28 Ağustos 2017

Ağustosun iki günü

Ağustos ayı tarihimizde bayrağın burçlara dikilip, aynı zamanda düşürülmek istendiği yerden kaldırıldığı bir zamandır. Yahya Kemal'in tabiriyle büyük yurdumuz, Türk yurdu bu aydaki bir zaferle kurulmuş, hem de düşmana karşı bu ayda son kez korunmuştu. Bu vatana sahip ve varis olduğumuz mührü 26 Ağustos'ta Malazgirt'te ve 30 Ağustos'ta Başkomutanlık Meydan Muharebesinde vuruldu. BU ÜLKE'nin çocukları akılları ve şahsiyetlerini bu iki büyük zaferle teşhis ve tahkim etmelidirler. Milletimizin ve milliyetçiliğimiz kaidesi olan bu zaferler bizi geleceğe taşıyacaktır. Nurettin Topçu, Büyük Fetih'te, milliyetçilik devletin temellerini atmış, millettin tohumlarına hayat vermiş olan ataların kutsal emanetini sonsuzluğa giden yolda daima büyüyen aydınlıklara ulaştırmak, ruhların mabedinde derinleştirmek ve onu yabancı ellerden korumaktır derken bu zaferlerin milletimiz açısından önemini ve hatırlanmasının gereğini ortaya koyar. Bu yönüyle milliyetçilik ırkçılık, faşizm ve radikalizmden ayrılarak bizi millet olmanın gerçeğine taşır.   

Malazgirt'te bir Cuma günüydü. Türkün başbuğu, Sultan Alparslan Türkistan'dan akıp gelen cesur, cengâver yüreği ve İslam'la yücelmiş ruhu ile “Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim.” diyerek bir büyük devlet adamı ve komutan olarak yüksek bir imanla haykırıyordu. Selçuklular, din ve toprak çağının ruhuna, İbn Haldun'un tespitlerinden yola çıkılırsa, cesaretleri, iyilik ve inanca yatkın ruhlarıyla tam bir imtizaç sağlayarak, bu toprakları vatan ve İslam yurdu haline getirmişler, temiz Müslümanlıklarıyla gönülleri hakikate açmışlardır. İşte bu cümleden Alparslan, Türkistan'dan gelen cengâver ruhun tecrübeleriyle Bizans'a karşı “Turan Taktiği”ni uygulamış ve inancından aldığı büyük mefkûre ile bu zaferi kazanmıştır. Malazgirt bu bakımdan bugün bize, zamanın ruhunun gerekleriyle donanmanın, sağlam bir strateji ile milli bünyedeki imkânların bu yolda harekete geçirilmesinin ve bunun inanç ile tahkim edilmesinin dersini verir. Nurettin Topçu, “Dokuz yüz yıl önce Asya'dan gelen Türk milletimizin yıkılmaz bedeni, İslâm ise ebedî ruhu oldu. Bu ruh, bedenin her zerresine nüfuz ederek önce Malazgirt'te Alparslan'ın şahsında ilâhlaştı ve Büyük Peygamberin ruhuna ilk selamı oradan yolladı.” tespitiyle bu büyük zaferi yorumlar.

Bu zaferin diğer bir mesajı ise, Alparslan'ın Diyojen'e gösterdiği ali cenablıktır. Bu topraklarda bundan sonra nasıl bir aklın hükmedeceğinin, merhamet ve adaletin güzel bir örneği olarak Diyojen'e hürmet eden, ona teselli veren Sultan onu ülkesine göndererek seçkin devlet adamlığının numunesini gösterdi.

Malazgirt'te vatanın kapısı açılmış, 26 Ağustos 1071'de Anadolu'nun büyük fatihi, Türkiye olacak Rum ülkesine ayak basmıştır. Prof. Dr. Erol Güngör'ün tespitiyle eğer Türk ve İslam tarihinin dokuz yüz yıllık kaderini çizen tek bir insan göstermek mümkün olsaydı, bu, hiç şüphesiz Alparslan olurdu. Böylece milletin mayasındaki İslam dini, büyük vatan Anadolu'da, Oğuz çocukları eliyle Türk milletinin irfanıyla, Türkçe'nin vatanın dört bucağını süsleyeceği bir devran başlamıştır. İşte bu gerçeğin şiirini Yahya Kemal yazar: Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. Maziden gelip müstakbele giden asırlarda milletimizin Malazgirt'ten geleceğe taşındığı ruh işte bu ruhtur.

Zamanlar geçmiş, devran dönmüş Selçuklunun gölgesinde yeşeren büyük çınarımız Osmanlının zeval günleri gelip çatmıştır. Türkün istiklal ve istikbali yine tehdit altındadır. Çanakkale'de düşmanı geçirmeyen evlad-ı vatan Anadolu'ya ayak basan kirli postallara karşı yine bir 26 Ağustos günü taarruza geçmiştir. Başında büyük bir komutan Mustafa Kemal Atatürk vardır. Büyük millet, büyük taarruza büyük bir lider başkanlığında ya istiklal ya ölüm! diyerek atılmıştır. İnancını donanan milletimiz vatanı koruyacak olan Büyük Taarruzunu başlatmıştır. Osmanlının modern zamanlardaki tüm birikimini alarak, imanını kuşanan millet, cengâverliğinin son büyük misalini bu muharebede vermiştir. Malazgirt'te zaferi getiren Türk süvarisinin kılıç ve okları, Büyük Taarruzda da devreye girerek süvarinin süngülerinin nihai darbesi ile 30 Ağustos 1922'de savaş kazanılmıştır. Tarihin garip bir denk gelişidir ki bu savaşta da düşman başkomutanı Trikopis esir edilmiş, Türk alicenaplığıyla bu sefer de esir komutan, Mustafa Kemal tarafından karşılanarak teselli edilmiştir. Böylece bu toprakların silinmeyen ruhu, devlet anlayışı milli şahsiyetimizde bir kere daha konuşmuştur. Bizi bu topraklardan nihai olarak sökmeye ahd etmiş Diyojen ve Trikopis, iki Bizanslı Rum, Türk'ün büyük ruhuyla karşılaşarak buraların Türk Yurdu, Türkiye olduğu cevabını alarak Ağustosun iki gününde ters yüz olmuşlardır. Böylece Malazgirt'te kalkan bayrak Büyük Taarruzla vatan göklerinde dalgalanmaya devam etmiştir. Orhan Şaik Gökyay'ın mısralarınca “Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir.” O tarihe, yiğit milletin şanlı ordusuna ve tüm şehitlerimize selam olsun!

Bu Ağustos'ta hatırlamamız gereken bir şey daha var. Haçlı Seferlerinin, Malazgirt Zaferinden sadece 25 yıl sonra harekete geçirilip, asırlarca sürdüğü ve son Haçlı tasallutunun Büyük Taarruzla püskürtülerek düşman denize döküldüğüdür. Malazgirt bir manada, İslam dünyasının bir süredir Bizans'a karşı süren ricatının ve Türkleri Anadolu'dan püskürtme hayallerinin nihayeti olduğu gibi, Büyük Zafer de Osmanlının ricat dönemini ve Türkleri vatandan atma emellerini söndüren zafer olmuştur.

Bu Ağustos yine Malazgirt'te atlar koşacak, millet coşacak, oklar gaza niyetine uçacak. Ecdadın izinde yürüyen büyük ruhlar bir kere daha o hatıra ile vatanı, milleti, devleti, imanı ve dili ile ayağa kalkacak, Alparslan'ın önünde selam durup, Mustafa Kemal'le İzmir'e koşacaklar. Millet ve devlet bu istikamette idame ederken, milliyetçiliğimiz bu esasa istinat edecektir, Topçu'nun tabiriyle milliyetçilik, bin yıllık varlığın her günümüzde yaşatılmasıdır. Ağustos'un iki gününde tüm şehitlerimizi minnetle anarak yine biz olarak, devlet ve millet bir olacak ve geleceğe yürüyeceğiz.