At Eti-Kımız, Memlûkler, Kazakistan/Türkiye ve Türkistanlılık
Ülkemizde hala umumi Türk tarihi çerçevesinde az bilinen Memlûkler, Deşt-i Kıpçak’tan getirildikleri Mısır ve Suriye’de büyük bir devletin bânisi oldular. Moğollar ve Haçlılara karşı büyük bir kalkan vazifesi görerek Türk-İslam âlemindeki umranı muhafaza ederlerken, İbn Haldun ölümsüz eserine son şeklini bu devirde Kahire’de verdi. Memlûkler Türk idiler ve geldikleri yerdeki kültürü de başta Türkçe olmak üzere bölgeye taşıdılar. İşte bu cümleden Mısır’a taşıdıkları kültür unsurları arasında yiyeceğe dair olanlar da vardı. Bunları pek çok örnekle ifade mümkündür elbette ama nevi şahsına münhasır olmak üzere iki örnek bu kültür hareketini göstermek bakımından manidardır. Bunlar kımız ve at etidir. Memlûk mutfak kültüründe gördüğümüz bu iki besin Mısır coğrafyasında aslen tüketilmeyen Bozkır Kültürü’ne ait iki yiyecektir.
At eti ve at sütünden yapılan kımız Memlûkler ile Deşt-i
Kıpçak’ın diyetinden bölgeye taşınmış görünmektedir. Bu cümleden bilgiler ilk
devirlere kadar gider: Sultan Baybars’ın Anadolu seferi sonrası Şam’da aşırı
derecede kımız tükettikten sonra vefat etmesi olayında kımız Arapça kaynaklarda
aynıyla Türkçe adıyla yazılmak suretiyle karşımıza çıkmaktadır. Kaynaklar
bundan sonra da at eti ve kımıza dair bilgiler vermeye devam ederler. Misalen 1291
senesinde kurulan simâtta(Sultan sofrası) yemekten sonra limonata, kavut ve
şekerle yapılan başka bir tür içecek ve kımız ikram edildiği kaynaklarımızda
kayıtlıdır. Kavut da hala Anadolu’da adı geçen bir yiyecek olarak dikkat
çekiyor. Kımız görüldüğü gibi Memlûklerin tükettiği bir içecek olarak
Türkistan’dan Mısır’a intikal etmiştir. 14. Asırda da bu yiyeceklerin
tüketildiğine dair bilgilerimiz vardır. 1386 senesinde, Berkuk devrinde,
el-Medrese ez-Zâhiriyye’de kurulan bir simât’ta yiyeceklerle ilgili
bilgiler verilirken çok güzel yemekler bulunduğundan bahsedilerek menüye temas
edilmiş ve bu sofrada kızartılmış at eti, koyun, kaz, tavuk ve ceylan eti
bulunduğundan bahsedilmiştir. Sultan
Berkuk’un hâssekîyyesi ile
beraberel-Meydan es-Sultanîdekarakımıziçtiği
de bilinmektedir.1397 senesinde top (küre; polo; çevgan)
oyunundan sonra kurulan simâtta yenilen yiyecekler
hakkında bilgi verilmiştir. Bu sofrada 20000 rıtl (1 Mısır rıtlı 449 gr.) et
vardı. Ayrıca iki yüz kaz, bin tavuk ve kesilen yirmi atın eti bulunuyordu.
Görüleceği üzere Memlûkler geldikleri coğrafyadaki yemek kültürlerini bölgeye
taşımışlar at eti ve kımız gibi çok belirgin iki içecek Mısır’da yenilip
içilmiştir.
İbn Battuta, aynı devirlerde, 14. Asırda, Deşt-i Kıpçak’a
yani Memlûklerin getirildiği coğrafyaya ulaşır. İbn Battuta, Deşt-i Kıpçak'taki
Türklerin diyet rejimini anlatırken verdikleri koyun, at eti, kımız, duki
meşrubatı olarak görülüyor. İşte Memlûklerin Mısır’da bu yiyecekleri tükettiği
asırlarda geldikleri coğrafyada da İbn Battuta vesilesi ile hala aynı
yiyeceklerin tüketildiğini görebiliyoruz. İbn Battuta Azak'a geldiğinde Tülük
Tümûr da oraya gelmiş ve onun verdiği bir ziyafete katılmıştı: "Çadıra
girdik. Burası Tülük Tümûr Bey'e tahsis edilmişti. Ortasında, beyin oturması
için altınla süslenmiş büyük bir ahşap taht kurulmuş, üzerine güzel bir minder
kondurulmuştu. Bey beni ve Şeyh Muzafferüddîn'i ileri geçirdikten sonra kendisi
ilerledi, ikimizin arasında tahta oturdu. Kendi kadısı, hatibi ve belde kadısı
ile öğrencileri tahtın sol tarafında yere serili kıymetli yaygılara oturdular.
Tülük Tümûr Bey'in oğluyla kardeşi, Azak Beyi Muhammed Havâce ve çocukları
hizmette bulunmak için ayakta kaldılar. Daha sonra at eti ve diğer etlerden
yapılmış yemekler getirildi. Arkasından kısrak sütü ve boza sunuldu şeklinde
bilgileri bize ulaştırmaktadır. İbn Battuta Deşt-i Kıpçak'ta iken kadınların
erkekler yanındaki değerini görmüş ve bu vesileyle verdiği bilgiler cümlesinden
olarak hatunun kımızı tulumlarından aldığı içeceği iki dizi üzerine çökerek
eliyle beye sunuşunu ve ardından aynı şekilde kayınbiraderine takdimini de
anlatmıştır. Akabinde ise bey kımızı eliyle hatuna içirmişti bilgisini kayıt
ile kımız ve at etinin Türkiye adıyla anılan coğrafyalardan olan Deşt-i
Kıpçak’ta içildiğini gösterir ki devletlerine ed-Devle et-Türkiyye/Türkiye Devleti diyen Memlûklar da benzer
yiyecekleri Mısır’da tüketiyorlardı.Memlûkler
Türkçe’de mimariye yemek kültürüne kadar pek çok hususu taşımışlardır. Böylece
Mısır Türkistan’ın Kıpçak ve Oğuz gibi unsurlarıyla birleştiği yerlerden biri
olmuştur.
Türkistan’da bugün benzer yiyecekler tüketilmeye devam
ediyor. Kazakistan ki, Memlûkler ve Baybars’a kendi tarihlerinin önemli
meseleleri olarak ehemmiyet veriyorlar, at eti yiyip, kımız tüketmeye devam
ediyor. Nur Sultan Nazarbey 2007 yılında, Sultan Baybars’ın Şam’daki türbesini
ve Zahiriyye kütüphanesini ziyaret ederek bu önemi göstermiş idi. O büyük
tarihin izleri ve unsurları hala hayatiyetini sürdürüyor. Kansu Gavri’nin
Oğuzcalaşan dili, coğrafyadaki müşterek hatıralarımız hepsi bir milletin
çocuklarına kendini anlatıyor. Memlûklerin Kıpçak kökenleri, Kazak yemek
kültürünün tarihi geçmişi ve Memlûk mutfağındaki yemekler, Memlûklerin
Anadolu’daki izleri ve Türkmenlerle/Oğuzlarla birleşen tarihleri ve Türkçe’nin
büyük milleti bu içe içe tarihini hatırladıkça birliğe daha çok sebep
bulacaktır. Toplum/millet kendini hatırlayacaksa bu bilgiler ile aklına yol
bulabilecektir.
Türk adı ve töresi tüm renkleri ile tarihimizde varlığını
gösteriyor. Bu süreklilikler ve birliktelikler medeniyet merkezli bir tarih
okumasıyla diğer tüm Türk devlet ve toplulukları için de söz konusudur. Görüleceği
gibi Türkistanlıların tarihi dün olduğu gibi bugün de birleşiyor. Mazinin
bilgileri bizi bir kere daha gelecekteki birliğe taşıyor. Bugün Türkiye’deki
Oğuz çocukları ile Türkistan’ın tüm Türk toplulukları müşterek bir mazinin;
Umumi Türk Tarihi’nin çerçevesinde birliğin ve bütünleşmenin gereğini son
gelişmeler ışığında bir kere daha görüyorlar. Türkistanlılık düşüncesi ve
medeniyetçi milliyetçilik zaviyesi bizi Ok-Yay Medeniyet Teorisi yolunda
birleşmemizi bir bütün olmamızı dileyen bir çağrı olarak duruyor. Türkistanlılık
bir gelecek davetidir. Mazinin bize vaadi, günün sorumluluğu ve geleceğin
mensubiyetidir.
Vesselam.