03 Mart 2017

Alıklığın fanatizmi 2

Türkiye'nin Rus savaş uçağını düşürmesi akabinde gelişen olayları anlatmış, Rusya'nın öfke ve dehşet salma stratejisinin Türk liderliğine ve devletine karşı işletilemediğini ifade etmiştik. NATO'nun, karşı destek, tehdit ve savaş uyarılarına rağmen Gürcistan'ı ve dünyanın en büyük silah üreticilerinden Ukrayna'yı ansızın ve delice bir gözü karalıkla işgal eden Rusya'nın, önce savaş uçaklarını düşüren sonra da soğuk, agresif ve meydan okuyucu bir diplomasi süreci yürüten Türkiye karşısında attığı kontrollü geri adımları şöyle özetlemiştik;  Önce Medyedev sonra Rus bürokratlar uyguladıkları ekonomik boykotun Türkiye'den çok Rusya'ya zarar verdiğini söyledi. Ardından Rus savaş gemileri ve denizaltıları boğazlardan gönderlerine Türk bayrağı çekerek altı özenle çizilmiş bir saygıyla geçmeye başladı. Rus savaş gemisinin güvertesinde en güzel tören kıyafetlerini giymiş Rus kadın askerler üstlerinde dalgalanan Türk bayrağının altında ve esas duruşta İstanbul'u selamlayarak geçiş yaptılar. Bu jestlere rağmen Türkiye'den hiçbir karşılık göremeyen Rusya en üst düzeyden, yani Putin'in ağzından açıkça “Türkiye'yle ilişkileri düzeltmek istiyoruz, ancak atılan bir adım göremiyoruz” demecini vermek zorunda kaldı.

Evet, buraya kadar yaşananları CHP, HDP ve Saadet'li arkadaşların hafızası kaydetmiyor demiştik. Rus diplomasi tarihinin kendileri için belki de en ağır ve en yaralayıcı ricatı olan “bir adım” ricasını kabul eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kremlin'e bir mektup gönderdi. Türkiye'nin “Rusya'nın ilişkileri düzeltme” isteğine olumlu yaklaştığı belirtilen mektupla -kararlılık ve haklılıkla ilgili hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde- sadece ölen pilotların ailesine duygusuz ve mesafeli bir ifadeyle seslenildi. İzvinite yani üzgünüz. Bir saldırganı vurarak etkisiz hale getiren polis ya da acile alınmış hastanın ölüm haberini veren bir doktor üzgünüm derken elbette kimseden af veya özür dilemiyordur. Onlar sadece yapmaları gerekeni yapmıştır…

İşte burada bir adama muhalefet etmek için hamakatin sınırlarını zorlayan bir alıklığı içselleştirmekte beis görmeyen yığınlarla karşılaşıyorsunuz. Sanki fanatiği olduğu takım ezeli rakiplerinin kalesine topu doksandan atmış bir holiganın absürt çılgınlığını müzmin Tayyip ve Türkiye muhaliflerinde seyrediyorsunuz. Tayyip ilk defa özür(!) dilemiştir. Affedin(!) demiştir. Pişmanım(!) demiştir. Yalvarmıştır(!) Bakalım Rusya bu özrü kabul edecek midir? Bu arkadaşlar ne tür bir madde kullanmaktadır?

Örneğin bir internet sitesinde yayınlanan yazıda -şaka değil-  şöyle ifadeler vardır; Erdoğan iktidarı Rus uçağını düşürerek çok ciddi bir hata yaptı. Sonra da hatasını kabul etmedi, aylarca “Asla özür dilemeyiz” dedi, hatta “Asıl Rusya bizden özür dilesin” talebini bile öne sürebildi. Bakanlar, AKP'li yöneticiler ve “havuz medyası” bu yolda neler söylemedi ki! Onların bu tavrının nedenlerinden biri de, liderleri Erdoğan'ın asla kimseden özür dilemeyeceği yolundaki inanç ve tahminleriydi. Ama Erdoğan özür diledi. İlk kez. Mecburen(!?!) Eee, ne oldu şimdi? Bugün Erdoğan da hatasını kabullenip özür diliyor. Sevgili yalaka arkadaşlar, yandaş “meslektaşlar”, biat dünyasının fedakâr askerleri! Haydi çocuklar, haydi, eski twitlerinizi silmeye ve tükürdüğünüzü yalamaya başlayın!”

Şaşırmayın, bunlar gerçekten söylendi! Evet, söyleyenler bizimle aynı gezegende yaşıyor!

Bu arada İsrail'in, Mavi Marmara Gemisi'ne yaptığı saldırıdan yıllar sonra Türkiye'nin ilişkilerin normalleşmesi için şart koştuğu özür, tazminat ve ambargonun kaldırılması taleplerini yerine getirmeyi kabul etmesi alıklığın fanatizmince tam tersinden okundu. Onlara göre Türkiye Rusya'dan resmen özür(!) dilemişken İsrail Türkiye'den güya özür dilemişti. Tamam, Tayyip mektubunda Rusya'yı muhatap almamış sadece pilotların ailelerine üzgünüm demişti ama yersendi. Bu esasen Rusya'dan özür dileme demekti. Rusya'nın olaydan hemen sonra istediği tazminat talebini tekrar ağzına bile alamaması ve Türkiye'nin izvinite'den sonra da özür dilenmediğini ve dilenmeyeceğini pekiştirerek hatırlatması onlar için hiçbir şey ifade etmezdi. Ama İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Tayyip Erdoğan ve Obama ile yapılan üçlü görüşmede Türkiye'den özür dilemesi ve bunun A.B.D. tarafından dünya kamuoyuna duyurulmasından hemen sonra da taraflarca da teyit edilmesi İsrail adına özür sayılmazdı. Her ne kadar İsrail, Türkiye'nin istediği tazminatı ödemeyi kabul etse de bu topu topu yirmi milyon dolardı. Gazze'ye artık Türkiye Cumhuriyeti istediği zaman yardım filoları gönderecek, enerji santralleri, liman ve hastaneler inşa edecekti. Ama önemsizdi. Tayyip yine(!) tükürdüğünü yalamıştı.

Zaten Davos'da sesi yükselen yaşlı Peres'i “siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye haşlamış, Peres'i alkışlayan dinleyicileri de “cinayetlere onay verdiklerini söyleyerek” paylamıştı. Ama Davos benim için bitmiştir deyip orayı terk ettikten hemen sonra tepkim moderatöre diyerek bir daha çark etmemiş miydi?

İsrail'in tarihsel dokunulamazlığını paramparça ederek sadece İslam âlemini değil tüm dünyayı ayağa kaldıran bu miladi çıkışa iflah olmaz alıklarımızın taktığı kulp mide bulandırıcı değil mi? “Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz, İsrail barbarlığı zalimliğin de çok ötesine geçmiştir ve haydut devlet” sözleri İsrail başbakanına söylendi. “Davos benim için bitmiştir. Bir daha Davos'a gelmem” sözüyle vücut bulan tepkiyse İsrail başbakanına yirmi beş dakika konuşma hakkı verirken Türkiye başbakanına on iki dakikalık müdahaleli süre tanıyan moderatöre ve organizasyona gösterildi. Keşke sadece, bu aşikâr hususun ayrımını yapamayacak kadar aptal olduğunuza inanabilseydik. Ama değilsiniz…