17 Şubat 2017

Alıklığın fanatizmi 1

Tayyip Erdoğan'ın fettoşii kültü mensuplarınca kandırıldıkları beyanı ve milletten özrü üzerine sondaj vurdukça brent hiciv fışkırıyor. Tatlı ve hafif, neredeyse kendiliğinden rafine... Politik hicvin bu kadar etkili, bu kadar yaratıcı bir ‘kemal düzeyi' olabileceğini kim tahmin edebilirdi? Orantısız zekânın ne de olsa dini imânı yok, acımasızca vuruyor. Vurdukça da ak koyunların iflahı kesiliyor. E tabii, buna “kafa” diyorlar.

Ak koyun demişken, ak itler, ak domuzlar, Anadolu çomarları gibi içeriğinde dağ gibi sosyopolitik analizler yüklü adlandırmaların taşıdığı ince, latif hicvi ve keskin zekâyı, evrimini tamamlayamamış akp tabanının anlamasını bekleyemeyiz. Anlayabilecek irtifada olsalar, politik mücadeleyi benzer bir seviyede yürütürlerdi. Onlardan karşıt tabanı kodlayan, ancak ışıltılı bir aklın yalımları olabilecek böyle sözler, “tanımlamalar” duyamayız. Bu politik mizah, bu orantısız zekâ o kadar ince, o kadar keskin ve o kadar hızlıdır ki genellikle ilk bakışta görülemez. Tamam, kabul etmeliyiz ki ikinci, üçüncü ve dördüncü bakışta da görülemez ama bu önemli değil; oralarda bir yerlerde olduğunu biliyorsundur. Bunu bilmek ilericiye müthiş bir güven verir. O güvenin varlığını, olanca alaycılığıyla “yine kandırıldık dersiniz ne olacak canım” cümlesini bir röntgen şuası hâlinde trollere çakarken ayan beyan görürsünüz; gözlerini kamaştırır çomarın, içini dışına çıkartıp öğürtür ‘yavşAK'ları.' İşte o zekâ, o öz güven aydınlanmışın gülüşünü dudaklarının kenarında istihzaya dönüştüren bir kıvrım olmuş, parıldamaktadır... An gelir o güven ve incelik, kâh çarşaflı kadının hasta çocuğunu tedavi etmeyi reddeden, kâh çarşaflı hastayı “madem orta çağ kıyafeti giyiyorsun al sana orta çağ koşulları” diye bağırta böğürte narkozsuz ameliyat eden, böylece neşteriyle sürrealist bir “çığlık tablosu” çizen ilerici bir hekimin soylu direnişi olur, ah sazı çalınmaz ellerde! Veyahut on beş yaşındaki türbanlı kızın böğrüne, bir minibüste atılan altı oklu tekme! Nezih tekmeye iliştirilmiş olarak, on yıldır sokaklarda tesettürlü kadınları dövme itirafı bir melek tüyü gibi gökten süzülürken, yandaş olmayan medyada sermest edici, huzurlu bir sessizlik... Sanki motorları maviliklere sürmekteler...

Neyse biz esas konumuza dönerek örneklemeler üzerinden gidelim ve “özür mevzunun” en eğlencelisinden başlayalım.

Rusya yıllardır kasten ve sıklıkla İngiltere, Fransa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve Japonya'nın hava sahasını ihlal ediyor ve çeperindeki bütün ülkelere gözdağı veriyor. Vahşi hayatta bir yırtıcının alan hâkimiyeti haritasını idrar kokusunu bırakarak belirlemesiyle birebir örtüşen, diğer ülkelere meydan okuyucu ve aşağılayıcı bir had bildirme yöntemi bu. Adı sayılan bütün ülkeler her defasında meydan okumayı protesto ediyor, kınıyor ama ötesine geçemeden aynı tahkirle tekrar tekrar karşılaşıyorlar. Rusya bunu Türkiye'ye de yapmak istedi ve herhangi bir belirsizliğe mahal bırakmayacak kadar berrak ve kesin şekilde uyarıldı. Açık ikaz ve ihtara rağmen Rusya, maatteessüf 2015 Kasım'da bunu yine denedi ve sınırı ihlal eden savaş uçakları Türk savaş uçaklarınca hiç tereddütsüz düşürüldü. Moskova yeni Türkiye'nin hassasiyet ve reflekslerinin diğerleri gibi oduncu kantarına çıkarılamayacağını, hâkimiyet ve haysiyet hudutlarına ilişkin teyakkuzunun, kuyumcu terazisiyle ve miligramlar aralığında kontrollü olarak hesaplanması gerektiğini epey pahalıya anlamış oldu. Bu eylemin uluslar arası zemindeki anlamı ve herkese verdiği mesajlar çok netti; ”ben oynamam ve kendisiyle oynanmam, karşıma gerçekten her şeyi göze alabiliyorsan çık, çünkü ben öyle yapıyorum.” Çarlık herkesin içinde yüzüne esaslı bir tokat akşedilen namlı bir külhanbeyi gibi sarsıldı. Umutsuzca bunun kazara ve anlık olarak sadır olmuş bir cüret olmasını dilediği çok belliydi.

Putin, “Uçağın düşürülmesinin Türk-Rus ilişkileri için ciddi sonuçları olacak. Sırtımızdan bıçaklandık” dedi. Türkiye sadece Rusya'ya değil BM güvenlik konseyini oluşturan tüm ülkelere bir mektupla şöyle seslendi: “Türk hükümeti egemenliğini, güvenliğini ve sınırlarını korumaya kararlıdır. Angajman kurallarımız iyi bilinmektedir ve çeşitli zamanlarda tüm taraflara tekrarlanmıştır. Türkiye, vatandaşlarını ve sınırlarını korumak için uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanma konusunda tereddüt etmeyecektir.”  Putin Türkiye'den özür ve tazminat beklediğini duyurdu. Tayyip Erdoğan değil tazminat özür bile dilenmeyeceğini, özür dilemesi gereken tarafın Rusya olduğunu bildirdi ve Türk hava sahasının ihlali halinde hangi ülke olursa savaş uçaklarının yine düşürüleceği açıklandı. Bu Rusya gibi devasa askeri iddiaya ve politik güce sahip kutup bir devlet için çok ağır bir diplomatik yıkım ve itibarını feci şekilde yerle yeksan eden bir hiçleştirmeydi. Putin “Türkiye sanki uçakları düşürülen kendileriymiş gibi davranıyor” açıklamasıyla aslında diplomatik olarak alabora olmanın şaşkınlığını izhar ediyor ve bir tür “racona nefes aldırma” müsaadesi istiyordu. Bir Rus savaş gemisinin İstanbul'a doğrultulmuş füzeyle boğazdan geçiş yapması üzerine “Türkiye'nin provokasyon ve açık tacizkar tavırlar sergilendiği sürece gerekli önlemleri alabilecek kabiliyette olduğu” ihtar edildi. Savaş gemileri üzerinden gösteri teşebbüsleri son buldu. Rusya'nın tepkisi ekonomik ambargo eşiğine çekildi ve öylece kaldı.

Önce Medyedev sonra Rus bürokratlar ekonomik boykotun Türkiye'den çok Rusya'ya zarar verdiğini söyledi. Türkiye'den ses yok! Artık Rus savaş gemileri boğazlardan kurallara azami dikkatle ve gönderlerine Türk bayrağı çekilmiş olarak geçiyor. Türkiye kayıtsız… Türk bayrağı çekmiş Rus savaş gemisinin güvertesinde en güzel tören kıyafetlerini giymiş kadın askerler esas duruşta İstanbul'u selamlayarak geçiş yapıyorlar. Türkiye heykel gibi… Rusların daha ne yapmaları gerekiyor? Putin çar naçar kendi ağzıyla ve açıkça “Türkiye'yle ilişkileri düzeltmek istiyoruz, ancak atılan bir adım göremiyoruz” demecini veriyor. Taş olsa erirdi değil mi artık… Nihayet cevaben Türkiye'nin de  “ilişkileri düzeltmeye hazır olduğu belirtiliyor”

Buraya kadar yaşananları CHP, HDP ve Saadet'li arkadaşların hafızası kaydetmiyor. Size alıklığın fanatizmini anlatıyorum; bekleyin!