04 Ekim 2017

Anadolu’da Müslüman olmak

Cuma hutbelerinde İslâm'ın tek din olduğunu beyan eden şu ayet okunmaktadır: “İnneddîne indallâhil İslâm.” (3 Al-i İmran 19). Bu ayet gereği Müslümanlar kendi dinlerinden başka bir din kabul etmemektedir. Fakat Kur'an, Müslüman olmayan insanların da bir inancı ya da ideolojiyi ‘din edinebileceği' ihtimaline işaret etmektedir. Bu nedenle “Lekum dînukum veliye dîn.” (109 Kafirun 6) ayetinde hak din İslâm dışında batıl dinlerin de bulunduğu ifade edilerek tefrik (ayrışma) yapılır: “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” İslâm'ın Müslümanlar nezdinde ‘tek din' sayılmasının siyasi bazı neticeler oluşturacağı açıktır.

İslâm dinine intisap eden kişi, bir kabileye veya etnik topluluğa katılma eylemi içinde değildir. Bu anlamıyla Müslüman olmak, örneğin ‘Yahudi olmak' meselesine benzememektedir. Yahudiliğin ‘çift kimlik' taşıdığı söylenebilecektir. Bu kimliklerden biri ırka aittir. Yahudi biri, Yahudi olmayan biriyle evlenemez, ırkını muhafaza eder. Tevrat'ın Tesniye 7. Bab'ının 1. ve 3. ayetlerinde şu ifade edilir:  “Tanrınız Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götürecek ve senin önünden çok milletleri, Hititleri ve Girgaşîleri ve Amorîleri ve Kenânlıları ve Perizzîleri ve Hivîleri ve Yebusîleri, senden daha büyük ve daha kuvvetli yedi milleti kovacak. Ve onlarla hısımlık etmiyeceksin; kızını onun oğluna vermiyeceksin, ve onun kızını oğluna almıyacaksın.”

Yahudilik sadece Yahudi olmayanlarla değil Yahudi kavimleri içinde de evlenme yasağı uygulamasını getirmiştir: “Herhangi bir İsrail oymağında miras alan kız, babasının bağlı olduğu oymak ve boydan biriyle evlenmelidir. Öyle ki, her İsrailli atalarının mirasını sahiplenebilsin.” (Tevrat, Sayılar, 36: 8). Bu yasaklamanın ırk safiyetini ve mülkiyeti korumak amacıyla konduğu anlaşılmaktadır. Yahudi biri ateist bile olsa ‘yahudilik' durumundan kurtulamaz. Kur'an, İsrailoğulları'nın puta taptığı dönemlerde dahi bu ırkî ya da kavmî yapının bozulmadığını işaret etmektedir. Yahudiliğin zikredilen karakteri nedeniyle şöyle söylenebilir: “Yahudi olunmaz, doğulur.”

İslâm'ın Hıristiyanlığa da benzemediği ifade edilmelidir. Hıristiyanlık da köken itibariyle İsrailoğulları'na dayanmaktadır. Yahudi ırkından gelmeyenlerin ilahî hitaba çağrılamaması meselesi Hıristiyanlık vesilesiyle aşılmıştır. Böylece ırkı İsrailoğullarına dayanmayan, farklı etnisitelere mensup olan kişiler ‘Hıristiyan müjde'ye inanmaya ikna edilmiştir. Hıristiyanlık etnik aidiyeti şart görmemekle, İsrailoğulları'na mensup bir zümre tarafından paganlar arasında yayılma fırsatı bulmuştur. Merkezi Avrupa (Batı) olan bu inanç, Afrika'da, Güney Amerika'nın uygarlık kurmuş etnisiteleri arasında, Uzak Doğu'da siyah / sarı / kızıl derili insanlar arasında yayılmış ve Batı sömürgeciliğinin araçsal imkânına dönüşmüştür. Fakat Hıristiyanlık içinde de etnik aidiyetle inancın birbirine karıştığı bazı toplumsallaşmalar görülmektedir. Bu toplumsallaşmalar içinde en dikkat çeken grup Ermenilerdir.

Son dönemde bazı çevrelerde ‘Ermeni Müslüman' veya ‘Rum Müslüman' gibi kavramlaştırmalar yapılmaktadır. Yeni Söz gazetesi de 30.09.2017 tarihli nüshasında ‘Ermeni Müslüman' kavramının kullanıldığı bir manşetle çıkmıştır.

Kavramın tamelinde şu idda yer alır: “Müslüman isminin başına gelen bu tür sıfatların etnik kökeni ifade etmesinde mahzur bulunmamaktadır. İslâm, etnik aidiyeti Hucurat Sûresi gereği kabul etmektedir. Tıpkı bunun gibi ‘Çerkez Müslüman', ‘Arnavut Müslüman', ‘İngiliz Müslüman' tamlamaları kullanılabilir. Bu olgusal durumu reddedip Müslüman olmuş Rum'a, Ermeni'ye ‘Etnik kimliğini bırak, sen artık Müslümansın. Türk ol.' demek ve onu 1924 AY'sı md. 88, 1961 AY'sı md. 54, 1982 AY'sı md. 66 gereği (“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”) şeklinde tanımlamak üstü örtülü bir ırkçılıktır.”

Kanaatimizce ‘Ermeni Müslüman', ‘Rum Müslüman' gibi kavramlaştırmaların gerek Hz. Peygamber'in Medine toplumu düzlemi içinde gerekse Osmanlı hukuk sistemi içinde yeri bulunmamaktadır. Burada anlam kayması ‘millet' teriminden kaynaklanmaktadır.

Kur'an etnik kökenleri reddetmemiş ve ancak örneğin ‘Evsli Müslümanlar', ‘Hazreçli Müslümanlar', ‘Mekkeli Müslümanlar' gibi kavramlaştırmalar da yapmamıştır. Kur'an, ‘Ensâr', ‘Muhacir' kavramları kullanarak Müslümanların toplumsallığını amellerine (nasr: yardım etmek; hicr: göç etmek) göre belirlenmiştir.  Medine siyasal toplumunda Müslümanlar tek millet sayılmış, Hz. Peygamber'in uygulamasıyla Ensâr ile Muhacir arasında muâhat yani kardeşleştirme (ahîlik) tesis edilmiştir. Medine Vesikası'nda ise Müslüman olmayan etnisiteler tek tek zikredilmiştir: Benî Kaynuka, Benî Nadir, Benî Kurayza Yahudi kabilelerini; Evs, Hazreç ise putperest kabileleri ifade etmektedir. Bu beş kabileden Müslüman olarak Hz. Peygamber'in dinine ihtida edenler ‘tek millet' esasına bağlanarak ‘Müslüman' olarak anılmıştır.

Anlaşılmaktadır ki Kur'an, Müslümanların etnik kökenlerini İslâmî bir toplumda sürekli hatırlatan veya öne koyan bir yaklaşımı kesmek adına ‘muhacir', ‘ensâr' kavramlarını önerir. Kur'an'da benzeri yatay kimlik adı olarak ‘Ebrar' (İyilik sahipleri), ‘Mukârreb' (Kurb, yaklaşanlar), ‘Salihûn' (Islah edenler) gibi kavramlar da kullanılır. Peygamber uygulamasında (Sünnet – Medine Vesikası) ise Evs, Hazreç gibi etnik adlandırmalar, pagan Arapları işaret etmekte olup bu kabilelere mensup olup da İslâm'ı seçen Araplara da salt ‘Müslüman' adı verilmiştir. Medine'de örneğin Musevilerin etnik kökenine işaretle ‘Yahudi Müslüman' gibi bir kavramlaştırma yapılmamıştır.

İlber Ortaylı'nın yazdıkları da ‘millet' sistemine izah getirmektedir. Ortaylı'ya göre ‘millet' kelimesi, ‘din' mensubiyeti anlamına gelmektedir.  Millet sistemi, bir bölgenin fethinden sonra buradaki ehl-i zimmenin bir ahidnâme, hukuk ve himaye bahşedici bir ahidle Osmanlı idaresine girmesini sağlayan hukukî varlıktır. Millet teşkilâtı etnik (kavmî) ve lisan aidiyetine değil din ve mezhep esasına dayanır. Ermeniler'in hepsi tek bir Ermeni milleti olarak görülmez. Bunlar Gregoryen Ermeni  ve  Katolik Ermeni şeklinde iki millet halinde teşkilâtlanmıştır. 1850'den sonra Protestanlık tanınınca Ermeniler üç millete mensup oldu. (Ortaylı İlber, Osmanlılar'da Millet Sistemi, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 30, 2005: 66).

Osmanlı'da Müslümanlar hangi etnik ya da dinî topluluktan ihtida ederek geldiklerine bakılmaksızın ‘tek millet' sayıldılar. Lozan da Cumhuriyet'in hemen başında Anadolu'daki Müslümanları ‘tek millet' kabul etti.