'Allah beni zenginleştirdi'
Bu yazıda sizlerle çağımızın en büyük problemlerinden birine çözüm sunacak reçeteyi paylaşmak istedim. “Kardeşlik” adını verdiğimiz reçetenin fayda verebilmesi için kardeşliğin ne demek olduğunu bilmek gerekir. Tabi her şeyde olduğu gibi burada da en güzel örneklerimiz Asr-ı Saadet’ten.
Eğer kardeşlikle ilgili
problemimizin olduğunu düşünmüyorsanız yazının devamını okumayabilirsiniz veya
kardeşliğin ne olduğunu biliyorsunuzdur, ihtiyaç duymazsınız. Ama ya kardeşliği
yanlış biliyorsanız?
(Böyle gizemli ve iddialı cümlelerle giriş yapınca ilgi artar diye
düşündüm ama pek beceremedim sanırım.)
Konuya geçelim.
Sahabeden bir grup, Mescid-i
Nebevi’de oturmuş, aralarında sohbet ediyorlardı. İçlerinden biri, Selman-ı
Farisi ile sorun yaşıyordu. Selman-ı Farisi, Mescid-i Nebevi’ye girdiğinde,
onunla sorun yaşayan kişi Hz. Selman’ın işiteceği şekilde konuyu değiştirdi.
Etrafındaki arkadaşlarına, “Soyun-sopun nedir, sülalen nereye dayanıyor, hangi
kabiledensin?” diye sormaya başladı. Cevap olarak her biri, kendi soyunu
anlattı.
Biri, “Ben Mudar kabilesindenim,
falan oğlu falanım.” dedi, diğeri, “Ben Evs’tenim, benim babam Medinelilerin en
şereflilerinden falan oğludur. Dedem şudur, dedemin babası şudur.” diye
övünmeye başladı. Bir başka sahabe, “Ben de Temim’liyim, falanın oğlu falanım.”
Öteki, “Ben Hazrec kabilesindenim” derken bir başkası da “Ben de Kureyş
kabilesindenim, insanların en şereflilerinin soyundanım” dedi.
Sohbet bitince sohbeti soruyu
soran zat, Hz. Selman’a döndü: “Ya Selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor?
Sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?” diye sordu. Selman, şu ibret dolu
sözlerle cevap verdi:
“Ben de İslâm oğlu Selman’ım.”
Sonra gözleri doldu ve şöyle
devam etti: “Ben dalaletteydim. Allah beni Muhammed’le (s.a.v) hidayete
erdirdi. Ben fakir, yoksul bir insandım, Allah beni Muhammed (s.a.v) ile
zenginleştirdi. Ben basit bir köleydim, Allah beni Muhammed (s.a.v) ile
özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben,
İslâm oğlu Selman’ım.” dedi.
Yaşananları mescidin köşesinden
takip eden ve duyan Hz. Ömer, ayağa kalktı ve topluluğun yanına geldi. Onlara, “Benim
de soyumu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de İslâm’ın oğlu Ömer’im ve İslâm’ın
oğlu Selman’ın kardeşiyim.” dedi.
Hz. Ömer’in bu cevabından sonra
mescitteki sahabeler de sırayla ‘Biz de İslam’ın oğluyuz’ dediler ve ağlayarak birbirlerine
sarılıp, kardeşlik bağlarını pekiştirdiler.
Hendek Savaşı sırasında ensarın
ve muhacirin Hz. Selman’ı –sevgilerinden ötürü- paylaşamaması üzerine, Peygamber
Efendimiz (sav), “Selman Ehl-i Beyt’tendir.” duyurdu ve son noktayı koydu. Daha
sonra Hz. Ömer, halifelik döneminde Ehl-i Beyt’e maaş bağladığı sırada Selman-ı
Farisi’ye de maaş bağladı. Ancak O, bu maaşı kabul etmeyip sadaka verdi ve
hurma yapraklarından yaptığı sepetleri satarak hayatını idame ettirmeyi tercih
etti. Allah, şefaatlerine nail eylesin.
Mesele soy kardeşliğinden öte, İslam
kardeşliğidir.
Üstünlük takvadadır. İzzet,
Allah’ındır ve Allah’tandır.