09 Mart 2022

​At Eti-Kımız, Memlûkler, Kazakistan/Türkiye ve Türkistanlılık

Ülkemizde hala umumi Türk tarihi çerçevesinde az bilinen Memlûkler, Deşt-i Kıpçak’tan getirildikleri Mısır ve Suriye’de büyük bir devletin bânisi oldular. Moğollar ve Haçlılara karşı büyük bir kalkan vazifesi görerek Türk-İslam âlemindeki umranı muhafaza ederlerken, İbn Haldun ölümsüz eserine son şeklini bu devirde Kahire’de verdi. Memlûkler Türk idiler ve geldikleri yerdeki kültürü de başta Türkçe olmak üzere bölgeye taşıdılar. İşte bu cümleden Mısır’a taşıdıkları kültür unsurları arasında yiyeceğe dair olanlar da vardı. Bunları pek çok örnekle ifade mümkündür elbette ama nevi şahsına münhasır olmak üzere iki örnek bu kültür hareketini göstermek bakımından manidardır. Bunlar kımız ve at etidir. Memlûk mutfak kültüründe gördüğümüz bu iki besin Mısır coğrafyasında aslen tüketilmeyen Bozkır Kültürü’ne ait iki yiyecektir.

At eti ve at sütünden yapılan kımız Memlûkler ile Deşt-i Kıpçak’ın diyetinden bölgeye taşınmış görünmektedir. Bu cümleden bilgiler ilk devirlere kadar gider: Sultan Baybars’ın Anadolu seferi sonrası Şam’da aşırı derecede kımız tükettikten sonra vefat etmesi olayında kımız Arapça kaynaklarda aynıyla Türkçe adıyla yazılmak suretiyle karşımıza çıkmaktadır. Kaynaklar bundan sonra da at eti ve kımıza dair bilgiler vermeye devam ederler. Misalen 1291 senesinde kurulan simâtta(Sultan sofrası) yemekten sonra limonata, kavut ve şekerle yapılan başka bir tür içecek ve kımız ikram edildiği kaynaklarımızda kayıtlıdır. Kavut da hala Anadolu’da adı geçen bir yiyecek olarak dikkat çekiyor. Kımız görüldüğü gibi Memlûklerin tükettiği bir içecek olarak Türkistan’dan Mısır’a intikal etmiştir. 14. Asırda da bu yiyeceklerin tüketildiğine dair bilgilerimiz vardır. 1386 senesinde, Berkuk devrinde, el-Medrese ez-Zâhiriyye’de kurulan bir simât’ta yiyeceklerle ilgili bilgiler verilirken çok güzel yemekler bulunduğundan bahsedilerek menüye temas edilmiş ve bu sofrada kızartılmış at eti, koyun, kaz, tavuk ve ceylan eti bulunduğundan bahsedilmiştir. Sultan Berkuk’un hâssekîyyesi ile beraberel-Meydan es-Sultanîdekarakımıziçtiği de bilinmektedir.1397 senesinde top (küre; polo; çevgan) oyunundan sonra kurulan simâtta yenilen yiyecekler hakkında bilgi verilmiştir. Bu sofrada 20000 rıtl (1 Mısır rıtlı 449 gr.) et vardı. Ayrıca iki yüz kaz, bin tavuk ve kesilen yirmi atın eti bulunuyordu. Görüleceği üzere Memlûkler geldikleri coğrafyadaki yemek kültürlerini bölgeye taşımışlar at eti ve kımız gibi çok belirgin iki içecek Mısır’da yenilip içilmiştir.

İbn Battuta, aynı devirlerde, 14. Asırda, Deşt-i Kıpçak’a yani Memlûklerin getirildiği coğrafyaya ulaşır. İbn Battuta, Deşt-i Kıpçak'taki Türklerin diyet rejimini anlatırken verdikleri koyun, at eti, kımız, duki meşrubatı olarak görülüyor. İşte Memlûklerin Mısır’da bu yiyecekleri tükettiği asırlarda geldikleri coğrafyada da İbn Battuta vesilesi ile hala aynı yiyeceklerin tüketildiğini görebiliyoruz. İbn Battuta Azak'a geldiğinde Tülük Tümûr da oraya gelmiş ve onun verdiği bir ziyafete katılmıştı: "Çadıra girdik. Burası Tülük Tümûr Bey'e tahsis edilmişti. Ortasında, beyin oturması için altınla süslenmiş büyük bir ahşap taht kurulmuş, üzerine güzel bir minder kondurulmuştu. Bey beni ve Şeyh Muzafferüddîn'i ileri geçirdikten sonra kendisi ilerledi, ikimizin arasında tahta oturdu. Kendi kadısı, hatibi ve belde kadısı ile öğrencileri tahtın sol tarafında yere serili kıymetli yaygılara oturdular. Tülük Tümûr Bey'in oğluyla kardeşi, Azak Beyi Muhammed Havâce ve çocukları hizmette bulunmak için ayakta kaldılar. Daha sonra at eti ve diğer etlerden yapılmış yemekler getirildi. Arkasından kısrak sütü ve boza sunuldu şeklinde bilgileri bize ulaştırmaktadır. İbn Battuta Deşt-i Kıpçak'ta iken kadınların erkekler yanındaki değerini görmüş ve bu vesileyle verdiği bilgiler cümlesinden olarak hatunun kımızı tulumlarından aldığı içeceği iki dizi üzerine çökerek eliyle beye sunuşunu ve ardından aynı şekilde kayınbiraderine takdimini de anlatmıştır. Akabinde ise bey kımızı eliyle hatuna içirmişti bilgisini kayıt ile kımız ve at etinin Türkiye adıyla anılan coğrafyalardan olan Deşt-i Kıpçak’ta içildiğini gösterir ki devletlerine ed-Devle et-Türkiyye/Türkiye Devleti diyen Memlûklar da benzer yiyecekleri Mısır’da tüketiyorlardı.Memlûkler Türkçe’de mimariye yemek kültürüne kadar pek çok hususu taşımışlardır. Böylece Mısır Türkistan’ın Kıpçak ve Oğuz gibi unsurlarıyla birleştiği yerlerden biri olmuştur.

Türkistan’da bugün benzer yiyecekler tüketilmeye devam ediyor. Kazakistan ki, Memlûkler ve Baybars’a kendi tarihlerinin önemli meseleleri olarak ehemmiyet veriyorlar, at eti yiyip, kımız tüketmeye devam ediyor. Nur Sultan Nazarbey 2007 yılında, Sultan Baybars’ın Şam’daki türbesini ve Zahiriyye kütüphanesini ziyaret ederek bu önemi göstermiş idi. O büyük tarihin izleri ve unsurları hala hayatiyetini sürdürüyor. Kansu Gavri’nin Oğuzcalaşan dili, coğrafyadaki müşterek hatıralarımız hepsi bir milletin çocuklarına kendini anlatıyor. Memlûklerin Kıpçak kökenleri, Kazak yemek kültürünün tarihi geçmişi ve Memlûk mutfağındaki yemekler, Memlûklerin Anadolu’daki izleri ve Türkmenlerle/Oğuzlarla birleşen tarihleri ve Türkçe’nin büyük milleti bu içe içe tarihini hatırladıkça birliğe daha çok sebep bulacaktır. Toplum/millet kendini hatırlayacaksa bu bilgiler ile aklına yol bulabilecektir.

Türk adı ve töresi tüm renkleri ile tarihimizde varlığını gösteriyor. Bu süreklilikler ve birliktelikler medeniyet merkezli bir tarih okumasıyla diğer tüm Türk devlet ve toplulukları için de söz konusudur. Görüleceği gibi Türkistanlıların tarihi dün olduğu gibi bugün de birleşiyor. Mazinin bilgileri bizi bir kere daha gelecekteki birliğe taşıyor. Bugün Türkiye’deki Oğuz çocukları ile Türkistan’ın tüm Türk toplulukları müşterek bir mazinin; Umumi Türk Tarihi’nin çerçevesinde birliğin ve bütünleşmenin gereğini son gelişmeler ışığında bir kere daha görüyorlar. Türkistanlılık düşüncesi ve medeniyetçi milliyetçilik zaviyesi bizi Ok-Yay Medeniyet Teorisi yolunda birleşmemizi bir bütün olmamızı dileyen bir çağrı olarak duruyor. Türkistanlılık bir gelecek davetidir. Mazinin bize vaadi, günün sorumluluğu ve geleceğin mensubiyetidir.

Vesselam.