehpa. Her biri tek tek kullanıldıktan sonra bir selfi çekilip muhatabı olan adrese gönderilerek iş noktalanıyor. Bu öyle bir salgın ki aynı otobüs içinde üç genç kızın makyaj yaptığı bile oluyor. Daha var mı, diye diğer koltukları incelemeye almıyorum ki bu da mümkün. Zira bakma çabası göstermediğim, gayriihtiyarî görüş alanıma giren bir konumda gerçekleşiyor bütün bunlar.

Bu durumu ilk mercek altına aldığımda, “herkesin içinde” yapmanın “pratikliği”nin ne kazandırdığını düşündüm. İyi görünümlü olmak veya yeni deyimle kendini “yükseltmek” isteyen biri neden bu aşamaları ulu orta yapsındı. Aslında bu basbayağı düzensizliğin işaretiydi. Evden kendini memnun edecek bir görünümle çıkmayıp, bu görünümü kazanmak için de en azından bir kadınlar tuvaletine uğramayı dahi zül görüp “herkesin içinde” yapmayı göze almak… 

Şu “herkesin içinde” meselesi sosyal medya alanında arka planı, ön planı, manası ve yansıması olumsuz yöne evrilmiş anlayışlardan biri. “Biri bizi gözetliyor ve biz bundan hiç rahatsız olmuyoruz” anlayışlı televizyon kroniği ile başladı ve alanları genişleyerek sürüp gidiyor.

Vaktiyle tuvalet adıyla mahremiyete dâhil edilen kişisel bakım, bu derece rahatsız olunacak kadar umumi alana taşınınca her türlü toplumsal duruşun adapla ilişkisini sorguluyorsunuz mecburen. Bu kırılmayı önleyecek olan, böylesi rahatsız edici manzaraların tasvir edilmesi mi, tekrarlayıp çirkin misali öne sürmemek adına yokmuş gibi davranılması mı; onu da bilemiyorsunuz. Ama bildiğim bir şey var ki; yaşı kaç olursa olsun, kimseye ulu orta makyaj yapmak, kremlenmek, saçını taramak, aynada yüzünü kontrol etmek ve kıyafetini vitrin yansımalarından faydalanıp düzenlemek yakışmıyor. Üstelik adaba da aykırı.

***

Künye: Adap; Arapça edep kökünden gelen bir kelime olup davranışlarda ve karşılıklı ilişkilerde alışılmış usullere, ahlâk ve terbiye kurallarına göre uyulması gereken esaslar, âdet, yol yordam, yol erkân, yol sıra; töreler, gelenek ve görenekler, yerleşmiş usuller; anlamlarına gelir. (Kubbealtı Lugatı)